Erişilebilirlik

TÜSİAD ve Ekonomistlerden Krizden Çıkış Reçeteleri


Türkiye ekonomisinin durumu, içinde bulunduğu riskler ve fırsatlar Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) ve Koç Üniversitesi ortaklığı ile oluşturulan Ekonomik Araştırma Forumu’nun İstanbul’da düzenlediği “2019 Yılında Türkiye Ekonomisi” başlıklı konferansta tartışıldı.

Konferansın açılış konuşmasını yapan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, iş dünyasının zorlu geçen 2018’den sonra 2019’dan yüksek beklentileri olduğunu söyledi.

Bilecik, “Bu yüksek beklentilerin gerçekleşmesi için ekonomimizin bir çıpaya ihtiyacı var. Bu çıpa, güçlü kurumlar ve kural temelli politika yapımıdır. Çoğu zaman ekonomideki sıkıntıları kur ya da faizlerdeki artışlar üzerinden değerlendirsek de asıl meselenin istikrar olduğunu unutmamalıyız. Ekonomide görünen köy kılavuz istemiyor. 2019 yılına pek çok riskle girdik. Döviz cinsinden borçluluğumuz hala yüksek. Enflasyon oranı, uluslararası ortalamaların çok üzerinde. Döviz rezervlerimiz ise eskiye kıyasla daha düşük seviyelerde. Kur hala önceki yıla göre %40 daha yüksek. Türkiye ekonomisi zor günlerden geçiyor” dedi.

TÜSİAD Başkanı’nda güçlü ekonomi için beş öneri

Küçülmenin etkisiyle ekonominin cari açık yerine cari fazla vermeye başladığını, 2018 bütçe hedeflerini tutturulmakla birlikte özel kesimin döviz borcunun sorun olmayı sürdürdüğünü vurgulayan TÜSİAD Başkanı, hükümetin sıkı para politikasına geçiş, mali disiplin-tasarruf politikaları, enflasyonla mücadele, ABD ve AB ile olumlu ilişkiler gibi kritik tüm alanlarda gereken adımların atılmasını takdirle karşıladığını söyledi. Erol Bilecik, sonrasında güçlü ekonomi için beş öneri sıraladı:

“1. Ekonomide öngörülebilirliğin sağlanması için güçlü kurumlar ve kural temelli politika yapımı,

2. Serbest piyasa ekonomisi ilkelerinden taviz verilmemesi,

3. Yapısal reformlar ile ekonomimizin verimliliğinin ve rekabet gücünün arttırılması,

4.Yatırım ortamının iyileştirilmesi için hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi,

5. AB ile ilişkilerin güçlenmesi ve Gümrük Birliği modernizasyonu için gerekli adımların atılması.”

‘’Nisan’dan bu yana bankacılıktan 20 milyar dolar çıkış oldu”

Konuşmacılardan ekonomi yazarı Uğur Gürses, Türk ekonomisinin yaşadığı sorunların hukukun üstünlüğü ve adalet mekanizmasında yaşanan problemlerle ilişkisine dikkat çekti.

Gürses, “Artık, sular çekiliyor. 2001’e göre şirketler kesimi çok borçlu. Dünyanın bol para döneminden geçmesinden dolayı son 10 yılda politik alanda yapılan hataların üzeri örtüldü. Türkiye’de siyaset son birkaç yıldır normal yolundan saptığı için 1994 krizi ve 2001 krizine göre mülkiyet kaygısı var. Bu hukukun üstünlüğü ve adaletin kaybedilmesinden kaynaklanıyor. Sermaye çıkışı ve mevduat çekilişi var. Nisan’dan bu yana bankacılık kesiminde mevduat azalıyor. Bankacılık kesimine baktığımızda 20 milyar dolar çıkış oldu. Bu para borç ödemeye gitmiş olabilir, yastık altına konmuş olabilir, yurtdışına gitmiş olabilir. Faiz artışı bile dönüşü sağlayamadı. Bunun yanında bir de büyümekte olan kredi krizi var” dedi.

