Erişilebilirlik

Medya Çözüm Süreçlerinin Neresinde Olmalı?


Norveç’in başkenti Oslo’da düzenlenen bir toplantıda, ‘Gazeteciler Çözüm Süreçlerinin Neresinde Olmalı?’ sorusuna yanıt arandı. Kolombiya ve İrlanda’daki barış süreçlerinin tanığı gazeteciler deneyimlerini Türkiye’den gelen meslektaşlarıyla paylaştı.

Dünyadaki çatışmaların barışla noktalanmasını sağlamak amacıyla çalışmalar yürüten Londra merkezli Democratic Progress Institute (DPI) tarafından düzenlenen ‘Çatışma çözümünde medyanın rölü’ konulu toplantı, Türkiye ve dünyanın değişik ülkelerinden gazetecileri bir araya getirdi. Oslo’daki toplantıda ilk sözü Kolombiya Hükümeti ve FARC arasındaki barış sürecinin en yakın tanıklarından, Kolombiya Hükümetinin eski basın sözcüsü John Jairo Ocampo aldı. Aynı zamanda gazeteci olan Ocampo, barış sürecine kadar yaşananları anlattıktan sonra, gazetecilerin rolüne değindi.

Ocampo,"2012’de müzakerelerin açık süreci başladı. Dolayısıyla ilk anlaşmalar başladı.2012’deki anlaşmadan sonra iletişim araçlarına yönelik kurallar kondu. Aracılar olmadan gizli görüşmeler yapılıyordu. 2012’den sonra görüşmeler açıklandı. İnternet sayfası açıldı. Yurttaşlardan öneriler alındı. Bilgiler buradan paylaşıldı. Gazetecilere hükümetten FARC’tan ve masadan alınan kararlar bütün halinde bildiriliyordu. Hükümetin stratejisi, mesajların tutarlı sunulmasıydı. Sürecin tek sesten duyurulmasını istediler. Bütün mesajlar baş müzakerecinin ağzından duyulması istendi. Hükümetin verdiği bilgiler sadece basın toplantısıyla verildi. Soru ve röportaj alınmıyordu. Bu sistem çok olumlu karşılanmadı. Eğer bu müzekkereleri kamuoyu önünde yapsaydık uzun sürerdi. Bu süreçte hükümetin medya ile ilişkileri kesilmedi. Hükümet iletişim organlarını yargılamadı. Yargılamayacak. Hiçbir şekilde sansür uygulanmadı. Barış anlaşması kamuoyuna sunuldu. Ama basın açısından yeterli analiz yapılmadı. Hayır, çıktı şaşırtıcı bir şekilde” dedi.

Hükümet ve basının barışı desteklediğini ifade eden Ocampo, “Her zaman hükümet ve gazeteler barışı destekledi. Saldırı olduğu zaman ‘bırakın görüşmeyi’ diyenler oldu. Havana’daki görüşmelerdeki altın kural, ‘çatışmada yaşananlar masada konuşulmayacak’ diye bir kural vardı. Günlük olayları tartışmıyorduk” diye konuştu.

Türkiye’ye de önerilerde bulunan Ocampo, ”Çözüm masasını etrafına oturulduğu zaman gündem olması lazım. Neyi, nasıl, ne zaman çözmek istiyoruz, bunların net bir şekilde gündemde olması lazım. İletişim konusunda oyunun kurallarının konması gerekiyor ki süreç sağlam bir şekilde yürütülsün. İki tarafında medyasının baskısı olmadan yürütülsün” diye konuştu.

Bir dönem savaş muhabirliği de yapan Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Oslo Yönetim Merkezi Temsilcisi Dr. Sarah Lister da, medyanın çözüm süreçlerinde önemli role sahip olduğunu ifade ederek, “Bağımsız, şeffaf bir habercilikle yönetimin kendini sorumlu hissetmesini sağlayabilir. Medya erken uyarı sistemi olarak ta işleyebilir. Medya kamu ve toplumsal tartışmalar için bir forumdur. Medyanın düzenleyici boyut daha önemli. Gazeteciler halkı dinlemeli, halk ne istiyor. İnsanlar endişelerinin dinlenmesi çok önemli. Toplumu barışa hazırlamak için tartışma platformları oluşturabilirler” dedi.

Uzun yıllar the Guardian gazetesinin İrlanda muhabirliğini yapan Owen Bowcott ise IRA ile yaşadığı deneyimlere değindi. Bowcott, “İyi haberciliğin temel esasları değişmedi. İnsanlara şiddeti, acıyı gösterebilmek, kamusal iletişim araçlarını açık tutmak gerekli. Polise ve hükümete her zaman güvenmemek hala önemli bir görev. Terörist saldırıların olduğu yere gidip insanların yaşadıklarını yazmak önemli görevdir. Çatışma döneminde medyanın karşılaştığı zorluklar vardı. Türkiye’de siz daha çok zorluk yaşıyorsunuzdur. Gazeteci olarak IRA mensupları söylediklerini haber yapıyordum. Ama hükümet nefret yaratacağı gerekçesiyle yasaklıyordu. Gazeteciler bununla mücadele ediyordu. Mücadele bunun terk edilmesini getirdi. Gazeteci olarak nefretin kökenini açıklamaya çalışıyordunuz. Ailelerin çektiği acıları anlatmaya çalışıyordunuz. Thatcher ‘teröristlerle asla konuşmam’ demişti ama açlık grevleri sırasında IRA ile temas kurma talimatı vermiş. Toplumun böyle görüşmelerden haberdar olması olumlu bir sonuç yarattı” şeklinde konuştu.

Toplantıya katılan Yazar ve Galatasaray Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Ceren Sözeri, çatışma süreçlerinde basın ve ifade özgürlüğünün önemine vurgu yaptı. Amerika’nın Sesi’ne konuşan Sözeri, “Çatışma dönemlerinde gazetecilik problemleri, etik sorunlardan ziyade, ifade ve basın özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların, barış süreçlerinde iyi gazetecilik yapmanın temel şartı oluğu ortaya çıktı. Sadece iki taraf değil bir olayda çoğunlukla, ikiden fazla taraf var. Başka taraflara da söz hakkı tanımak, medyanın belli bir platform oluşturması, demokratik tartışmalar için bir platform haline dönüşmesinin önündeki en önemli engel, ifade ve basın özgürlüğü önündeki engeller olduğunu düşünüyorum. Bütün kısıtlamalara rağmen gazetecilerini gazetecilik yapma aşkı, mesleğe olan bağlılıkları sönmüş değil. Bazen umutsuzluğa kapılanlar oluyor. Benim gözlemim, ilginç bir şekilde, ana akım, hükümete yakın medyada çalışan gazetecilerin, gazeteciliğin geleceği açısından biraz daha umutsuz olmalarına rağmen, işsiz kalan, sansüre uğrayan, basın kartı elinden alınan, baskılar altında çalışan gazetecilerin daha umutlu olduklarını görüyoruz. Gazeteciliğin geleceği konusunda, nasıl gazetecilik yapılacağı konusunda daha fazla kafa yorduklarını ve heyecanlı olduklarını düşünüyorum” dedi.

STÜDYO VOA

Köprü kazasının ardından milyarlarca dolarlık tazminat bekleniyor – 28 Mart
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG