Erişilebilirlik

Cumhuriyet Davasında İkinci Gün


Murat Sabuncu (Çizer: Murat Başol)
Murat Sabuncu (Çizer: Murat Başol)

Cumhuriyet davasının ikinci gününde gazetenin genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri Bülent Utku ve Önder Çelik’le ombudsman Güray Öz savunmalarını yaptı.

Pazartesi günü evraklarını Silivri Cezaevi’nde çıkaramadığı için savunmasını salı gününe bırakan Murat Sabuncu, Cumhuriyet gazetesinin “FETÖcülükle” ilişkilendirilmesine karşı çıktı.

Cumhuriyet gazetesi yayın yönetmeni, “Zaman zaman ailem ya da milletvekili arkadaşlar ‘Süreçte sana en ağır gelen neydi?’ diye sordular. Evimin basılması mı? Terörle mücadelede bodrum katında bekletilmem mi? Çocuğu olan 47 yaşında bir adam olarak Silivri Cezaevi’nde pantolonumu çıkarmaya zorlanmam mı? Bir gazeteci olarak manşetlerin üstünden geçmem bana ağır geliyor. Burada yargılananlar 28 ile 60 yıl arasında gazetecilik yapmış kimseler. Cumhuriyet gibi laikliğin, demokrasinin savunulduğu gazetedeki insanlara FETÖ suçlaması yöneltilmesi bana zor geliyor” dedi.

‘Cumhuriyet çalışanlarının yargılanması cadı avı değil mi?’

İddianamede Cumhuriyet gazetesinin suç unsuru olarak gösterilen manşetleri arasında “Cadı Avı Başlatıldı”, “Eksik Demokrasi” manşetiydi. Sabuncu, ‘FETÖ’ ile ilişkilendirilen “Cadı Avı Başlatıldı” manşetini de savundu.

“Altı milyon oy alan bir partinin olmadığı mitinge ‘Eksik Demokrasi’ demek suç mu? Yenikapı’ya HDP çağrılmadı diye, ‘Eksik Demokrasi’ dememizi nasıl eleştirebilirsiniz? O gece 4 partinin vekilleri Meclis’teydi. O meydanda HDP de olmalıydı. Biz “Eksik Demokrasi” manşetimiz için suçlanıyoruz. ‘Cadı avı’ manşetiatmışız. Bu manşeti anlatmaya gerek yok biz karşınızdayız. Cihangir İslam, İbrahim Kaboğlu, Murat Sevinç cadı avı mağduru değil mi? 120 bin kişinin ihraç edilmesi cadı avı değil mi?”

‘Ne bedel ödetirlerse ödetsinler İlhan Selçuk’un Uğur Mumcu’nun yolundan dönmeyiz’

Hakimin Can Dündar’ın genel yayın yönetmenliği ile kendi yayın yönetmenliği arasındaki dönemi “flu dönem” olarak adlandırmasına itiraz eden Sabuncu, “Cumhuriyet ve fluluk” kelimelerinin yan yana gelemeyeceğini belirterek, o dönemki yayınların da sorumluluğunu üstlendi.

Sabuncu, “Cumhuriyet Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni odasında ilginç bir manzara vardır. Daha önce yayın yönetmeni olan Utku Çakırözer'le konuşmuştuk. Odanın bir tarafı mezarlığa diğer tarafı Adliye’ye bakar. Bu Türkiye'deki gazetecilik serüveninin kısa bir özetidir. Hem Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni hem de gazeteci olarak bize hangi bedel ödetilmeye çalışılırsa çalışılsın, biz İlhan Selçuk'un, Uğur Mumcu'nun, Hrant Dink'in, Musa Anter'in, Metin Göktepe'nin yolundan dönmedik dönmeyeceğiz.”

Musa Kart (önde), Ahmet Şık ve Akın Atalay (arkada)
Musa Kart (önde), Ahmet Şık ve Akın Atalay (arkada)

Bülent Utku: ‘Cumhuriyet operasyonu için uygun siyasi ortam beklendi’

Öğle yemeği arasından sonra Cumhuriyet gazetesi avukatlarından Bülent Utku savunmasını yaptı.

33 yıldır avukatlık yaptığını söyleyen Utku, düzenlenen tensip zaptı gibi bir metinle sıkıyönetim mahkemeleri dışında pek rastlamadığını ifade etti.

“Siyasal iktidar heyetinize ya baskı yapmaktadır ya baskı yapacağı yönünde kuşku vardır ya da heyetiniz kraldan, yani siyasal iktidardan çok kralcıdır. Savcı Murat İnam Resen Soruşturma Başlatma Tutanağı’nda, operasyona 18 Ağustos 2016 tarihinde başlandığını yazmışsa da, Cumhuriyet gazetesine operasyon fikri aslında daha önceki bir tarihe dayanıyor, 29 Mayıs 2015 tarihine. Bu tarih, Can Dündar’ın MİT Tırları ile ilgili haberinin Cumhuriyet gazetesinde yayıylandığı tarihtir. MİT Tırları ile ilgili haberin Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandığı tarih 29 Mayıs 2015’dir. Aynı gün soruşturma başlatılmıştır. Can Dündar-Erdem Gül’ün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ifadeye çağrılıp tutuklandığı tarih ise 26 Kasım 2015’dir. Yani, haberden altı ay, iki gün sonra.

O halde Savcılık altı ay ne beklemiştir? Tıpkı bu operasyona başlamak için nasıl uygun zaman beklenmişse, o zaman da uygun siyasal ortam beklenmiştir.”

Bülent Utku, bu dava nedeniyle Cumhuriyet gazetesini teröre destek vermekle suçlayanların IŞİD’le aynı çizgiye düştüğünü de iddia etti.

“Cumhuriyet gazetesinin yöneticileriyle bazı yazarlarını aynı anda gözaltına alıp tutuklayarak siyasal operasyonla susturmak isteyen siyasal irade aklını başına alarak IŞİD ile düştüğü aynı çizgiden bir an önce kurtulmalıdır. Bahsettiğim Abdülkadir Masharipov'dur. Yılbaşı gecesi onlarca kişiyi katleden IŞİD militanı. Aslında o gece Cumhuriyet gazetesini havaya uçurarak toptan yok etmek istiyor. Üstündeki eleman Ebu Cihad'ın gönderdiği 'bu saatte orada kimse olmaz' mesajı üzerine Cumhuriyet gazetesinde katliam yapmaktan vazgeçiyor. Abdülkadir Masharipov'dan iddianameye dönersek; Cumhuriyet gazetesini susturma ihtirası açık hukuka aykırılıklarla, siyasal bir doküman olarak dayandığı soruşturma evraklarıyla karşımıza dikiliyor.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yabancı medyaya ve yabancı liderlere cezaevinde iki sarı basın kartı olan gazeteci olduğunu söylediğini belirten Utku, sadece bu davada tutuklu olarak yargılanan dokuz sarı basın kartı sahibi bulunduğunu ifade etti.

Utku: ‘Can Dündar’ın arama kararında Balbay’ın imzası var’

Bülent Utku, Cumhuriyet gazetesi eski Ankara Temsilcisi ve Cumhuriyet Vakfı eski yönetim kurulu üyesi CHP Milletvekili Mustafa Balbay’ı da eleştirdi.

Utku, “Balbay’ın tutuklanmamıza delil gösterilen bir tweeti var. İddianameye göre ise Can Dündar'ın genel yayın yönetmeliğine gelmesinden sonra gazetenin yayın politikası radikal biçimde değişmiş. Bu atama kararında Mustafa Balbay’ın imzası var. Savcı sanırım, gazeteyi terör örgütlerinin amacına hizmet eden genel yayın yönetmenini seçen kişiyle gazeteyi Fetöcülük ve Kürtçülükle suçlayan kişinin Mustafa Balbay olduğunu atlamış, unutmuş olmalı ki böyle bu tweeti delil olarak kabul edebilmiş, ileri sürebilmiş. Balbay'ın Silivri'de ziyarete geldi. Görünce 'seninle görüşmeyeceğim' diyerek geri döndüm” dedi.

Savcı Bölükbaşı: ‘Burada sanki savcılar yargılanıyor’

Bülent Utku'nun savunmasının ardından söz alan Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı, esasa ilişkin bir savunma yapmak yerine soruşturma, iddianame ve duruşma savcılarının gündeme getirilmesini eleştirdi.

Bölükbaşı, “Siz de biliyorsunuz Cumhuriyet ile ilgili çok sayıda şikayet geliyordu, resen açtığım soruşturmalar da oldu. Resen açtığım soruşturmalarda da takipsizlik verdiğim oldu. Bunu inkar edemezsiniz. Bunu açıklamak zorundayım. Burada sanki savcılar yargılanıyor. Vermiş olduğumuz binlerce karar içinde bir kararı çıkarıp mahkemede delil olarak sunuyorsunuz. Her Cumhuriyet Savcısı gibi biz de bağımsız, hukuki karar verdiğimizi düşünüyorum. Bu şekilde kişiselleştirip yargılamayı farklı mecralara göndermek istemiyorum” dedi.

Güray Öz: ‘Savcılar haber başlıklarını açıkça çarpıtıyor’

İkinci günün üçüncü savunma yapan ismi Güray Öz oldu. Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ve gazetenin ombudsmanı olan Öz, gazetenin yayın politikası değişikliğiyle suçlanmasının gazeteciliğin yargılandığının açık kanıtı olduğunu öne sürdü.

Öz, “Her koşulda haberlerde, manşetlerde niyet okumayı bırakmak, yazıları doğru anlamaya gayret etmek gereklidir. Bunun için de yazıların içinden tek bir cümleyi cımbızlamak yerine bütününe bakmak zorunludur. Savcılar ve onların bilirkişisi ve tanıkları delil olarak sunulan haberlerde, manşetlerde yalnızca niyet okumakla kalmıyor, haberleri başlıkları açıkça çarpıtıyorlar. İddia edilen tarihlerde, yani 2013 – 2016 arasında gazeteyi nesnel bir şekilde taramış, gözden geçirmiş olsalardı onlarca haberin Fethullah cemaatinin, darbeci teröristlerin yaptıklarını, ülkeye verdikleri zararı açık net bir şekilde yansıttıklarını da görebileceklerdi” dedi.

‘İletişim kurduğum iddia edilen Bylock kullanıcısı Çankaya’da bir pideci’

“Kusura bakmayın gülüyorum ama Cumhuriyet Fetöcü olamaz” diyen Öz, Bylock kullanan iki kişiyle irtibatlı olduğu iddialarına da yanıt verdi:

“Bir Bylock kullanıcısına telefon etmedim. Sözü edilen kayıt telefon numarasının benden önceki kullanıcısına aittir. 2015 yılından sonra abone olduğum numaranın eski sahibinin iletişimidir. Benimle hiçbir ilgisi yoktur. Ama ikincisi daha da komiktir. Hakkında FETÖ’den soruşturma yapılan bir kişiyle iletişim kurduğum iddiası da biraz ya da belki birazdan fazla komiktir. İletişim kurduğum iddia edilen kişi Çankaya'da bir pidecidir, ben arada bir pide ısmarladığım pidecinin hakkında soruşturma yürütülen bir kişi olduğunu bilme şansına nasıl sahip olayım ki.”

Mahkeme heyetinden bir üyenin “Sağ elinizi titrerken gördüm. Kronik bir rahatsızlığınız var mı? Duruşmada izah etmek ister misiniz” sorusu üzerine “İstemem. Önünüzdeki rapor yeterli” yanıtını verdi. Duruma açıklık getiren Avukat Fikret İlkiz, Cumhuriyet davasında yargılanan hiç kimsenin sağlık şartları nedeniyle tahliye edilmek istemediğini açıkladı.

Güngör: ‘Toplu cezalandırma anlayışı Engizisyon döneminde bile olmamıştır'

Son savunma için kürsüye Avukat Mustafa Kemal Güngör, suçlamalarla Ortaçağ engizisyonu arasında bağ kurdu.

Güngör, “Gazetenin yayın politikasının değiştirildiğini iddia etmek, böyle bir suçlama getirmek, abesle iştigaldir. Böyle bir sorumluluk anlayışı olamaz. Bu türden toplu cezalandırma anlayışı Ortaçağ’daki engizisyon döneminde bile olmamıştır. Kolektif sorumluluk esası yalnızca faşizm dönemlerinde uygulanmıştır. Çağdaş ceza hukukunda böyle bir sorumluluk anlayışının yeri yoktur. Gazetede yayınlanan haber ve yazılar, ifade ve basın özgürlüğü, toplumun bilgilenme hakkı kapsamında yayınlanmıştır. Haber ve yazılarda suç yoktur. Anlaşılan odur ki, Gazetenin haber ve yazılardaki eleştirel gazetecilik tavrı iktidarın hedefi olmuş ve bu husus iddianameye yansıtılmıştır” dedi.

Güngör: ‘Hiç kimse absürt FETÖ iddiasına inanmaz’

Cumhuriyet’i susturma operasyonu yapıldığını öne süren Güngör, yıllarca Fethullah Gülen yandaşlarının açtığı davalarla uğraşan Cumhuriyet gazetesinin “FETÖ” ve başka terör örgütleriyle ilişkilendirilmesinin hiç kimse açısından inandırıcı olmayacağını savundu.

“Fethullah Gülen’in, hakkındaki yazılarla ilgili olarak Cumhuriyet gazetesi aleyhine açtığı onlarca davada gazetenin ve Hikmet Çetinkaya’nın avukatlığını yaptım. İroniye bakınız ki, şimdi Cumhuriyet Vakfı’nın Yönetim Kurulu üyeleri olarak Hikmet ağabey ile, yani kelimenin tam anlamıyla FETÖ’nün kitabını yazan Hikmet Çetinkaya ile birlikte FETÖ’ye yardım etmekle suçlanıyoruz. Türkiye’yi tanıyan, gazete okuyan, güncel olayları takip eden, objektif ve iyi niyetli davranan hiç kimse bu absürt iddiaya inanmaz.”

STÜDYO VOA

Mehmet Şimşek’ten “harcamaları azaltma” mesajı - 18 Nisan
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG