Erişilebilirlik

14 Nisan Amerikan Basınından Özetler



Boston Globe, Başkan Obama’nın bütçe planını açıkladığı konuşmasını değerlendiriyor. Bütçede denge sağlamak için Başkan Obama’nın sadece Kongre’deki Demokrat ve Cumhuriyetçileri biraraya getirmesinin yeterli olmayacağını yazan gazete, esas yapılması gerekenin, Amerikan halkını herkesin bazı şeylerden vazgeçmesi gerektiği konusunda ikna etmek olduğunu savunuyor. Gazete şöyle devam ediyor:

‘Obama, bütçe planını açıkladığı konuşmasında bunu nasıl yapacağından da bahsetti. Artan borçların şirketler ve tüketiciler için faiz oranlarının yükselmesi anlamına geleceğini belirten Obama, Amerika’nın yurtdışında çıkarlarını koruma becerisini de engelleyeceğini söyledi. Kamuoyunun bütçe açığı sorunundaki rolüne de dikkat çeken Obama, Amerikalıların çoğunun hükümet harcamaları fikrine soyut bir kavram olarak bakıp karşı çıktıklarını ancak paranın satın alabildiklerini de çok sevdiklerini belirtti. Ancak federal bütçenin üçte ikisinin Medicare, Medicaid programlarıyla sağlık hizmetlerine, Sosyal Güvenlik’e ve ulusal savunmaya ayrıldığında sadece israfı keserek bütçenin ve hükümet harcamalarının kontrol altına alınabileceğini düşünmenin hiçbir anlamı yok. Obama bütçe açığını kapatmak için en zengin Amerikalılardan alınan vergilerin arttırılması gerektiğini çok açık ve güçlü şekilde anlattı. Son yıllarda Amerikalıların yüzde 90‘ının geliri düşüş gösterse de yüzde 1‘lik kesimin geliri hızla arttı. Obama, ödün vermeye başlayan ilk kişilerin en zenginler olması gerektiğini söyledi. Obama harcamalar konusundaysa Cumhuriyetçi Partili Milletvekili Paul Ryan’ın bütçe önerisinde belirttiği yaşlılara yönelik Medicare sağlık hizmeti planında kesinti yapma önerisinin de yanlış olacağını, birçok yaşlı kimseyi sağlık hizmetlerinden yoksun bırakmasının yanısıra zaten verimsiz işleyen sağlık hizmetleri sistemini daha da zora sokacağını söyledi. Obama ayrıca bütçe açığını kapatmanın bir fen ya da matematik problemi çözmeye benzemediğini anlattı. Bilimsel araştırmalar, eğitim, ulaşım gibi alanlardaki programların Amerika’nın refahı için önemli olduğunu belirten Obama, ülkenin ekonomik geleceğinin eğitim ve altyapı sistemlerinin kalitesiyle ölçüleceğini kaydetti. Bütçe konusunda da Kongre, iyi niyet ve özenli çalışmayla doğru dengeyi sağlayabilir. Her iki partiyi de bu amaca yönelten Obama övgüyü hak ediyor. ’

Washington Post ise Suriye’nin demokrasi yanlılarının başlattığı ayaklanmaları kanlı şekilde bastırmasını ele alan bir yazı yer alıyor. ‘Batılı uzmanlar birkaç ay önce Ortadoğu’daki çalkantılardan Suriye’nin etkilenmeyeceğini, çünkü Devlet Başkanı Beşar El Esat’ın İsrail ve Amerika karşıtlığının halk arasında kendisini popüler hale getirdiğini söylüyordu. Güneydeki Dara’da protestolar patlak verdiğindeyse uzmanlar ayaklanmaların yayılması olasılığının çok düşük olduğunu çünkü Suriye’nin istikrar istediğini, Esat’ın da cesur reformlar açıklayacağını belirtiyordu’ diyen gazete şöyle devam ediyor:

‘Şimdiyse ülkede birçok bölgede protestolar patlak veriyor. Herhangibir reform yapılacağına dair hiçbir sinyal vermeyen rejimse ayaklanmaları şiddete başvurarak bastırabileceğini göstermeye çalışıyor. Bölgenin en baskıcı polis devletlerinden biri olan Suriye’de rejime son vermek isteyenler Ortadoğu’da özgürlüğü savunduğunu iddia eden Amerika ya da başka ülkelerden hiç yardım almadı. Suriye’nin önde gelen insan hakları örgütü en az 200 kişinin öldürüldüğünü söylüyor. İnsan Hakları Gözlem örgütü Dara’da geçen Cuma en az 27 kişinin öldüğünü duyuruyor. Başkan Obama olayları ‘korkunç ve iğrenç’ olarak niteledi. Ancak Obama Yönetimi Esat rejimini hala reddetmiş değil. Daha iki hafta önce Dışişleri Bakanı Clinton Esat’ın ‘reformcu’ olduğunu söylüyordu. Oysa Suriye’de atılması gereken adımlar belli. Suriye’nin ayaklanmaları bastırma konusundaki tavrı Birleşmiş Milletler’e havale edilmeli, BM Suriye’yi kınamalı. Baskıcı rejime hizmet edenlere yönelik yaptırımlar başlatılmalı. Geçen yıl Şam’a gönderilen büyükelçi geri çağırılmalı. Tüm bunlar İran’ı, Hamas’ı, Hizbullah’ı destekleyen, Kuzey Kore’nin yardımıyla nükleer reaktör inşa etmeye kalkan Suriye’yi sarsabilir.’

Christian Science Monitor ise deprem ve tsunaminin büyük hasar verdiği Japonya’nın yeniden yapılanma sürecinin nasıl olması gerektiği sorusuna yanıt arıyor. 1995 Kobe depreminden sonra başlayan yeniden yapılanma çalışmalarıyla New Orleans’ta 2005‘teki Katrina Kasırgası’ndan sonra girişilen yeniden yapılanma çalışmalarını karşılaştıran gazete, şöyle devam ediyor:

‘Japonya’daki deprem ve tsunaminin üzerinden bir ay geçti ancak belirsizlik ve korku hüküm sürmeye devam ediyor. Peki bu gururlu ve bol kaynağa sahip ülke nasıl ayağa kalkacak? Nükleer tesisler ve denizin taşmasını engelleyen duvarlar ne sağlamlıkta inşa edilmeli? Kamuoyu yeniden yapılanma çalışmalarında nasıl söz sahibi olmalı? Liderler, yeniden yapılanma konusunda iki ayrı modeli inceliyor. Birincisi 1995’te Kobe’deki derpremden sonra Kobe Belediye Başkanı Kazutoşi Sasayama’nın tüm dizginleri eline alarak kentin nazım planını sil baştan oluşturması. Diğer yaklaşımsa 2005 Katrina Kasırgası’ndan sonra New Orleans Belediye Başkanı Ray Nagin’in sergilediği yumuşak dokunuşlu tavır. Nagin halkın yeniden yapılanma sürecinde tam katkı sağlaması için sivil katılımın seviyesini çok yükseltmişti. Ancak Japonya’nın bu iki yaklaşım arasında denge oluşturması gerekiyor. Halk da daha ilk aşamalarda tartışmaların içinde yer almalı, sesini duyurmalıdır. Bu korkunç felakete rağmen Japonya toparlanıp ayağa kalkacak. Esas soru, bunun nasıl gerçekleştirileceği.’

XS
SM
MD
LG