Erişilebilirlik

2020’de Birçok Dünya Lideri Yaşamını Yitirdi


Ruth Bader Ginsburg

Eski Başkan Bill Clinton tarafından ABD Anayasa Mahkemesi'ne atanan ve 1993 yılından bu yana mahkemenin liberal kanadının en güçlü temsilcisi olan Ruth Bader Ginsburg, aynı zamanda Amerika'da kadın hakları savunuculuğunun önde gelen simgelerinden biriydi.

1933 yılında New York'un beş idari bölgesinden biri olan Brooklyn'de işçi sınıfı mensubu bir ailede yetişen Ginsburg, Amerikan hukuk sistemi içindeki yaygın cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele etti, kendini Amerika'nın en tanınmış hukukçularından biri olarak kabul ettirdi. Ginsburg, hukuk kariyerini hayatının sonuna kadar devam ettirdiği Anayasa Mahkemesi'nde kadın haklarını garanti altına almak, eşcinsel haklarının kapsamını genişletmek ve kürtaj haklarını korumak için kilit kararlara imza attı.

Hukuk eğitimine 1956 yılında Harvard Üniversitesi'nde başlayan ancak daha sonra eşinin işi nedeniyle New York'a taşınıp Columbia Üniversitesi'nde eğitimine devam eden Ginsburg, okulunu birincilikle bitirmesine rağmen kendi ifadesiyle ”kadın, Yahudi ve anne” olduğu için başvuru yaptığı hiçbir hukuk bürosundan iş teklifi almadığını, daha sonra Amerikan Medeni Haklar Birliği’nde (ACLU) çalışmaya başladığını söylemişti. Cinsiyet ayrımcılığının sadece kadınlara değil, erkeklere de zarar verdiğini savunan Ginsburg, 1970'li yıllarda Amerikan Medeni Haklar Birliği ACLU bünyesinde Kadın Hakları Projesi'nin kurulmasına öncülük yaptı ve uzun süre projenin başkanlığını yürüttü.

Anayasa Mahkemesi'ndeki görevine başladıktan 6 yıl sonra kolon kanserine yakalanan Ginsburg, 2009'da pankreas, 2018'de ise akciğer kanseri olduğunu açıklamıştı. 2019'da pankreas kanseri nükseden Ginsburg, yaşadığı birçok sağlık sorununa rağmen mahkemedeki görevini aksatmadan sadakatle yürütmesiyle, opera tutkusuyla, siyah cübbesinin üzerine taktığı birbirinden farklı dantel yakalarla tanınıyordu. Yargıç Sandra Day O'Connor'dan sonra ABD Anayasa Mahkemesi'nde görev yapan ikinci kadın ve ilk Yahudi kadın yargıç olan Ginsburg, Amerikan popüler kültüründe de bir 'ikon' haline gelmişti.

Sağlık sorunlarıyla mücadele eden Ginsburg'a eski Başkan Barack Obama döneminde, Demokrat Parti'nin Senato'daki çoğunluğu elinde bulundurduğu 2014 yılına kadar emekliye ayrılması ve Obama'nın yerine genç bir liberal yargıç atayarak Anayasa Mahkemesi'ndeki liberal tabanı pekiştirmesine olanak tanıması çağrıları yapılmıştı. Ancak Ginsburg, ölünceye kadar mahkemedeki görevini bırakmama tavrından hiç taviz vermedi.

18 Eylül günü yaşamını yitiren Ginsburg, 87 yaşındaydı.

John Lewis


Amerikan medeni haklar mücadelesinin simgelerinden John Lewis, 1987'den, pankreas kanseri nedeniyle hayatını kaybettiği 17 Temmuz 2020'ya kadar ABD Temsilciler Meclisi'nde Georgia eyaletinin en büyük kenti Atlanta'nın neredeyse tamamını kapsayan seçim bölgesini temsil etti. 28 Ağustos 1963'te Washington'da 'Bir Hayalim Var' konuşmasını yapan Dr. Martin Luther King Jr.'ın yanıbaşında olan Lewis, 1965 yılında ırk ayrımcılığı karşıtı muhalefeti birleştirmek için Alabama eyaletinin Selma kentindeki Edmund Pettus Köprüsü üzerinde yapılan 'Kanlı Pazar' yürüyüşü sırasında polis tarafından hunharca dövülmüştü. Hayatı boyunca insan hakları, ırksal eşitlik ve adalet için mücadele eden, bu nedenle pek çok tez tutuklanan Lewis, 1981 yılında Atlanta Kent Konseyi'ne seçilerek siyasete adım attı. 1986'da Kongre'ye seçilen Lewis, 2006'da Demokrat Parti Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu sağlayana kadar daha arka planda rol almış, ancak 2006'dan sonra partinin kıdemli liderlerinden biri olarak kapalı kapılar ardında Demokrat Kongre üyeleri arasında birlik ve beraberlik sağlanmasında kilit rol üstlenmişti.

2008 başkanlık seçimleri öncesinde yapılan Demokrat Parti ön seçimleri sırasında Hillary Clinton'a destek veren Lewis, daha sonra Barack Obama'nın siyah seçmenin olağanüstü desteğine sahip olduğunu görünce taraf değiştirmişti.

Kongre'nin en liberal isimlerinden biri olan Lewis, Irak Savaşı'nın engellenmesinden genç göçmenlerin desteklenmesine, birçok siyasi çekişmede kaybeden tarafta yer almış olmasına rağmen parti çizgisi gözetmeksizin Amerikan siyasetinde son derece saygın bir yer edinmişti.

Lewis, Rusya'nın 2016 başkanlık seçimlerine müdahalesi nedeniyle Trump'ın 'meşru bir başkan' olmadığını savunuyordu. Bu nedenle Trump'ın yemin törenine de katılmamıştı.

Lewis'in en bilinen sözleri arasında ”Umutsuzluk denizinde kaybolmayın. Umutlu olun, iyimser olun. Bizim mücadelemiz bir günün, bir haftanın, bir ayın ya da bir yılın mücadelesi değildir. Ömür boyu verilecek bir mücadeledir. Asla ses çıkarmaktan ve başınızı yararlı belaya, gerekli belaya sokmaktan korkmayın” yer alıyor.

Hüsnü Mübarek

Enver Sedat'ın İslamcı militanlar tarafından suikast sonucu öldürülmesinden sekiz gün sonra, 14 Ekim 1981'de Mısır Cumhurbaşkanlığı görevini devralan Hüsnü Mübarek, 2011 Arap Baharı hareketi sonucu devrilmesine kadar 30 yıl boyunca Mısır'ı yönetti. 25 Şubat günü 91 yaşında hayatını kaybeden Mübarek, modern Mısır'ın en uzun süre cumhurbaşkanlığı yapan lideriydi.

Beş Amerikan başkanının görev süresi boyunca Mısır'ın Amerika'nın stratejik ortağı olarak rol oynamasını sağlayan Mübarek, 30 yıllık iktidarı boyunca Filistin-İsrail anlaşmazlığına, Lübnan'ın iç savaşa sürüklenişine, Amerika'nın Irak'ta iki savaş açmasına, küresel terörün Doğu ve Batı arasındaki bölünmeyi derinleştirmesine tanıklık etti. Hava kuvvetleri kökenli Mübarek, Mısır'taki askeri elit sınıfın yükselmesine ön ayak oldu.

2011 Arap Baharı ayaklanmaları sırasında Kahire'de yüzlerce barışçı protestocunun ölümüne yol açtığı gerekçesiyle hakkında dava açılan Mübarek, 2012'de ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. 2013'de temyiz mahkemesi kararıyla cezası iptal edilen Mübarek, 2015'te yeniden görülen dava sonucu yolsuzluk yapmaktan suçlu bulundu. Bu süre zarfında sağlık sorunlarıyla mücadele eden Mübarek, 2017'de beraat etti.

Uluslararası arenada İslamcı militanlığın kalkanı, Amerika'nın Ortadoğu'daki sadık müttefiki ve Mısır-İsrail barışının koruyucusu olarak tanınan Mübarek, yüzbinlerce Mısırlı genç içinse modern zamanların firavunu ve otokratik kötü yönetimin simgesi olarak biliniyor.

Daniel arap Moi

Doğu Afrika ülkelerinden Kenya'nın en uzun süre iktidarda kalan devlet başkanı olan Daniel arap Moi, 3 Şubat günü 95 yaşında hayatını kaybetti. 1978-2002 yılları arasında Kenya'yı siyasi baskı altında yöneten ancak 2002'de iktidarı barışçı şekilde devretmeyi kabul eden Daniel arap Moi, ülkesindeki yaygın yolsuzlukların ve ekonomik durgunluğun sorumlusu olarak kabul ediliyordu.

1963 yılında İngiltere'den bağımsızlığını kazanan Kenya'nın sömürgecilik sonrası dönemdeki ikinci devlet başkanı olan Daniel arap Moi, muhaliflerinin "diktatör" tanımlamasına rağmen birleştirici bir siyasi kişilik olarak Kenya halkının desteğini arkasına aldı.

Daniel arap Moi, otoriter yönetim tarzıyla Kenya'da istikrar sağlasa da yolsuzluklar, 24 yıllık baskı rejimi boyunca ülkede kurumsal hale geldi. Ekonomik güç, sadece çok küçük bir kesimin elinde toplandı ve milyonlarca Kenyalı, işsizliğe, suça ve yoksulluğa sürüklendi.

Soğuk Savaş döneminde komünizm karşıtı politikalarıyla Batı'nın hayranlığını kazanan Daniel arap Moi, Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrasında ise giderek daha despot olarak algılanmaya, ülkesi Kenya ise stratejik ülke konumunu kaybetmeye başladı.

Siyasi hayatı boyunca yaptığı yolsuzluklar nedeniyle yargı önüne hiç çıkmayan Daniel arap Moi, ölümüne kadar ülkesinde "bilge devlet adamı" olarak muamele gördü.

Sultan Kabus bin Said

10 Ocak günü 79 yaşında hayatını kaybeden Umman Sultanı Kabus bin Said, Ortadoğu'da en uzun süre iktidarda kalan hükümdardı. 1970 yılında saray darbesiyle iktidarı ele geçiren Sultan Kabus bin Said, Umman'ı bir yandan modernleştirdi, diğer yandan İran ve Amerika gibi hasım ülkelerle olan diplomatik ilişkilerini hassas bir dengeye oturtmayı başardı.

İngiltere'de eğitim gören Sultan Kabus bin Said, sadece üç okul bulunan, elektrik, radyo, gözlük, hatta şemsiye kullanmanın bile yasak olduğu ülkesinde birçok reformu hayata geçirdi. Umman, Sultan Kabus bin Said'in hükümdarlığı sırasında Ortadoğu'nun turistik merkezlerinden biri haline geldi. Amerika'ya İran'daki rehinelerin serbest bırakılmasında yardımcı olmak ve İsrail'den işgal ettiği Filistin topraklarını boşaltmasını talep etmek gibi arabuluculuk girişimlerinde de bulunan Sultan Kabus bin Said, 2008'de nadiren verdiği bir söyleşide, ”Hiçbir anlaşmazlığımız yok, başkalarıyla fikir ayrılığına düştüğümüzde yangına körükle gitmiyoruz” demişti.

Sultan Kabus bin Said'in en büyük diplomatik başarısı ise 2015'te Tahran hükümeti ve dünya güçleri arasında imzalanan nükleer anlaşmanın temelini atan gizli görüşmelere ev sahipliği yapmasıydı.

Hayatındaki en büyük üç tutkusu kitap, müzik ve yatlar olan Sultan Kabus bin Said, senfoni orkestrası kurmuş, 2011'de başkent Muskat'ta bir opera binası açmıştı. Sahibi olduğu Al Said adlı yatı, dünyanın en büyüklerindendi. Bir süredir hasta olduğu düşünülse de yetkililer, Sultan'ın sağlık durumu ve ölüm nedeni hakkında açıklama yapmadı.

Kasım Süleymani

İran Devrim Muhafızları bünyesinde İran'ın yurtdışı operasyonlarını yürüten seçkin birlik Kudüs Gücü'nün 1988 yılından bu yana komutanı olan General Kasım Süleymani, 3 Ocak günü Amerika'nın düzenlediği hava saldırısı sonucu Bağdat'ta öldürüldü.

Amerika'nın 2003'te Irak'ı işgal etmesine kadar çok tanınmayan Süleymani'yi çevreleyen esrar perdesi, Amerikalı yetkililerin öldürülmesi çağrıları yapmasıyla birlikte giderek daha çok göze çarpmaya başladı. 2010'lu yılların sonuna doğru İran'ın en tanınan askeri komutanı olan Süleymani, siyasete girmesi yönündeki çağrıları yanıtsız bıraksa da gücünü birçok sivil liderden daha çok pekiştirdi.

Suriye'deki iç savaşın gidişatını değiştiren, İran'ın Irak'taki nüfuzunu güçlendiren, Irak'ta yüzlerce Amerikan askerinin öldürülmesinin ve İsrail'e yönelik saldırıların sorumlusu olarak kabul edilen Süleymani, Ortadoğu'da Şii eksenini oluşturan en önemli isimlerden biriydi. İran'ın vekil güçlerini beslemek için istihbaratı ve askeri stratejiyi birleştiren Süleymani, Batı'da İran'ın uluslararası terör kampanyasının arkasındaki güç, İran içindeyse özellikle istihbarat çevrelerinde kahraman olarak görülüyordu.

Saeb Erekat


Filistin'in 30 yıldan uzun süre boyunca uluslararası arenada sözcülüğünü yapan deneyimli barış müzakerecisi Saeb Erekat, Corona enfeksiyonunun yol açtığı komplikasyonlar nedeniyle 10 Kasım günü Batı Kudüs'te tedavi gördüğü İsrail hastanesinde 65 yaşında hayatını kaybetti. Akciğer fibrozisiyle (akciğer sertleşmesi) mücadele eden ve 2017 yılında Amerika'da akciğer nakli olan Erekat, Corona virüsü enfeksiyonu karşısında en riskli gruplardan birindeydi.

Yüksek eğitimini Amerika'da tamamlayan ve Amerikan vatandaşlığı da bulunan Erekat, 1991 Madrid Konferansı'ndan bu yana İsrail ve Filistin arasındaki barış müzakerelerinin hemen her turunda yer aldı. İki devletli çözümün önde gelen savunucularından biri olan Erekat, barış sürecinin çözüme kavuşturulamamasının sorumlusu olarak Benjamin Netanyahu'nun katı tutumunu gösteriyordu.

Önce Yaser Arafat, sonra da Mahmut Abbas'ın danışmanlığını yapan Erekat, Başkan Trump'ın Ortadoğu planına şiddetle karşı çıkıyor, Trump ve Netanyahu'yu Filistin'i yok etmek için işbirliği yapmakla suçluyordu.

Valery Giscard d'Estaigne

1974-1981 yılları arasında Fransa Cumhurbaşkanı olan Valery Giscard d'Estaigne, 3 Aralık günü Corona enfeksiyonu nedeniyle 94 yaşında hayatını kaybetti.

1974'te Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunda sosyal meselelere liberal, siyasi meselelereyse muhafazakar bir tutumla yaklaşarak modern bir cumhurbaşkanı modelini ön plana çıkaran Valery Giscard d'Estaigne, kürtajı ve karşılıklı anlaşmayla boşanmayı yasallaştırarak ve yetişkinlik yaşını 21'den 18'e indirerek Fransız toplumunu modernleştirme çabası içine girdi. Fransa'nın hızlı tren ağı TGV'nin temellerini attı.

Halka yakın cumhurbaşkanı imajı çizmek isteyen, bu nedenle işçi sınıfının yaşadığı mahallelere gidip akordeon çalan, hatta dört çöpçüyü Elysee Sarayı'nda kahvaltı yapmaya davet eden Valery Giscard d'Estaigne, 1970'li yılların sonundaki küresel ekonomik gerilemeyle beraber 1981 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini sosyalist aday François Mitterand'a kaybetti.

Eski Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle tarafından 36 yaşındayken Maliye Bakanlığı'nın başına atanan Valery Giscard d'Estaigne, 83 yaşındaysa Prenses ve Cumhurbaşkanı adlı bir roman yazdı. d'Estaigne, romanın Prenses Diana'yı temel aldığını, hatta Diana ile birlikte roman yazmaktan konuştuklarını söylemişti.

Avrupa entegrasyonunun en büyük savunucularından olan, dönemin Batı Almanya Başbakanı Helmut Schmidt ile Euro para biriminin temellerini atan Valery Giscard d'Estaigne, 1970'li yıllarda İngiltere'nin Avrupa Birliği'nin parçası olmasına önderlik etti. Valery Giscard d'Estaigne, 2020 Ocak'ında verdiği bir söyleşide, İngiltere'nin birlikten çıkmasının kendisini çok üzdüğünü kaydetmişti.

Linda Tripp

Beyaz Saray stajyeri Monica Lewinsky'yle yaptığı telefon görüşmelerini gizlice kaydeden ve bu kayıtlarla eski Başkan Bill Clinton aleyhinde Kongre'de azil soruşturması açılmasına yol açan Linda Tripp, 8 Nisan günü, 70 yaşında hayatını kaybetti.

Clinton'ın başkanlığının ilk yıllarında Beyaz Saray Hukuk Müşavirliği Dairesi'nde sekreterlik yapan Tripp, daha sonra Savunma Bakanlığı'nın kamu işleri dairesine tayin edilmiş ve buradaki görevi sırasında kendisinden 24 yaş küçük Monica Lewinsky ile yakınlık kurmuştu. Lewinsky'nin Başkan Clinton'la yaşadığı evlilik dışı ilişkiyi ayrıntılarıyla anlattığı telefon görüşmelerini gizlice kaydeden Tripp, bu kayıtları daha sonra Clinton'ın Arkansas eyaleti valiliği sırasındaki olası usulsüzlükleri soruşturan bağımsız savcı Kenneth Starr'a teslim etmişti.

Ocak 2001'de, Clinton'ın Beyaz Saray'daki son gününde Savunma Bakanlığı'ndaki işinden çıkarılan ve Clinton destekçileri tarafından yakın arkadaşına siyasi emeller için ihanet etmekle suçlanan Tripp, doğru olanı yaptığı konusundaki ısrarını sürdürmüştü.


XS
SM
MD
LG