Erişilebilirlik

Uluslararası Toplum Çin'in Doğu Türkistan Politikasına Ne Kadar Öncelik Veriyor?


Doğu Türkistan'ın en büyük kenti Urumçi sokaklarında Çin zırhlı araçlarını sıkça görmek mümkün.
Doğu Türkistan'ın en büyük kenti Urumçi sokaklarında Çin zırhlı araçlarını sıkça görmek mümkün.

Çin’in kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Çin yönetimince kurulan toplama kamplarıyla ilgili endişe verici haberler giderek daha da yayılıyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre, Çin’in ‘eğitim kampı’ olarak nitelendirdiği tesislerde bir milyonun üzerinde Uygur ve diğer etnik Müslüman azınlık gruplara mensup insan tutsak tutuluyor.

Washington merkezli Türk Miras Vakfı’nın düzenlediği ‘Uygurların Tutukluluğu’ adlı panelde konuşan Dünya Uygur Kongresi Kuzey Amerika’dan sorumlu Başkan Yardımcısı Ömer Kanat ile Amerika’nın Özbekistan ve Ukrayna eski büyükelçisi John Herbst tehlike arz eden bu durumun daha fazla dikkate alınması gerektiğini vurguladı. Toplantıda söz alan Ömer Kanat "Çin'in Uygurlara yönelik baskısı uzun yıllardır devam ediyor. Uygurlar özerk geçmişleriyle gurur duyan bir halk ve Uygurların dili ve dini Uygur kimliğinin temel taşları. 1949 yılında Uygurların vatanı Çin Halk Kurtuluş Ordusu tarafından işgal edildi ve o dönemden bu yana Çin yönetimi altında. Çin işgalinin ardından Çin yönetimi asimilasyon ve kültürel imha politikası güttü ve Çin topraklarından milyonlarca Han Çinlisi Doğu Türkistan dediğimiz bölgeye yerleştirdi. Ancak Xi Jinping'in Komünist Parti lideri olmasıyla beraber bu sistematik asimilasyon politikası çok daha çarpıcı bir şekilde katılaştırıldı. Özellikle de Chen Qanguo'nun Şincan Uygur Özerk Bölgesi'ne Komünist Parti temsilcisi olarak atanmasından bu yana sistematik asimilasyon politikası buradaki halka yönelik tam bir savaşa dönüştü. Toplama kamplarından neredeyse üç yıldır haberdarız. Bu da, bu gizli kampların açığa çıkmasında kahramanca işler yapan bağımsız gazetecilerin, insan hakları savunucularının ve akademisyenlerin sayesinde oldu" diye konuştu.

Şu an Amerika, Kanada, Avustralya ve Türkiye başta olmak üzere dünyada birçok farklı ülkede göçmen olarak yaşayan Uygurların neredeyse tümünün Doğu Türkistan’daki aile bireyleri ve yakınlarından haber alamadıkları kaydediliyor. Çin’in ilk başta varlığını reddettiği ancak daha sonra ‘eğitim merkezi’ olarak duyurduğu kamplarla ilgili endişe verici iddialar ve şüpheler, Çin yönetiminin sözkonusu tesisleri bu yılın başında bazı yetkili ve gazetecilerin ziyaretine açmış olmasına rağmen devam ediyor. Ömer Kanat da Çin'in samimi olmadığını söylüyor: "Çin yönetimi bu tesislerin 'eğitim merkezleri' olduğunu söylerken yalan söylüyor. Bu kamplar aslında yıllar süren baskıcı politikaların ardından Uygurların etnik ve dini kimliğini hepten yok etmek için tasarlanmış. Kamptan kurtulanların anlattıkları, işkence ve gözaltında ölümler de dahil çeşitli insanlık suçlarını endişe verici bir şekilde ortaya koyuyor. Siyasal zorlama ve Uygur etnik kimliğinin reddedilişi, bu tesislerdeki günlük eylemlerin bir parçası."

Eski büyükelçi John Herbst’e göre her ne kadar Çin, kamplarla ilgili gizlilik politikasını devam ettiriyor olsa da, şu ana kadar elde edilen bilgi Çin yönetiminin yaklaşımının ‘soykırım eğilimli’ olduğunu göstermeye yeterli. Ancak Çin’in dünya siyaseti ve ekonomisindeki gücü, Amerika da dahil tüm aktörlerin Çin’e karşı durmasını zorlaştırıyor.

Türkiye, Amerika, Kanada ve Avrupa ülkeleri Çin’in Uygurlara yönelik politikasını açık bir şekilde kınarken, 150’den fazla ülke bu konuda sessiz kalmayı tercih etti. Herbst bu konuda şunları söyledi: "Bu ele alması zor bir konu. Özellikle de Çin'in dünyanın ikinci en büyük ekonomisine ve en dinamik ekonomik gücüne sahip olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda. Birçok ülkenin Çin'e yönelik çıkarları var ve Pekin'deki yetkililer her ne yaparsa yapsın onlarla iyi geçinmeyi istiyorlar. Bu yüzden de birçok ülkenin yetkilileri Uygurlarla ilgili konuyu açık bir şekilde gündeme getirmeleri halinde çıkarlarının zarar göreceğinden korkuyor. Bu da Amerika'ya önemli bir sorumluluk yüklüyor. Ve Amerika'nın bundan endişe duymasına pek gerek yok. Aynı şekilde Avrupa Birliği ve Japonya'ya da sorumluluk düşüyor. Burada sorunun, durumu anlayamamak olduğunu düşünmüyorum. Yeteri kadar anlaşıldı! Asıl sorun, Pekin'deki yetkililerin nasıl geri adım atmaya ikna edileceği. Aklıma gelenler hiç de hoş şeyler değil. Bu konuyla ilgili düşündüğümde aklıma ister istemez geçmişte büyük güçlerin ülkelerinde yaptığı korkunç şeyler geliyor. Bunlara örnek Nazilerin Yahudilere yaptıkları; ya da Sovyetlerin Ukraynalılara ve Kazaklara yaptıkları. Ve tabii Çin'in kültür devrimi."

Çin istihbarat birimlerinin Amerika’da yaşayan Uygurlarla irtibat kurarak onlara Çin yönetimi için casusluk yapma teklifinde bulundukları ve reddetmeleri halindeyse Doğu Türkistan’daki yakınlarının zarar göreceği yönünde tehdit ettikleri iddiaları da panelde değinilen konulardandı.

Kanat, yaşananlar karşısında Amerika’nın Uygurlara yönelik ilgi ve desteğini daha önce hiç olmadığı kadar arttırdığını vurguladı. Zira Kongre’nin hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi üyeleri, Çin yetkililerinin Uygurlara ve Çin’deki diğer Müslüman azınlıklara yönelik hak ihlallerinin araştırılması ve olası yaptırımların değerlendirilmeye alınması için iki yasa tasarısı üzerinde çalışıyor.

Eski büyükelçi Herbst, Kongre’nin bu konuda etkisinin önemli olacağının altını çizerken, Uygurların ABD yönetiminden aynı oranda destek göremeyebileceğine de dikkat çekiyor: "Ülke liderlerinin Pekin'le ilişkilerinde bu konuyu ön plana çıkarmayacak olması üzücü bir gerçek. Buna Amerika da dahil. Özellikle de Amerika'da bu tür konularla pek ilgilenmeyen bir başkan varken. Ancak Amerika başkanı buna önem vermiş olsa dahi Amerika'nın Uygur konusunu Çin'le olan ilişkilerinde temel nokta haline getirdiğini düşünmek zor. Çünkü ülkemiz için çözülmesi gereken çok daha önemli konular var gündemde. Bu nedenle vatandaşlara ve sivil toplum kuruluşlarına büyük sorumluluk düşüyor. Çin yetkililerini yurtdışı ziyaretlerinde zorlamak için en azından onlar bir şeyler yapabilir."

Kanat, Çin’in ‘insanlık suçu’ olarak nitelendirilen politikasına karşı diğer ülkelerin de kayıtsız kalmamalarını beklediklerini ve özellikle de Müslüman ülkelerin sessizliğinin üzücü olduğunu savundu: "Müslüman ülkelerin çoğunluğunun verdiği tepki çok hayal kırıcı. Bu konuda tek istisna, Çin'e kampları kapatması çağrısında bulunup bu kampların insanlık adına büyük bir utanç olduğunu savunan Türkiye oldu. İslam İşbirliği Teşkilatı'nın amacı aslında dünyadaki Müslüman azınlıkları korumak. Ancak bu grup dahilindeki yetkililer kısa bir süre önce Abu Dabi'de buluştuklarında, toplantının sonunda dünyadaki Müslüman azınlıkların durumuyla ilgili bir açıklama yaptılar ve bu açıklamada Çin yönetimini ülkelerindeki azınlık Müslümanlar'a karşı iyi tutumundan dolayı övdüler. Bu çok hayal kırıcı ve utanç verici"

Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin de Uygurlar üzerindeki baskı politikasını yoğunlaştırmasına neden olduğunu savunan Kanat, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada, sivil toplum kuruluşlarına ve İslam dünyasına seslendi.
Amerikalı yetkililer bir taraftan Çin’e yeni yaptırım uygulanmasının önünü açacak yasa tasarıları üzerinde çalışırken, bir taraftan da hak ihlalinde bulunan bireylere yaptırım uygulanmasını öngören Küresel Magnitsky Yasası’nın devreye sokulması da gündemde.

STÜDYO VOA

Köprü kazasının ardından milyarlarca dolarlık tazminat bekleniyor – 28 Mart
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG