Erişilebilirlik

CSIS: 'Türkiye Mülteci Rekortmeni'


CSIS: 'Türkiye Mülteci Rekortmeni'
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:12:29 0:00

Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi CSIS’in hazırladığı zorunlu göç raporunda Türkiye'nin, dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunu koruduğu kaydedildi. Rapora göre, Türk ekonomisine katkı sağlayan Suriyeliler, Türk ihracatını arttırdı.

Raporun mimarlarından Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi proje direktor yardımcısı Erol Yayböke, zorunlu göç sorununun bugüne dek hiç bu denli kapsamlı yaşanmadığına dikkat çekiyor.

Rapor kapsamında Uganda, Batı Afrika, Ürdün, Bangladeş, İsveç, Amerika ve Türkiye’de çalışmalar yürütüldü. Zorunlu göç eden kişilerin durumuna genel perspektiften bakıldı.

Raporda imzası bulunan Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi uzmanlarından Erol Yayböke, evlerinden zorla ayrılanların sayısının daha önce hiç bu kadar çok olmadığına dikkat çekiyor.

Yayböke, “Yer değiştirme onlar için hala devam ediyor. Gittikçe de bu süre uzuyor. Bu da hem ayrılmaya zorlandıkları yerdeki toplumu, hem de geldikleri yerdeki toplumun onların kabullenmesini ve entegre edilmelerini etkiliyor. Bu konuda gerçekten büyük mücadeleler veriliyor” diyor.

İç savaş valnızca ülkeyi harap etmedi, insani acılara, hazin öykülere de neden oldu. Türkiye’yse 911 kilometrelik Suriye sınırıyla yaşanan çatışmalardan en çok etkilenen ülke oldu. 3,5 milyondan fazla Suriyeli bugün Türkiye’nin evsahipliğinde, evlerinden uzak yeni hayatlarına tutunmaya çalışıyor.

“Bu rapor yalnızca Türkiye’yle ilgili bir rapor değil ama yalnızca benim kişisel bağım dolayısıyla değil şu anda dünyadaki tüm ülkelerden daha fazla oranda mülteciye evsahipliği yaptığı için de çok önemli bir ülke. Dünyadaki toplam mültecilerin yüzde 4 buçuğu Türkiye’de. Bir sonraki ülke Pakistan ki onun oranı sadece yüzde 2. Türkiye gerçekten eşi benzeri görülmemiş bir durumla baş etmeye çalışıyor. Türkiye’deki durumdan dersler çıkardık ve oradaki hikayeleri paylaştık. Ama bu raporun asıl hedefi araştırmalardan elde ettiğimiz verilerle fon sağlayabilmek. Çözümün bir parçası olarak nasıl üretken olabileceğimizi bulmak. Dünyanın bu durumu umursamasını sağlamak ve umursadıklarında da ‘işte yapabileceğiniz bu’ diyebilmek” diyen Yayböke’ye göre savaşın başladığı günden bu yana kapılarını Suriyeliler'e açan Türkiye birçok ülkenin nüfusundan daha fazla sığınmacıya evsahipliği yapıyor.

“Geçen Ağustos ayında Türkiye’deydik. İstanbul’a, Ankara’ya, Gaziantep’e ve Kilis’e gitme fırsatı bulduk. Özellikle Gaziantep ve Kilis’i çok ilginç buldum. Özellikle nüfusun bir gecede ikiye katlandığı Kilis’i. Öfke değil tam aksine çaba gördük, bu çabalar kimi zaman başarılı oldu kimi zaman başarısız ama hep bir çaba vardı. Oradaki Suriyeliler'i iyi ağırlıyorlar. Ve onları topluma entegre etmeye çalışıyorlar. Gaziantep’te geçirdiğimiz bütün o süre boyunca ilginç bir şey de bulduk. Halkın çoğu bu kişilerin gelip işlerini ellerinden alacağını düşünüyor ve çoğunun hiçbir mesleği ya da becerisi olmayan işçiler olduğunu düşünüyor. Evet bu insanlar ve bu tür hikayeler de var ama bizim orada daha sık karşılaştığımız hikaye bir mesleği ya da becerisi olan insanlar hatta bazen temel mesleki becerilerden daha fazlasına sahip olan insanlar olması. Doktorlar, mühendisler, gittiği yere değer katabilecek insanlar var. Türk ekonomisi mülteci kabul eden diğer ülkelere kıyasla nispeten güçlü bir ekonomi. Ama bu mesleki becerileriyle gelen, hatta kendi sermayeleri, paralarıyla gelensığınmacıların Türk ekonomisine pozitif etkileri olabiliyor. Hem yerel ekonomiye hem de tüm genel Türk ekonomisine katkıda bulunabiliyorlar" diyen Erol Yayböke, ekonomik kaygıların mültecilere bakış açısında belirleyici rolüne ve bu konudaki yanlış algılara dikkat çekiyor.

”Araştırmalar ortaya koydu ki, Suriye’de krizin başladığı 2011’den bu yana Suriyeliler'in bulunduğu bölgelerden yapılan ihracat hiç olmadığı kadar artmış.Bu benim için bir sürpriz olmadı. Bu bize ne anlatıyor bu insanlar ekonomiye katkıda bulunuyor. Bunlar sadecehükümetten para alan, geldikleri yerdeki işleri sahiplenen, kamplarda çalışmadan yaşayan kişiler değil. Bu insanlar ekonomiye de destek oluyor. Bu durumun harika olduğunu ve herkese kapıların açık olduğunu söyleyemeyiz ama onları ekonomiye bir yük olarak değil, aynı zamanda katkı olarak da görmeliyiz. Mesleği ve becerileri olan insanlardan yararlanmalıyız. Türk hükümeti bu hevesli ve yüksek eğitimli mültecilerden yararlanmıyor. Örneğin Suriye’nin kuzeyinde ayakkabı fabrikası olan bir adamla tanıştım. Türkiye’ye gelmiş ve yeniden bir fabrika kurmuş yalnızca Suriyeliler'i değil Türkleri de çalıştırıyor. Suriyeliler Türkiye’de yaşamaya alıştıklarında, Türkçe öğrendiklerinde, çocukları Türk okullarına gidip, Türk kültürünü öğrendiklerinde bu ve bunun gibi örnekleri daha çok göreceğimizden eminim.Çünkü bu göçmenlerin yakın bir zamanda ülkelerine dönebileceklerini düşünmüyorum. Türkiye’deki Suriyeliler'in çoğu eminim ki seçme şansları olduğunda, dönmeleri güvenli olduğunda evlerine dönmek istiyordur, konuştuğum kişilerin çoğu da bunu istiyor. Ama şu anda Suriye güvenli değil. Dolayısıyla aileleri için Türkiye’de bir yaşam kurmaya çalışıyorlar. Türkiye son 7 yıldır onları kabul ederek, onları destekleyerek büyük bir lütufta bulundu. Bir sonraki destekse onları ekonomiye daha fazla entegre etmek olmalı. Bunu sadece onlar için değil, Türk ekonomisi için yapmalı” diyen Yayböke,

“En çetin sorun çocukların ne olacağı. Bu çocukların hepsi çocukluklarını yaşayamadan büyüyor. Çocukluk dönemini öğrenme, okula gitme dönemi olarak görmeliyiz. Çocuk çocukluğunu yaşamalı. Zorunlu göçe zorlanan, mülteci konumuna düşen bu çocuklar ister Suriye’de ister Türkiye’de olsun, yaşamlarında çok fazla kaos var, çok fazla kesinti var. Bu da onların çocuklarını yaşamadıkları anlamına geliyor. Eğitim alamadıkları, öğrenemedikleri anlamına geliyor. Bu çocuklar, sadece Türkiye’de değil, Lübnan’da, Ürdün’de, Irak’ta bu çocuklar öğrenme güçlüğü çekebilir. Çünkü birçok psikolojik travmayla başetmeye çalışıyorlar. İyi haberse çocukların böyle durumları kolay atlatabilmesi. Toplumdaki herkes, her hükümet çalışanı, her yardım kuruluşu çalışanı çocukların okula gidebilmesine ve sağlıklı olmalarına odaklanmalı. Bu çocuklar okulda olmak zorunda. Örneğin 11 yaşında bir Suriyeli çocuk düşünün. Suriyeyi terketmek zorunda kalan bu çocuk eğitim almazsa kendisi için bir gelecek göremez ve toplumun üretken bir bireyi olamaz. Ve gelecekte sorun yaşayacağı korkusu içinde olur. Öncelikli düşünmemiz gereken, çocukların desteklenmesi. Şunu da düşünmeliyiz; eğer bu çocuklara destek olmaz ve onları eğitmezsek yetişkin olduklarında ne olacak?” yorumunda bulundu.

Raporun hedef kitlesi sorunun çözümünde etkin rol oynayabilecek kişiler, yani siyasetçiler, liderler ve toplumda bu soruna hassasiyet gösteren bireyler. Raporu hazırlayan Amerikalı uzmanlar olunca bu ayrıntılı çalışma dünyanın en büyük küresel gücüne yönelik anlamlı mesajlar da içeriyor. Yayböke,

"Bu raporu siyasetçiler ve gerçekten ciddi sorunlar yumağı olan bu durumu anlamaya çalışan insanlar için yazdık. Bu durumla ilgilendiğini anladığımız kişilerin ne yapabilirim sorusuna yanıt bulmak amacıyla yazdık. Bu raporun asıl hitap ettiği kitle Amerika,ancak sonuçlar, diğer ülkelerdeki siyasetçileri de ilgilendiriyor. Amerika olarak gelecek krizleri öngörmede daha iyi olmalıyız. Bu öngörü için de gerçekten olağanüstü çabalar harcanıyor. Bir sonraki felaket nerede olacak? Oysa bir sonraki zorunlu göçün nerede ve ne zaman olacağını öngörebilmek için gerekli araç ve bilgi var” dedi.

Yayböke, “Biz Amerika olarak gerçekten liderlik etme ihtiyacındayız. Bu yönetim sıkça külfet paylaşımından bahsediyor. Ben şahsen mültecileri, göçmenleri külfet olarak görmüyorum ama toplumların bu insanlarla muhatap olacak olma fikri ve onları sosyal ve ekonomik olarak entegre etmek bir külfet olarak görülebilir. Bunu yalnız yapamayız. Eğer bundan kaçarsak dünyadaki diğer ülkeler de bundan kaçar. Sorun büyüdükçe ve insanlar yer değiştirmeye devam ettikçe, biz daha da azını yapıyoruz. Kahin değilim ama bu iyi bir politika gibi görünmüyor. Onun için bu raporu hazırladık” diye konuştu.

Yayböke şöyle devam etti: “Göçe zorlanan insanlarla hayatlarının tümünü burada geçiren hayalperestler farklı ama benzer olan şu ki bu insanlar Amerika’ya geldiklerinde, örneğin San Diego’ya, Dallas’a, Charleston’a, Güney Carolina’ya geldiklerinde yerel yönetimlerin bu onları biran önce entegre etme yolları bulması çok önemli. Bu konuda, bu ülkede, yerel yönetim düzeyinde iyi iş çıkarıldığını düşünüyorum. Ulusal düzeyde siyaset de işin içine giriyor. Bir başka önemli nokta da Amerika’nın yaptığı şeylerin belirleyici olması. Amerika’nın attığı adımlar dünyaya da önemli mesajlar veriyor. Bu mesuliyetin nasıl altından kalkılacağı, bu sorumluluğun nasıl paylaşılacağı konusunda tartışmalar oluyor. Amerika’da neler yapılabilir diye düşünmemiz çok önemli. Daha fazla insan ve daha fazla ülke sorumluluk almalı. Başka ülkeler Amerika’ya bakıyor ve ‘Amerika daha az şey yapıyor, o zaman biz de daha az şey yapmalıyız’ diyor. Amerika küresel lider olarak bu yükü üstlenmeyen yeteri kadar şey yapmayan ülkeler, Suudi Arabistan gibi, bu o ülkelere bir şey yapma hakkı veriyor ve bazen daha da az şeyler yapıyorlar. Türkiye şu anda 3 milyon Suriyeliyi ağırlıyor ve bu sayı yakın zamanda azalacak gibi de görünmüyor. Hatta çatışmaların artması halinde bu sayı daha da yükselebilir. Ama daha az şey yapılıyor bu arada. Sorun büyüyor ama sorunu çözmek için daha az şey yapılıyor”

STÜDYO VOA

EKOTÜRK Stüdyo VOA
lütfen bekleyin
Embed

No media source currently available

0:00 0:29:22 0:00
XS
SM
MD
LG