Erişilebilirlik

Korkmaz Alemdar: ‘İktidar Bilgi Edinme Hakkına Müdahale Ediyor’


Korkmaz Alemdar: ‘İktidar Bilgi Edinme Hakkına Müdahale Ediyor’
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:18:38 0:00

Türkiye’de Doğan Medya Grubu’nun el değiştirmesi ve internet ortamı için yapılan yeni yasal düzenleme gibi gelişmeleri yorumlayan Profesör Korkmaz Alemdar, AKP’nin ülkede kimin neyi, ne kadar bileceğini kontrol altına almayı ve bilgi edinilmesine müdahale etmeyi amaçladığını söyledi.

Geçmişte Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyeliği görevinde bulunmuş olan Prof. Dr. Alemdar, Türkiye’de medya tarihi ve yasal çerçeve konusunda uzmanlığıyla tanınıyor. Alemdar, ayrıca Ankara merkezli Gazeteciler Cemiyeti’nin yürüttüğü “Özgürlük İçin Basın” projesinde Ulusal Komite Başkanı olarak Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğü ihlalleri hakkında rapor hazırlanmasında görev yapıyor.

Alemdar, Türkiye’de basın ve ifade özgürlükleri bakımından medya alanındaki son durumu Amerika’nın Sesi için değerlendirdi. Alemdar, RTÜK’te AKP’nin çoğunluğuyla karar alındığını ve aslında RTÜK’ün asli görevi olan frekans tahsisi gibi konuları gerçekleştirmediğini hatırlattı. RTÜK’e internet alanına ilişkin verilen yeni yetkiyle kamuoyunu kontrol etme amacı güdüldüğünü söyleyen Alemdar, esas sorun olaraksa RTÜK’ü de denetleyebilecek yargı gücü ve bağımsızlığının eksikliğini gösterdi.

Alemdar, Doğan Medya Grubu’nun da satıldığı ve öncesinde bu grubu tekelleşme nedeniyle uyaran Rekabet Kurumu’nun sesinin çıkmadığı medya ortamını karamsar olarak yorumladı. Alemdar’ın, Amerika’nın Sesi’nin sorularına yanıtları şöyle oldu:

VOA: RTÜK’ün yetki alanında internet mecrasını da kapsayacak şekilde yeni düzenleme yapıldı. Bu yetki genişlemesi ne anlama geliyor?

Alemdar: Yetki genişlemesi teknik olarak RTÜK’e yeni bir görev verilmiş gibi olsa da son yıllarda yaşadığımız gelişmeler açısından baktığımızda, Türkiye’yi yöneten AKP hükümetleri açısından bütün iletişim alanını kontrol altında tutacak adımlarından bir tanesini teşkil ediyor. RTÜK, epey bir zamandır AKP yönetimi tarafından çoğunlukla yönetiliyor. RTÜK’te karar alınması için AKP üyeleri çoğunluğu yeterli oluyor yani RTÜK’ün aldığı bütün kararlar hükümetin istediği doğrultuda ya da beklediği biçimde gerçekleşiyor.

RTÜK, aslında kurulduğundan beri kendi üstüne düşen esas görevi yapamadığı halde yeni görevlerle donatılıyor. Esas görevinden kastımız frekans planlaması. Dünyanın her tarafında RTÜK gibi düzenleyici kurul tarafından yapılan ilk iş karasal yayınlar ya da yeni teknolojilerin getirdiği durumları gözden geçirmektir. RTÜK, bunu başından beri yapmadı, yapamadı, siyasal iktidarlar yapmasını istemedi. Bugün de yeni bir boyuta geldi. Artık internet ortamındaki görüntülerin yayınlanması ya da aktarılması konusunda da RTÜK, karar verici organ olacak. RTÜK, muhtemelen bunu Bilgi İletişim Teknolojileri Kurumu (BTK) ile ortaklaşa bir politikayla izleyecek. Ama bütün amaç, içerideki kamuoyunu dışarıdan gelebilecek en ufak bir eleştiri karşısında koruma altına almak ya da herkesin ne düşüneceğine ya da herkesin neyi ne kadar bileceğine müdahale etmek.

RTÜK’ü denetleyebilecek yargı gücü mü eksik?

RTÜK, görece Anayasa’nın öngördüğü biçimde özerk bir kurum olarak şekilleniyordu. Kurul, siyasi partilerin gösterdiği adaylar arasından TBMM’de seçilen 9 kişiden oluşuyordu. Ancak AKP, son yıllarda buna yeni bir boyut ekledi ve atadığı üyeleri artık RTÜK’ün içerisinde bürokrat olarak çalışan insanları Kurul’a üye olarak atamaya başladı. Yani RTÜK bürokrasisi, 9 kişilik özerk Kurul’un talep ettiği görevleri yerine getirmek gibi bir durum varken, şimdi bürokratlar da artık Kurul’un baş köşesinde esas söz sahibi olabilme düşüncesinde. Bunun anlamı, RTÜK’ün bu özerklik dediğimiz Anayasa’nın hiç olmazsa öngördüğü ancak fiilen sağlanamayan özerkliği de tamamen ortadan kaldırdı. Artık RTÜK, doğrudan hükümete bağlı ya da büyük ölçüde Cumhurbaşkanı’na bağlı bir kurul olarak çalışmaya başladı.

Dolayısıyla RTÜK’ün görevleri arasına internet alanı eklenmesiyle sanıyorum içerideki özgürlükler maalesef biraz daha sınırlandırılacak. Ama daha vahim olanı FCC dediğimiz kurum, yeni başkan geldiğinde eski üyeler görevlerini bırakıyor ve yeni başkanla birlikte yeni üyeler seçiliyor. Fakat bizim farkımız, artık yargının bağımsızlıktan ve alınmış kararları nesnel değiştirme gücünden uzaklaşmış olması. RTÜK, evet siyasal iktidarın istediklerini yapabilir ama RTÜK’ün kararlarını da denetlemek mümkün olabilirdi ancak Türkiye’deki eksik ve sıkıntı noktası burada. Artık denetlenebilir bir toplumsal yaşama sahip değiliz.”

“Hükümet’in istediği kanallara frekans tahsis ediliyor”

VOA: RTÜK’ün bahsettiğiniz frekans düzenlemesini tam anlamıyla yapmaması itibariyle özellikle yerel düzeyde ve özellikle siyasal İslamcı denebilecek çok sayıda TV kanalı olduğu da biliniyor. Türkiye’de radyo ve televizyon kanalları ya da genel olarak medya açısından sizin gözleminiz nedir?

Alemdar: Maalesef fiili durum olarak AKP iktidarı acımasız bir şekilde, yasal yapıya pek aldırmadan, düzenlemeleri keyfi olarak kendi çıkarı ve istediği doğrultuda yaparak, karasal yayın yapmaya hakkı olmayan pek çok şirkete frekans tahsis etti. Bütün bunlar, geçtiğimiz 10-12 yıllık süreç içinde sistemli olarak atılan adımlar. Yani karasal yayın yapma imkanı olmayan şirketlere bu frekanslar fiilen tahsis edildi. RTÜK de bu kanallarla ilgili herhangi bir işlem de yapmıyor. (RTÜK) Teknolojik gelişmelere bağlı olarak uydu yayıncılığının artması ve kablolu yayınların çoğalması gibi gerekçeleri kullanarak, frekans tahsisi ve karasal yayın meselesini sürekli olarak hükümetin çıkarı ya da istediği doğrultuda kanallara tahsis ediyor.

“Doğan Grubu satışında Rekabet Kurumu’nun sesi çıkmadı”

VOA: Türkiye’de medya alanındaki son gelişmelerden birisi de Doğan Medya Grubu’nun Demirören Grubu’na satılması. Bu satış, mevcut Türkiye’deki medya tablosunda ne anlama geliyor?

Alemdar: Doğan Grubu’nun satışı açıklandığında, kimisi iyi oldu dedi kimisi üzüntü verici dedi. Ama bizim açımızdan esas temel nokta şu; bir yayın organı satışı kaygı vericidir çünkü özgürlükleri ortadan kaldırabilecek bir gelişmenin başlangıcı olabilir. Bir gazetenin, bir televizyonun el değiştirmesi, güçlü bir grup tarafından satın alınması kaygıyla karşılaşacak bir durumdur çünkü temel özgürlükleri ortadan kaldıracak potansiyeli içinde barındırmaktadır. Doğan Grubu gibi çok sayıda televizyon, gazete, dergi ve radyonun bir arada satılması aslında çok sık rastlanan bir konu değil. Rekabet Kurumu de daha henüz sesini çıkartmadı. Aydın Doğan’a daha önce tekel ortamını yaratabilecek bir potansiyele sahip olduğu için televizyon ve gazetelerini satmasını öneren Rekabet Kurumu’nun herhangi bir sesi soluğu çıkmış değil.

“Doğan Grubu’nun tavizleri de kamuoyunun bilgilenmesini sınırlandırıyordu”

Şimdi böyle bir ortamda durumu suskunlukla, çekingenlikle karşılamasının temel nedeni Cumhurbaşkanı’nın, Doğan Grubu’ndan uzun zamandır memnuniyetsiz olduğunu ifade eden genel tutumu. Ne olursa olsun onun (Cumhurbaşkanı) kararı, niyeti ya da böyle bir uygulamaya izin vermesiyle böyle bir satış gerçekleştirildiği düşünüldüğü için kuşkusuz rahatsızlık verici bir durum. Peki ne olacak? Doğan Grubu, bugüne kadarki uygulamalarıyla her şeyi kamuoyuyla paylaşan, iletişim özgürlüğünün yerine gelmesi için gerekli kararları alabilen bir grup muydu? Buna da evet demek çok mümkün değil. Doğan Grubu da kendi sıkıntıları, koşulları içinde siyasal iktidarlarla iyi geçinebilmek için bazı tavizleri veriyordu. Bu tavizler de kuşkusuz kamuoyunun bilgilenme hakkını ciddi biçimde sınırlandıran bir uygulamaydı. Yine Doğan Grubu’nun çok sevilen biraz kalemi çok eleştirel olan yazarlarını geçtiğimiz yıllarda birbiri ardı sıra feda etmesi, siyasal iktidarın hoşuna gidebilecek adımlar atması da hatırlanıyor.

Doğan Grubu’nu satın alan Demirören Grubu’nun uygulamalarını da Cumhurbaşkanı ne ölçüde tasvip ediyor, beğeniyor? Geçtiğimiz yıllarda Demirören Grubu’nun uygulamalarına ağır eleştiriler yönelten bir Cumhurbaşkanımız var. Ama şu kesin Türkiye’de yurttaşın bilgi edinme hakkı, gerçekleri öğrenme hakkı konusundaki alan giderek daralıyor.

“Özgürlük ve demokrasi erozyona uğrarken Türkiye’de ses çıkmıyor”

VOA: “Özgürlük İçin Basın” projesi raporları çerçevesinde elinizde bir takım veriler oluşuyor. Türkiye’de basın ve ifade özgürlükleri bakımından tablo nedir?

Alemdar: Bu konuyu, biraz daha geniş bir çerçevede tutmama izin vermenizi rica ederim. Türkiye’deki özgürlükler, büyük ölçüde öteden beri Türkiye’nin parçası olmak istediği Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Batı dünyasındaki demokratik değerlere göre biçimleniyordu. Son yıllarda Amerika da dahil Batı dünyasında yaşanan sıkıntılar ve orada özgürlükler konusundaki biraz vurdumduymazlık, biraz genel çıkarlar doğrultusunda özgürlüklerden vazgeçilebileceği inancı uygulamaları dolayısıyla ciddi sorunlar ortaya çıkmaya başladı.

Bizim Türkçe’de başkaları yanlış işler yaparsa bizim de hata yapmamız mümkün olur gibi bir varsayımımız var. Yani Batı dünyası özgürlükler konusunda geri adım atmaya başlayınca ya da insan hakları konusunda bir vurdumduymazlık içine girince, bu bazen Müslümanlara, bazen başka ülkelerden Avrupa’ya ve Amerika’ya göç etmek isteyen insanlara karşı keskin, acımasız, hoşgörüsüz tutumları ortaya çıktıkça bunun zaten özgürlükleri kökleştirmemiş, içselleştirmemiş ve uygulamalarıyla da pek güven verici bir ortamı olmayan ülkelerde, bunlardan biri de Türkiye belki, durum daha da vahim hale geliyor.

Türkiye’deki uygulamalarda da yetkili isimler, batıda özgürlük olmadığını söyleyerek bizde kimden, neden şikayet edildiğine ilişkin açıklamalar yapma cesaretini gösteriyorlar. Dünyanın genel gidişatında ne yazık ki özgürlükler, hoşgörü ve demokrasinin insan toplumlarına getirdiği değerler giderek maalesef erozyona vuruyor, gücünü yitiriyor ve bunlara ilişkin ihlaller olduğunda batı dünyasında çok güçlü sesler ortaya çıkmıyor.

Türkiye’deki durum nedir diye bakarsanız, 4’ncü yıla girmek üzereyiz. Gazeteciler Cemiyeti bünyesinde, özgürlük ihlallerini takip eden bir ortak bir komisyon çalışması yapıyoruz. Cemiyet bunu destekliyor, büyük bir cesaret ve büyük bir olgunlukla nesnel olarak olan biteni gelecek kuşaklara anlatmaya çalışıyor. Bunu kötü bir dönemde yaptığımızı da düşünmek mümkündür. Çünkü çok sayıda gazeteci işini kaybeden bir ortamda, gazetecilerin hapse girme oranları, sayıları çoğaldı. Yani gazeteciliğin tehlikeli bir meslek haline geldiğini bilinirken, herkes artık işini yapamaz hale gelmek ile karşı karşıya.. Dönüyorsunuz en büyük medya grubu (Doğan) satılıyor, dönüyorsunuz en büyük medya grubu gazetecileri darmadağın bir şekilde bugüne kadar anlatma cesaretini buldukları hiçbir konudan söz edemiyor. Bütün bunlar ne yazık ki Türkiye’de bazen etik, bazen özgürlük ihlalleri biçiminde de karşımıza çıkıyor.

Maalesef Ankara’nın değişken havası gibi sürekli gri, fırtınalı, yağmurlu gerçi bu sene çok kar yağışıyla karşılaşmadık ama sanki kar yağmış gibi kaygan zemin ortamında günümüzü geçirmek durumdayız.

“AKP. Demokrat Parti dönemini aratıyor ama hiçbir iktidar mutlak sürmez”

VOA: Türkiye’nin basın tarihi bakımından mevcut durumu en kötüsü mü yoksa daha kötüsü olabilir mi?

Alemdar: Maalesef her zaman daha kötüsü olabiliyor. Çünkü Demokrat Parti dönemimiz var, özgürlük adı altında iktidara gelen bir partinin gazetecilere ve kamuoyuna ne kadar kötü muamele ettiği bir dönemi yaşadık. Bundan daha kötüsü olamaz diyorduk çünkü Demokrat Parti kamu kaynaklarını kendi yandaş gazetecilerine hiç çekinmeden, hiç aldırmadan kullanma cesaretini de gösteriyordu.

AKP, Demokrat Parti’yi överek iktidara gelen partilerden birisi. Demokrat Parti’yi aratıyor. Bırakınız kamu kaynaklarını birkaç gazeteye ilan biçiminde aktarmak, kamuda ne kadar olanak, kaynak varsa bankalarını bütün bunları, adına herkesin bildiği havuz medyası ya da yandaş medya kullanımına sunacak bir uygulama içinde. Geçmişte yaşananlardan da ders alan yok. Sanıyorum herkes kendi iktidarının mutlak ve sürekli olacağını zannediyor. Ama Batı dünyasının 2. Dünya Savaşı’na yol açan o büyük diktatörlükleri de 1000 yıl yaşayacaklarına inanıyordu. Ama 10 yıl dayanamadılar. Bizimkiler bunun farkında. Ama gençlerimizin gerçekleri öğrenebilmesine ihtiyacımız var. Gerçekleri veya doğruları öğrenemeyen ya da gerçekleri takip edemeyen bir toplumda hiçbir iktidarın çok uzun süre güçlü ve ayakta kalacağını zannetmiyoruz.”

  • 16x9 Image

    Yıldız Yazıcıoğlu

    Yıldız Yazıcıoğlu, 1994-1998 döneminde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Mesleğe 1997 yılında Cumhuriyet’te stajyer olarak başladı. 1998-2000 döneminde yüksek lisans eğitimine devam etti. 2000 – Mayıs 2009 döneminde Milliyet’te mesleki kariyerini cumhurbaşkanlığı ve parlamento muhabirliği noktasına taşıdı. 2009 - 2011 yıllarında ABD’nin başkenti Washington DC’de kariyerini sürdürdü ve farklı medya kuruluşları için temsilcilik – yorumculuk görevlerini yürüttü. Bu dönemde VOA Türkçe’de eğitim aldı ve görev yaptı. Ardından Ankara’ya dönüşünde Habertürk TV’de, ArtıBir TV’de görevler üstlendi. Şu anda VOA Türkçe ekibinde görev almayı sürdürüyor.

STÜDYO VOA

Mehmet Şimşek’ten “harcamaları azaltma” mesajı - 18 Nisan
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG