Erişilebilirlik

Türkiye Referandum Sonrasına Hazır mı?


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan referandum sonrasında artan otoriter konumunu daha da güçlendirir mi bilinmez. Ancak net bir şey varsa o da, muhaliflerini ve medyayı ne kadar bastırırsa bastırsın, ülkenin derinden bölündüğü gerçeği. Bu uçurum artma yönünde işaretler de veriyor.

Bu yalnızca Türkiye için değil, Türkiye’yle ilişkisi olan herkes için de kötü bir durum. Özellikle de komşu Suriye’de iç savaş ve sınırları dibinde IŞİD’le mücadele devam ederken.

Önemli ekonomik bir güce sahip olan Türkiye, aynı zamanda Doğu’yla Batı arasında tarihten beri stratejik bir köprü konumunda bulunuyor.

Birkaç yıl öncesine kadar Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye olma yolunda gelişen bir demokrasiydi. Avrupa’nın en fazla genç nüfusuna sahip olması açısından da hala önemli bir potansiyeli bulunuyor.

Şimdiyse Türkiye insan hakları ihlalleriyle suçlanıyor. Aralarında terörle suçlanan Türkiye’nin ikinci büyük muhalefet partisinin liderleri ve milletvekilinin de bulunduğu 45 binden fazla kişi hapiste.

Hayır mitingleri olası terör olaylarına karşı yasaklandı. Hayır tartışmalarının haberleştirilmesi de kısıtlandı. Referandumda oylanacak Anayasa değişikliklerine muhalefet eden neredeyse herkes, terörist diye damgalandı.

Türkiye’nin bir zamanlar çoksesli medyası şu anda büyük baskı altında. Çok sayıda gazeteci cezaevinde. Yargı gücünü kaybetti. Ülke genelinde işsizlik yüzde 10,7’yi buldu. Genç nüfus içinde işsizlik oranıysa yüzde 25’e dayandı.

Bir yandan Türkiye’nin Amerika’dan uzaklaşıp Rusya’yla yakınlaşması olasılığı varken, diğer yandan da Avrupa Birliği’ne katılım süreci neredeyse durma noktasına geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan anayasal reformlarda ısrarlı. Ancak muhalifler bu değişimin Türkiye’yi parlamenter sistemden diktatörlük tarzı bir başkanlık sistemine taşımasından kaygı duyuyor. Sistem başkanın yetkilerini yargının üzerine taşıyor, kararnamelerle ülkeyi yönetme fırsatı veriyor ve ikişer dönemle sınırlanmış gibi görünse de başkanlık süresiyle ilgili bazı açıklar barındırıyor.

Güçler ayrılığı sistemi yeni anayasa değişiklikleriyle tarihe karışıyor.

Freedom House – Özgürlük Evi bir analizinde, Erdoğan’ın artan bir şekilde başarısızlıklarla dolu bir yönetim siciline sahip olduğunun altını çizerek şöyle devam ediyor:

“Son dört yıldır Türkiye üst üste baş gösteren krizlerden kurtulamadı. Protesto eylemleri, terör saldırıları, baskılar, darbe girişimi, işlerden çıkarmalar ve savaş. Ülkenin şu anda yaşamadığı tek kriz ekonomik kriz, ancak o da yakın görünüyor. Turizm gelirleri ve dış yatırımlarda çatlamalar var. Erdoğan mali ve makroekonomik idareyi de kendi kısa vadeli siyaset gündemine mahkum etmiş durumda.”

Washington Enstitüsü uzmanlarından Soner Çağaptay da, “Toplumdaki derin bölünmeler, en iyimserler arasında bile büyük kaygı uyandırıyor” diye konuşuyor.

Uzmanlar Cumhurbaşkanı’nın artan otoriter eğilimlerinin ülkeyi gittikçe istikrarsızlaştırdığı düşüncesinde.

11 yıl başbakanlık yapan Erdoğan, Ağustos 2014’te yapılan halkoylamasıyla yüzde 48’e karşı yüzde 52 oyla Cumhurbaşkanı seçildi. Net yetkileri olmamasına rağmen ülkedeki siyasi ortamı değiştirmeye soyundu ve arkasından darbe girişimi geldi. Darbe girişimini bastıran Erdoğan, diktatörlüğü belirsizlik ve terör ortamına tercih edenlerin de yardımıyla yetkilerini pekiştirdi.

Ülkelerindeki iç savaştan kaçan 3 milyon Suriyeli mülteci de dahil, Türkiye’nin yaşadığı krizler, Erdoğan’a popülaritesini kaybettirmedi. Gerek partisinin iktidarının ilk döneminde kaydedilen başarılar, gerekse ülkenin sorunlarını güçlü bir liderin çözebileceği tartışmasına inananlar sayesinde kendisine destek azalmadı.

Referandumda evet oyu vereceğini söyleyen emekli İbrahim Yazka, 17-18 yıldır Erdoğan’a oy verdiğini ve kendisini asla hayal kırıklığına uğratmadığını söylüyor. Yazka, “İsterse sarayında oturur, kağıtlarını imzalar. Ama bu adam ülkesini seviyor, yerinde oturmuyor. Daha fazlasını yapması gerektiğine inanıyor. Bundan dolayı ona inanıyorum” diyor.

Seçim kampanyasının adil geçmediği konusunda kaygı bildiren Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi, seçim kampanyalarının Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişimini izleyen olağanüstü hal ortamında geçtiğinin altını çiziyor. Örneğin, muhalefetin kampanya yürüttüğü alanlarda gözdağı ortamı yaratacak şekilde silahlı güvenlik güçlerinin yerleştirilmiş olduğu vurgulanıyor.

Olağanüstü hal ortamının seçim kampanyalarına etkisine dikkati çeken Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, meşru muhalefetin ve hükümet politikalarına karşı yürütülen eleştirilerin yerildiği ve baskı altına alındığını vurgulamıştı.

Avrupa ülkelerinin, AKP’li bakanların bu ülkelerde yaşayan Türk vatandaşları için Evet kampanyası yürütmesine izin vermemesinin ardından, Erdoğan da Alman ve Hollandalı liderleri “Nazi uygulamalarıyla” suçlamıştı.

STÜDYO VOA

Trump’a ‘sus payı davası’ öncesinde konuşma yasağı – 27 Mart
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG