Erişilebilirlik

Türkiye-AB İlişkilerini Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?


Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinde Akdeniz’in doğusundaki doğal kaynaklar ile Kıbrıs sorunu nedeniyle, üyelik müzakereleri ve Gümrük Birliği’nin yenilenmesi ile ilgili yakın zamanda bir çözüm beklenmiyor.

Son dönemde Afganistan ve Suriye’den olası göçmen hareketleri nedeniyle Avrupa ülkeleri ve AB’nin Türkiye’ye işbirliği çağrısı gündemdeydi. Ancak Türkiye’nin üyelik müzakerelerine geri dönülmesiyle yeni başlıklar açılması veya Gümrük Birliği’nin güncellenmesi talepleri için atılan bir adım olmamıştı.

Türkiye-AB İlişkilerini Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:11:03 0:00

Aksine Yunanistan’ın talebiyle Akdeniz’e kıyısı olan AB ülkeleri Türkiye’ye karşı neredeyse ortak tutum aldı. Atina’da “MED 9” adı altında 18 Eylül’de düzenlenen toplantıda, AB üyesi ülkeler Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, Hırvatistan, Yunanistan, Slovenya, Malta ve Rum yönetimi olarak ‘’Kıbrıs Cumhuriyeti’’ yer aldı. Burada Atina Bildirisi olarak yayımlanan ortak tutum belgesinde, Doğu Akdeniz meselesinde gerilime neden olmakla itham edilen Türkiye’nin, olası göç akınına ev sahipliği yapması istenmesi ise dikkat çekti.

Bu çağrıya karşı Türk Dışişleri Bakanlığı ise “AB ülkelerini dayanışma kisvesi altında Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin körü körüne peşinden giderek izledikleri tek yanlı ve taraflı tutumlarını terk etmeye davet ediyoruz” tepkisini gösterdi.

Şimdi AB’nin lider ülkesi konumundaki Almanya’da yapılan seçimler sonrası yeni hükümetin kurulması beklenirken, Ankara – Brüksel hattındaki son durum merak konusu. VOA Türkçe’nin konuştuğu Başkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sezgin Mercan, “Türkiye – AB ilişkilerinin üyelik süreci zemininde ilerlemesine yönelik bir hamle göremiyoruz” dedi. Mercan, yakın zamanda Türkiye’nin arzu ettiği şekilde, ekonomik boyutlu ilişkileri geliştirmeyi sağlayacak Gümrük Birliği’nin güncellenmesini beklemediğini de söyledi.

Berlin’deki iktidar değişimiyle AB liderliği pozisyonunda değişim olmayacağı görüşünde olan Mercan, Almanya’nın sosyal demokratlar iktidarınsa, AB eksenli Ankara’yla diyalog yanlısı tutumunu sürdüreceğini ifade etti.

“AB’yle krizi aşacak adımlar atılmıyor, pragmatik işbirliği var”

AB ve Türkiye’nin coğrafi komşuluktan kaynaklı yürütmek durumunda kaldığı süreçleri de vurgulayan Mercan, ancak “kriz içindeki ilişkileri” değiştirecek boyutta hamleler gözlenmediğini dile getirdi. Mercan, Ankara ile Brüksel’in göç gibi meseleler üzerinden anlık, dönemlik şekilde “pragmatik işbirliği” yaklaşımı sergilediğini söyledi. Mercan, Türkiye ile AB’nin krizi aşacak ve aslında var olan kronik sorunları çözecek bir işbirliği olmadığını ifade etti.

VOA: Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri bugün hangi noktada görünüyor?

Prof. Dr. Mercan: Türkiye-AB ilişkilerinin bir süredir bir kriz içinde olduğunu hatırlamayız. Bu krizi aşmak için çok fazla malzeme veya gerekçe yok henüz. Bazen bir takım pratik çözümler için birtakım sorunlar karşısında işbirliği derinleştiriliyor. O anlamda bir yakınlaşma var. Fakat Türkiye - Avrupa Birliği ilişkilerinin üyelik süreci zemininde ilerlemesine yönelik bir hamle göremiyoruz. AB aslında küresel ve bölgesel gelişmeler, ekonomik sorunlar, terörle mücadele gibi güvenlik sorunları kapsamında taraftar aslında biraz da kendi sorunlarına odaklandı. AB üyesi ülkeler içinde ve Türkiye’de iç siyasi gelişmeler bakımından ise karşılıklı bir muhafazakarlaşma sürecini görüldü. Bunun da tabii Türkiye-AB ilişkilerine yansıması oldu. En sıkıntılı dönemlerde bile üst düzey görüşmeler ve toplantılar sürdü fakat o görüşmelerden ilişkilerdeki krizleri aşacak sonuçlar pek çıkmadı. Çünkü Türkiye’nin aslında bazı üye ülkeler ile yaşadığı kronik sorunları var. Yunanistan bunun başında geliyor. Zaten Fransa ile bir dönem gerginlik yaşandı. Bunun dışında İngiltere AB’den çıktı ve Türkiye açısından bir boşluk oldu. Ama boşluğu dolduran bir ülke vardı o da Almanya. Dolayısıyla Almanya’nın desteğini gördü ve yine belli ölçülerle ilerledi. Bugün geldiğimiz nokta itibariyle krizi çözücü adımlar, müzakerelere tekrar dönülmesi olmadı. Nitelikli iş birliğinden pragmatik iş birliğine doğru kayış oldu.

“Gümrük Birliği’nin güncellenmesini beklemek rasyonel olmaz”

VOA: Türkiye’nin talep ettiği şekilde Gümrük Birliği’nin güncellenmesi mümkün mü?

Prof. Dr. Mercan: Mevcut koşullarda böyle bir güncelleme henüz bu konuda bir uzlaşı olamadığı için söz konusu değil. Türkiye, bu geri kabul anlaşmasını (Ankara Anlaşması) imzaladıktan sonra beklediği bir vize serbestliği argümanı var fakat bunun da sağlanamadığını görüyoruz. AB birtakım çekinceler koymuştu. Türkiye–AB ilişkilerinde ekonomik ilişkiler ile siyasi ilişkileri o kadar kolay ayıramıyoruz. Gümrük Birliği meselesi son derece politize olmuş durumda. Türkiye tam üye olmadan 1995’te Gümrük Birliği’ne dahil oldu. Fakat hep Türkiye’nin itiraz ettiği bir şey vardı; ‘İmtiyazlı ortaklığa karşıyız tam üyelik olması lazım’ diye. Aslında Gümrük Birliği Anlaşması yapılması, bir imtiyazın tanınmasıydı veya sağlanmasıydı. Bu yürüyor fakat artık Türkiye’ye bu mevcut durumda maliyetli olmaya başladı. Çünkü Avrupa Birliği’nin serbest ticaret anlaşmaları imzaladığını görüyoruz başka ülkelerle. Mesela Amerika Birleşik Devletleri ile AB’nin bir Serbest Ticaret Anlaşması imzalama süreci var. Tam anlamıyla tabii sonuçlandırılmış değil. AB’nin Japonya ile anlaşması da söz konusu. Bu da bütün Türkiye’nin pazarının Japonya’ya, Japon ürünlerine gümrüksüz şekilde açılması anlamına geliyor. Fakat karar alma mekanizmasında Türkiye olmadığı için bu tarz anlaşmalar kaynaklı Türkiye’ye yol açacağı maliyetleri masaya, gündeme getiremiyor çünkü üye değil. Ama AB’nin aldığı gümrük kararlarından Türkiye de etkileniyor. Kötü senaryo olarak düşünelim, Amerika ile serbest ticaret anlaşması tam anlamıyla yürürlüğe girdiğinde ne olacak? Bütün Amerikan mallarına Türkiye’nin pazarı açılacak. İşte bu gibi olumsuzlukları ortadan kaldırmak için Türkiye, Gümrük Birliği’nde revizyon talep ediyor. Türkiye’nin ürünleriyle ilgili sanayi ürünleri ve tarım ürünleri ayrımı var ama Türkiye hepsi için Gümrük Birliği’nin geçerli olmasını istiyor. Buna karşı en başta Yunanistan engellemesi geliyor. Sonuç itibariyle AB’nin tüm üye ülkelerince rıza, onay verilmesi gerekiyor. Bazı siyasi gruplar AB parlamentosu içinde olsun veya olmasın süreci yokuşa sürebiliyor. Dolayısıyla sonuca herhalde erdirilmesini beklemek çok rasyonel olmaz.

“Yunanistan ile yapısal ve tarihsel çatışma hali var Akdeniz’de”

VOA: Yunanistan’ın öncülüğünde bir grup AB üyesince deklarasyon yayınlanması dolayısıyla Doğu Akdeniz’de gerilim devam mı edecek?

Prof. Dr. Mercan: Doğu Akdeniz’de ülkeler hakikaten çok ciddi bir hesaplaşma yaşadı. Türkiye en uzun sahil hattına sahip ve dolayısıyla Akdeniz ile ilgili olması kaçınılmaz. Akdeniz içten içe kaynayan bir kazan ve halen stratejik hamleler yapılıyor. Birçok ülkeye ait donanma varlığını ve istihbarat çalışmalarını görüyorsunuz. Akdeniz deyince hemen arka planda Suriye’yi, Mısır’ı ve İsrail’i düşüneceğiz. Burada Fransız, İngiliz, İtalyan menşeili şirketler de var ve dolayısıyla bunların bir rekabeti söz konusu Akdeniz’de. Devreye Kıbrıs meselesi giriyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası platformda tanınmamasının yarattığı sıkıntılar yaşanıyor. AB içerisinde Rum yönetimi kendi tanındığı için kendi hamlelerini yapabiliyor ve Yunanistan burada Türkiye’yi görmezden gelircesine hem Ege Denizi’ndeki kıta sahanlığı hem de Akdeniz’de kendi hamlelerini yapmaya çalışıyor. Türkiye, Libya ile anlaşmasıyla alternatif bir engelleme girişiminde bulundu. Ancak Yunanistan’ın şöyle bir durumu var; dış politikası Türkiye’ye çok endeksli. Türkiye bölgesel güçtür ama Yunanistan da bu yolda ilerleme bağlamında kendince hamleler yapıyor. Aslında biz parçalara odaklanıyoruz ama Yunanistan ile sürekli çalışma hali var resmin büyüğüne baktığınızda yapısal bir durum söz konusu bu tarihten geliyor.

“Almanya, AB lokomotifi olmaya devam edecektir”

VOA: Almanya’daki olası yeni yönetim AB ile Türkiye ilişkisini nasıl etkileyebilir?

Prof. Dr. Mercan: Angela Merkel de zamanında Türkiye’yi çok eleştirmiştir. Hristiyan Demokratlar geleneği olarak Türkiye’nin AB üyesi olamayacağını söylemiştir. Ancak hükümet olunca müzakere sürecini kesme veya askıya alma, dondurma yolunu tercih etmedi, bunu önermedi. AB kurumlarında bu mekanizmayı işletebilirdi. Merkel, “Üye olacak bir ülke konumunda görmüyorum” mealinde çok açıklama yapmıştır ama yeri geldiğinde de Türkiye -AB ilişkilerindeki tıkanıklıkları aşmaya yönelik hamleler de yapmıştır. Çünkü hükümet olma sorumluluğuyla hareket ediyor ve aslında AB lideri olma sorumluluğuyla hareket ediyordu. Sosyal Demokratlar açısından baktığımızda geçmişte iktidar olduğu dönemde Almanya’nın hep Türkiye ile yakın ilişkiler içinde olduğunu gördük. Türkiye ile pek olumsuz örnek görülmez sosyal demokratlar döneminde ve genellikle hep ılımlı bir profil ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bu benzeşme günümüz Sosyal Demokratlar’ına nasıl yansıyacak? Bunu göreceğiz. Ama Almanya sanayi gücü olması itibariyle AB’nin lokomotifi olmaya devam edecektir.

  • 16x9 Image

    Yıldız Yazıcıoğlu

    Yıldız Yazıcıoğlu, 1994-1998 döneminde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Mesleğe 1997 yılında Cumhuriyet’te stajyer olarak başladı. 1998-2000 döneminde yüksek lisans eğitimine devam etti. 2000 – Mayıs 2009 döneminde Milliyet’te mesleki kariyerini cumhurbaşkanlığı ve parlamento muhabirliği noktasına taşıdı. 2009 - 2011 yıllarında ABD’nin başkenti Washington DC’de kariyerini sürdürdü ve farklı medya kuruluşları için temsilcilik – yorumculuk görevlerini yürüttü. Bu dönemde VOA Türkçe’de eğitim aldı ve görev yaptı. Ardından Ankara’ya dönüşünde Habertürk TV’de, ArtıBir TV’de görevler üstlendi. Şu anda VOA Türkçe ekibinde görev almayı sürdürüyor.

STÜDYO VOA

IMF Avrupa Dairesi Direktörü Kammer: “Türkiye’deki ekonomik programı destekliyoruz” – 19 Nisan
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:51 0:00
XS
SM
MD
LG