Erişilebilirlik

‘Trump’ın Kararı Siyasi Kaygılarla Atılmış Bir Adım’


‘Trump’ın Kararı Siyasi Kaygılarla Atılmış Bir Adım’
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:16:16 0:00

Başkan Donald Trump, Haziran 2017’de Amerika’nın Paris İklim Anlaşması’ndan çekileceğini açıkladığında dünya genelinde büyük bir tepki topladı.

Küresel sıcaklık artışını, 2 dereceden daha düşük bir seviyede tutmak amacıyla karbon emisyonlarını azaltmak için harekete geçen 195 ülke liderinin 2015 yılında, yoğun görüşmelerin ardından imzaladığı anlaşma Trump’a göre Amerika için bir felaket, hatta bir haksızlıktı.

İklim değişikliği üzerine çalışan uzmanlar için çekilme kararı şaşırtıcı olmasa da, Boston Üniversitesi Dünya ve Çevre Bölümü’nde araştırmalarını sürdüren Gökçe Akın Olçum’a göre karar siyasi kaygılarla alınmış bir karar.

Olçum, “Bu geriye bir adım. Yani Çin, Hindistan, Avrupa, Yeni Zelanda, Avustralya, Meksika, Şili herkes aynı yöne evrilirken ki Amerikan ekonomisine katkısı karbondioksit gazların salınımına katkısı bilinen bir ülkenin geri adım atması hoş bir şey değil, nahoş bir şey. Ama bu bir politikaydı bunu kampanyasında verdiği bir sözü yerine getirme ihtiyacı vardı“ diye konuştu.

Sorunu ‘aldatmaca’ olarak tanımlayan Trump, iklim değişikliğinin gerçek olduğu konusunda ısrar eden uzmanlara fazla güven duymuyor. Anlaşmadan çekilmek içinde bazı bilimsel çalışmalar gerekçe olarak gösterilmiş.

“Gerekçe olarak bunun iklim değişikliği konusunda çalışan bilimin bulgularının içerisinde bir takım belirsizlikler olduğuna dayanılarak ve bir iki tane detay gösterilmişti. MIT’deki bir çalışma gösterilmişti ve biraz çarpıtılarak da anlatılmıştı. Bu tarz belirsizliklerden dolayı buna tam olarak güvenmemeliyiz, bel bağlamamalıyız bu bulgulara, bu bir dünyanın geçmekte olduğu doğal bir döngünün parçası olabilir argümanı var buna kullanılan ama tabii ben bir bilim insanı olarak bunları anlamam mümkün değil çünkü bilim dünyası çok farklı şeyler konuşuyor. Biliyorsunuz siyaset ile bilimin konuştuğu her zaman aynı şeyler olamayabiliyor” diyen Olçum, iklim değişikliği sorununun aşılmasında liderlerden çok bireylerin ikna edilmesi gerektiğine inanıyor ancak yine de küresel bir aktör olan Amerika’nın tavrının diğer ülkelerin kararlarında etkisi olabileceği inancında. Olçum bu görüşünü, “Geçen sene yapılan bir çalışmada insanlara ‘İklim değişikliği bir şey var mı bunun varlığına inanıyor musunuz diye soru yöneltiyor. Daha sonra da bu soruları yönelttikleri yerdeki insanların yaşadıkları yerlerdeki hava değişimlerinin kaydedildiği istasyonlara gidiyorlar. Buralardaki verileri topluyorlar. Gördükleri şu: Gerçekten lokal olarak bir ısınma numunesi olan özellikli yerlerde insanların iklim değişikliğinin varlığına inanma eğilimi artıyor. Eğer bu böyle olmuyorsa tersiyse çok inanmıyorlar dolayısıyla iklim değişikliğinin etkileri büyük fakat lokal olarak göremiyorsunuz öyle olunca da toplumun tüm kesimlerini ikna edemiyorsunuz. Tüm kesimleri ikna edemeyince de birileri bunu kendi inançlarına göre kullanabiliyor kolay manipüle edebiliyor. Benim Amerika’da gördüğüm bu ama Amerika’nın şöyle bir avantajı var. Eyaletlerin kendi bağımsız bir yapıları olduğu için federal hükümet onlara herhangi bir şey dikte etmemiş olsa da emisyonları kontrol etmeleri anlamında, eyaletler kendi inisiyatifleriyle diyebiliyor ki ben 2030 yılında yenilenebilir enerji miktarını yüzde 50’ye çıkartmak istiyorum. Bunun akabinde de emisyonlarımı yüzde 50 oranında indirmek istiyorum. Bunun önünde bir engel yok. Ve biz şu anda onu görüyoruz. Yani federal olarak böyle bir şey yapıldı uluslararası yansımaları var. Sonuçta Amerika’nın bu işten çekildiğini gören başka oyuncalara bir nevi insiyatif verme tehlikesi var bunun ama şeyin önünü kesmedi; Amerika’daki dönüşümün ve iklim değişikliğine adaptasyon sürecinin önünü kesmedi, hatta hızlandırdı diyebiliriz. California’da çok somut çok kuvvetli bir şekilde ilerleyen bir hareket var bu konuda ve önü çekiyorlar. Bu akışı değiştirmeyecek belki biraz set vuracak, yavaşlatacak ama yön değişmeyecek” sözleriyle dile getiriyor.

Olçum, Amerika’da yaşanan değişimin eyaletler bazında değerlendirildiğine ve bunun da aslında Amerikalılar açısından bir avantaj olduğuna dikkat çekiyor ve şöyle diyor:

“Amerika’da artık federal seviyede değil de eyalet bazında yapılan politikalar üzerinden konuşuyoruz. En yakında yapmış olduğum New York’un hali hazırda işlemekte olan reji dediğimiz işlemekte olan bir permit piyasası var, ona entegre biçimde sera gazları karbondioksit gazları üzerinden fiyatlandırılıyor. Fakat bunun yanına mesela ekstradan uygulamak istedikleri vergilendirmeler var. Özellikle enerji üreticilerinin yapmış olduğu karbondioksit salınımı üstüne. İşte bunların New York ekonomisine ve çevre ekonomilerine etkileri nasıl olur? Dizayn soruları nedir burada? Marketi ne şekilde dizayn etmeliyiz? Bir fiyat koymalı mıyız? Baz fiyat, taban fiyat, tavan fiyat tarzı sorularla uğraşıyorum şu anda çoğunlukla”

İşin bir de ekonomik boyutu var. İklim değişikliğinin dünya ekonomisine etkilerini sayılara dökmekse biraz zor. Gelişmiş ülkelerdeki bilinçlenmeyse bu etkileri bir nebze frenliyor.

Çevre ekonomisi ve enerji ekonomisi üzerine çalışmalarını sürdüren Olçum, bir ekonomist olarak uluslararası kuruluşların desteğiyle bir çok soruya yanıt arıyor.

Atmosferin tıpkı bir sera gibi çalıştığı göz önüne alındığında, battaniye işlevi gören sera gazları sayesinde yeryüzündeki ortalama sıcaklık, canlıların hayatını sürdürmesine imkan verecek bir ısı düzeyini yakalıyor. Atmosferdeki sera gazlarının oranı, sanayinin gelişmesiyle artarken, küresel iklim değişikliğinin ana nedeni sera gazı emisyonlarında insan faaliyetleri sonucunda gözlenen artış.

Değişiklik yapılması halinde Amerika’nın tekrar Paris İklim Anlaşması’na dahil olabileceğinin sinyallerini veren Başkan Donald Trump’ın atacağı adımsa bu koşullar altında merakla bekleniyor.

STÜDYO VOA

Donald Trump’ın sus payı davasında yeni aşamaya geçildi – 22 Nisan
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG