WASHINGTON —
Güney Afrikalı film yapımcısı Neil Blomkamp, Elysium adlı yeni bir kurgu bilim filmle gündemde. Onlarca yıl sonrasını hayal eden District 9 adlı daha önceki filmi gibi, Elysium’da da Blomkamp, toplumsal dışlanmışlığı işliyor. Filmin başrol oyuncuları da çok güçlü isimler olan Jodie Foster ve Matt Damon.
Yıl 2154. Dünya, varlıklılarla yoksullar arasında çok kesin çizgilerle bölünmüş durumda. Nüfus inanılmaz boyutlara ulaşmış, yoksullar dünyada kalmış. Buna karşılık zenginler uzayda, yoksulluk ve hastalığın olmadığı dev bir uzay istasyonunda yaşıyor.
Filmin baş karakteri Max. Dünyada yaşayan ve yasalarla arası pek de hoş olmayan Max, hayatını düzene koymaya çalışıyor. Bir fabrikada iş buluyor, ancak radyasyona maruz kalıyor.
Beş gün içinde hayallerinin gezegeni Elysium’a gidemezse ölmesi kaçınılmaz.
Filmin yönetmeni Neil Blomkamp, “Yaşamı anlamlı kılan herşey, dünyalıların elinden alınmış. Tıbbi imkanlar, sağlık teknolojisi, zenginlik, yüksek yaşam standardı, uzun yaşam, hepsi Elysium’da. Öyle bir durum düşünün,” şeklinde konuşuyor.
Ancak Elysium yabancılara, yani dünyalılara ve özellikle de Max gibilere yasak.
Jodie Foster, Elysium’de Madam Delacourt’u canlandırıyor. Bu karakter, Elysium’daki ortamı korumak amacıyla göçmenlik karşıtı yasaları ne pahasına olursa olsun uygulamakta kararlı bir hükümet görevlisi: “Delacourt, 108 yaşında ve geldiği dünyanın ne kadar kötü bir yer olduğunu unutamıyor ve oradan gelmeye kalkışanlara karşı çok acımasız. Dünyadaki kötülüklerin Elysium’da da yaşanmaması için hava kirliliği, aşırı nüfus gibi sorun yaratan her şeyden korunmaya çalışıyor.”
Blomkamp’ın filmi bir yerde, yoksulluk, kaçak göçmenlik, ülke içi güvenlik, küresel sağlık hizmetlerinden yoksunluk ve dünya kaynaklarının yok olması gibi bugünkü sorunlarımızın ciddiyetine dikkati çekiyor.
Max, Elysium’a tehlikeli bir görevle gider, güvenlik sistemlerini hack eder ve kendisine olağanüstü güçler ve üstün zeka kazandıran bilgisayar sistemleriyle donanır. Bu noktadan sonra da Elysium, hızlı tempolu bir aksiyon filmine dönüyor ve Max, Hollywood tarzı bir sosyal adalet arayışına girişir.
Yıl 2154. Dünya, varlıklılarla yoksullar arasında çok kesin çizgilerle bölünmüş durumda. Nüfus inanılmaz boyutlara ulaşmış, yoksullar dünyada kalmış. Buna karşılık zenginler uzayda, yoksulluk ve hastalığın olmadığı dev bir uzay istasyonunda yaşıyor.
Filmin baş karakteri Max. Dünyada yaşayan ve yasalarla arası pek de hoş olmayan Max, hayatını düzene koymaya çalışıyor. Bir fabrikada iş buluyor, ancak radyasyona maruz kalıyor.
Beş gün içinde hayallerinin gezegeni Elysium’a gidemezse ölmesi kaçınılmaz.
Filmin yönetmeni Neil Blomkamp, “Yaşamı anlamlı kılan herşey, dünyalıların elinden alınmış. Tıbbi imkanlar, sağlık teknolojisi, zenginlik, yüksek yaşam standardı, uzun yaşam, hepsi Elysium’da. Öyle bir durum düşünün,” şeklinde konuşuyor.
Ancak Elysium yabancılara, yani dünyalılara ve özellikle de Max gibilere yasak.
Jodie Foster, Elysium’de Madam Delacourt’u canlandırıyor. Bu karakter, Elysium’daki ortamı korumak amacıyla göçmenlik karşıtı yasaları ne pahasına olursa olsun uygulamakta kararlı bir hükümet görevlisi: “Delacourt, 108 yaşında ve geldiği dünyanın ne kadar kötü bir yer olduğunu unutamıyor ve oradan gelmeye kalkışanlara karşı çok acımasız. Dünyadaki kötülüklerin Elysium’da da yaşanmaması için hava kirliliği, aşırı nüfus gibi sorun yaratan her şeyden korunmaya çalışıyor.”
Blomkamp’ın filmi bir yerde, yoksulluk, kaçak göçmenlik, ülke içi güvenlik, küresel sağlık hizmetlerinden yoksunluk ve dünya kaynaklarının yok olması gibi bugünkü sorunlarımızın ciddiyetine dikkati çekiyor.
Max, Elysium’a tehlikeli bir görevle gider, güvenlik sistemlerini hack eder ve kendisine olağanüstü güçler ve üstün zeka kazandıran bilgisayar sistemleriyle donanır. Bu noktadan sonra da Elysium, hızlı tempolu bir aksiyon filmine dönüyor ve Max, Hollywood tarzı bir sosyal adalet arayışına girişir.