“Merkez Bankası yangına geç gelen itfaiyeci gibi”

Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ile kuşkuların arttığının da altını çizen Uğur Gürses, son otuz beş yıldır piyasa ekonomisi kurallarının hakim olduğu bir ekonomiye piyasa dışı müdahalelerinin de güveni zedelediğini ifade etti.

Gürses, “Düşünün, herhangi bir yangın anında itfaiye zamanında gelmezse ne olur? İşte Merkez Bankası, yangına geç gelen itfaiyecidir. Merkez Bankası, bir yandan Ağustos ayında Türk Lirası’nın değer kabına karşı spekülatif atağı seyrediyor diğer yandan seçim öncesi Hazine’ye para vermek için olağanüstü toplantı yapıyor. İtfaiyeci insanlar eğlensin diye su döküyor sanki. Fırıncılara ‘Zam yapmayın’ demekten faizlere müdahaleye kadar piyasaya karışılıyor. Bankalara kredi faizlerinin neyin altında olacağı söyleniyor. Hazine ihaleleri açık şekilde manipüle ediliyor. Bu fotoğraf, piyasa dışı önlemlerin yaygınlaştığını gösteriyor. Türkiye’nin serbest bir ekonomide krizi bu şekilde yönetmesi çok hatalı. Seçmen, aslında son 15 yılda ilk defa iktidarın derin bir krizi nasıl yönettiğini test ediyor. İlk defa derin bir krizde iktidarın nasıl sorun çözeceğini görmek istiyor” diye konuştu.

Mahfi Eğilmez ‘dolarizasyon’ tehlikesine dikkat çekti

Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez ise 2001 krizindeki gibi ‘dolarizasyon’ (ülkede yaşayanların yabancı para birimlerini kendi paraları yerine ya da paralel kullanmaları) tehlikesinin büyüdüğüne dikkat çekerken, iktidarın 2000’lerin ilk yarısındaki reformcu kimliğinden uzaklaşmasının sorunları büyüttüğünü de ifade etti.

Eğilmez, “Bugün 2001 krizden farklı olarak reel sektör kriziyle karşı karşıyayız. Bir ülkede reel sektör ne kadar güçlüyse bankacılık da o kadar güçlüdür. Bankalar eskiden Hazine’ye veriyorlardı şimdi reel sektöre veriyorlar. Bu nedenle reel sektör krize girince bankacılık sektörü kendisini bundan kurtaramaz. 2001 krizinde dolarizasyon yaşadık, %57’ye çıkmıştı. 2001 krizinden sonra bu sorun çözüldü. Öyle ki AB’yle başlatılan müzakere süreciyle 2006’de yabancı doğrudan yatırım tüm Cumhuriyet tarihinde yapılandan fazlaydı. İki, üç yıl 20-22 milyar dolar yabancı sermaye girişi oldu. Bir daha olmadı. Şimdi para ikamesini tekrar yaşıyoruz yabancı para mevduatı toplam mevduat içindeki payı %49. Önemli hukuk hataları yapıyoruz. Kendi vatandaşına dolarla tahvil satıyorsunuz %4’le faiz veriyorsunuz, ardından yabancılara %7,5 veriyorsunuz. Kredi kartlarına gelen aflar kalıcı etki yapıyor. Vergisini zamanında ödememiş adam affedilince zamanında ödeyen bir daha öder mi? İngilizlerin atasözü var, ‘kurallar ahmaklar uysun diye yapılır.’ Hepimiz ahmak duruma düşüyoruz” dedi.

“Önce kavga edip sonra para gelsin diye beklemek doğru değil”

Yabancı sermayenin önemine dikkat çeken bir diğer isim TÜSİAD Baş Ekonomisti Zümrüt İmamoğlu oldu. TÜSİAD Baş Ekonomisti, uluslararası piyasaya doğru sinyaller verilmesi halinde yeniden yabancı yatırımın gelebileceğine işaret etti.

İmamoğlu, “Türkiye’deki şirketlere döviz cinsinden enjeksiyon yapacak yabancılara şirketlere ihtiyaç var. 2009’da bu mümkün olamazdı AB ve ABD sürünüyordu, dünya krizdeydi. Ama bugün yaşadığımız kriz, bizim krizimiz. Tam da bu nedenle yapısal reformları yaparsak doğru sinyalleri verirsek yatırım çekeriz. Bugün Avrupa’dan Türkiye ilgilenen şirketler ağırlıklı olarak gayrimenkul sektörüne bakıyor. Borsa düşük ama ilgi de düşük halbuki şirketlerin en büyük ihtiyacı, yatırım için gelecek yabancı sermaye. Bu yatırımı çekmek için formül belli; finansal istikrar, hukuk, dış ilişkiler. Önce kavga edip sonra para gelsin diye beklemek doğru değil. Dış ilişkilerdeki çalkantı, volatilite ekonomiyi etkiler. Mili menfaatler her şeyin üzerinde ama bu işleri daha iyi yönetebiliriz” dedi.

‘’Öncelik faiz düşürmek değil enflasyonla mücadele olmalı’’

Koç Üniversitesi’nden Profesör Selva Demiralp de Merkez Bankası’nın hızla faiz düşürmeye gitmek yerine enflasyonla mücadeleye yoğunlaşması gerektiğini söyledi.

Prof. Demiralp, “Ağustos ayında direksiyon hakimiyetimizi kaybettik. Şimdi Merkez Bankası faizi düşürürse ekonomi canlanır mı diye konuşuluyor. Canlanmaz. Bilakis ekonomiye zarar verir. Faizi ne zaman düşürürsünüz? Enflasyonun düşeceğine inandığınız zaman yaparsanız. Bu noktada önceliğimiz enflasyonu düşürebilmek bu şekilde büyümeye katkı verebiliriz. Merkez Bankası’nın ekonomiyi en büyük katkısı enflasyonu düşürmekle olur. Dünya Bankası, ‘2019’da 1,6 büyüme bekliyoruz’ açıklaması yaptı. Ama borç yapılanması bitirilemezse, belirsizlikler ortadan kaldırılmazsa 4. çeyrekte negatif bir büyüme olur. Bu belirsizlik ortadan kalmadıkça, kredibilite artmadıkça ekonomide canlanma beklenemez” dedi.

“Yabancı yatırımcı için hukukun üstünlüğünden çok verilen sinyaller önemli”

Geçen yıl Mayıs ayına kadar Koç Holding baş ekonomisti olan Profesör Cevdet Akçay ise Türk Lirası’nın istikrarlı bir şekilde yavaş yavaş değer kazanacağı ortamın yaratılması gerektiğini belirtti.

Akçay, “Düşük faizli, yüksek kurlu büyüme modeline geçiş sevdası, bizi şu anda yüksek kurlu, yüksek enflasyonlu, yüksek faizli büyüyememe modeline getirdi. Model lafını da kinayeli kullanıyorum çünkü ekonomiler globalizasyon sonrası büyüme modelleriyle büyüyemiyorlar. Model yok, ne var? Yapılması gerekenler işler var. Bu işlerin hepsi, Kuzey Kore hariç tüm ülkeler için aynı. Sadece önem sırası, önceliklendirme değişebilir. Düzgün bir hukuk sistemi ihdas etmemiz ve o hukukun üstünlüğünü korumamız bizim için çok önemli. Yabancı yatırımcı için maalesef bu o kadar önemli değil, keşke olsaydı. Hukuk tarafı sakat ama muazzam Merkez Bankası politikaları olan bir ülke düşünelim, mesela Rusya. Gelişmekte olan Pazar gözdesi ama hukuk yerlerde sürünüyor. Şu anda muazzam hukuk sistemi ihdas etseniz son iki yıl yıldaki, para politikaları, algı yönetimi ve sinyallemeyle bugünkü sonuç aynı olurdu. Son iki yıldır ama son altı aydır bizim sinyaller feciydi Bir tane iyi sinyalle, 6,25’lik faiz artışıyla biraz düzelttik. Yapmamız gereken TL’nin yavaş yavaş değer kazanacağı ortamı yaratmaktır” ifadelerini kullandı.

STÜDYO VOA

Köprü kazasının ardından milyarlarca dolarlık tazminat bekleniyor – 28 Mart
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG