Erişilebilirlik

Ortadoğu'nun Yeni Petrolü: Su


Orta Doğu’da bundan sonra çıkabilecek bir savaşın toprak ya da petrol değil, su üzerine olacacağı uzun zamandır ortaya atılan bir görüş. Amerika’nın Sesi muhabiri Sonja Pace, Ürdün nehri vadisinde her geçen gün değeri artan su kaynaklarının İsrail-Filistin anlaşmazlığı ve bölgedeki diğer ülkeler için ne anlama geldiğini araştırdı.

Ürdün nehri vadisinde yağmur sesi her zaman büyük bir neşe kaynağı. Ancak ne yazık ki bu ses pek fazla duyulmuyor. Bu bölgede nemin arttığı ve dağ yamaçlarının yeşillendiği kış ayları en sevilen mevsim. Kış aylarının sonunda İsraillilerin Kinneret gölü dediği Galile denizinin suları yükseliyor. Yükselen su seviyesinin neredeyse her bir milimetresi ölçülüyor ve yerel basında duyuruluyor. Herkes yağmur mevsimi bitmeden gölün ne kadar yükseleceğini merak ediyor. Çünkü yaz başlar başlamaz, sıcak yeniden toprağı kavurmaya başlayacak ve sular çekilecek.

Akdeniz’le Ürdün Nehri vadisi arasında yaşayan yaklaşık 6 milyon İsrailli ve 4 milyon Filistinli için su çok önemli. İsrail Su Komisyonu sözcüsü Uri Shaw bölgedeki su açığını şu sözlerle anlatıyor.

Suya olan ihtiyaç doğal yollardan alınan su miktarının çok üzerinde. Dağlık kesimdeki ve Akdeniz kıyısı yakınındaki iki büyük yer altı su kaynağından aldığımız su miktarında da yaklaşık 1 Milyar 500 milyon metreküp açığımız var.

İsrail, kullandığı suyun üçte birini Akdeniz kıyısına paralel uzanan yeraltığı kaynağından, diğer üçte birini ise Batı Şeria’nın dağlık bölgelerindeki kaynaklardan sağlıyor. Son üçte birlik bölüm ise, Ürdün nehri havzası ve Kinneret gölünden geliyor. Filistinliler ise, su ihtiyacının neredeyse tamamını Batı Şeria’nın dağlık alanlarındaki doğal kaynaklardan alıyor. Bu nedenle, Ürdün nehri ve Kinneret, iki taraf arasında çıkabilecek yeni anlaşmazlıkların odak noktasını oluşturuyor. Amerika’daki Oregon Üniversitesi’nden Profesör Aaron Wolf’a göre, iki tarafın da haklı olduğu noktalar var:

Filistinlilerin haklı olduğu nokta, su ihtiyaçlarının uzun yıllardır karşılanamamış olması. İsrail ise meşru güvenlik kaygılarını öne sürüyor. Kendileri için çok stratejik olan bölgeleri Filistinlilere devrederlerse, su kaynaklarının tehdit altına girebileceğini düşünüyorlar.

Ancak Profesör Wolf, iki tarafın da suya şiddetle ihtiyaç duymasına rağmen, bu sorunun, her zaman çatışmaya yolaçmadığını belirtiyor ve Ürdün nehri örneğini veriyor:

1968’de Ürdün nehrini paylaşan ülkelerde talebin çok artması üzerine büyük bir kuraklık yaşandı. Ancak o tarihten bu yana yaşanan ekonomik büyüme, nüfuz ve üretimdeki artış, suyun daha iyi paylaşılmasını ve daha verimli kullanılmasını sağladı.

Ürdün vadisindeki tartışmalarda zaman zaman silahlar da konuştu, ancak bir süredir silah sesi duyulmuyor. Nehrin aşağı kısmında sular, İsrail, Ürdün ve Suriye arasında paylaşılıyor. Çok az bir kısmı ise Filistinlilerce kullanılıyor. Doğa Dostları Derneği’nin İsrail Başkanı Gidon Bromberg, Orta Doğu’da yıllardır süren düşmanlıklar sonucu, su kaynaklarının müsrifçe tüketildiğine dikkat çekiyor.

1960’larda İsrail kendi ulusal su dağıtım şebekesini kurarken, Suriye, Ürdün nehri üzerinde baraj inşa ederek suyu kesmeye çalışıyordu. 70’lerde ise Ürdün Kral Abdullah kanalını açtı. Bunun üzerine, Suriye, İsrail ve Ürdün vadi üzerinde kendi barajlarını yapmaya koyuldular.

Yıllardır devam eden bu aşırı kullanım ve israf nedeniyle nehirdeki su azalınca, Suriye, Ürdün ve İsrail’den yetkililer su kaynağının arttırılması için yeni yollar aramaya başladı. Üç ülke yetkililerinin Ürdün nehri üzerindeki küçük bir adada yaptıkları son toplantıda, çevreye zarar vermeden nehir sularının nasıl yükseltilebileceği tartışıldı. Toplantıda, nehir sularının yüzde 90’ana varan oranda tüketilmesini önlemek için ne yapılabileceği konusuna ise hiç değinilmedi.

Oysa uzmanlar, kısıtlı işbirliğinin dostça su paylaşımı için yeterli olduğunu, ancak bölgede zaten çok kıt olan su kaynaklarının arttırılması ve bu kaynaklara bağımlı ülkelerin kalkınması için çok daha büyük çapta işbirliğine ihtiyaç olacağını belirtiyorlar.

XS
SM
MD
LG