Paris saldırısı ifade özgürlüğü ve dine hakaretle ilgili tartışmaları alevlendirdi. Paris’teki saldırıda hayatlarını kaybeden Yahudiler için Washington’daki sinagogda bir tören düzenlendi.
Fransa’nın Amerika Büyükelçisi Gerard Araud, Yahudiler ve gazetecilerin hedef alınmasının bir tesadüf olmadığını savundu:“Demokrasiye, aydınlanmaya ve çoğulculuğa saldırıldığı zaman maalesef ilk kayıp verenler gazeteciler ve Yahudiler oluyor.”
Amerikalı Yahudiler Avrupa’da antisemit duyguların güçleneceğinden kaygı duyarken Amerikalılar’ın ifade özgürlüğüne farklı yaklaşımları da ortaya çıktı.
Müslüman bir polisin de hayatını kaybettiği saldırılar nedeniyle Hz. Muhammed’le alay eden karikatürlerin yasaklanmasına yönelik ciddi bir tartışma başladı.
İftirayla Mücadele Birliği adlı kuruluştan David Friedman, Yahudi karşıtlığıyla mücadele konusunda Amerikalı yetkililerle birlikte çalışıyor. Friedman antisemitizmin Fransa’da olduğu gibi yasaklanmasını doğru bulmuyor: “Biz, kötü bir şekilde de ortaya konsa, ifade özgürlüğünün toplumu güçlendiren bir unsur olduğunu düşünüyoruz.”
Friedman, Müslümanlar’ı rencide etme hakkına sahip olmanın bunun yapılması gerektiği anlamına gelmediğini vurguluyor: “Toplumların hassasiyetinin yüksek olduğu bir dünyada farklı grupların yaralarına tuz basmanın özellikle daha fazla iyi niyet ve hoşgörüye ihtiyaç duyduğumuz günlerde hiçbir yararı olmuyor.”
Müslüman Halkla İlişkiler Konseyi’nden Haris Tarin, İslamofobi’ye karşı yürütülen kampanyaların, Amerikalı gazetecilerin Fransa’da yayınlanan görüntüleri hakaret olarak değerlendirmesini sağladığını söylüyor: “Gazetelerin karikatürleri basmasını yasaklayan herhangi bir yasa olmamasına rağmen, Avrupa’da yayınlanan bu karikatürler Amerikan medyası tarafından basılmadı.”
Tarin, İslam’a hakareti önlemeye yönelik yasaların işe yaramadığını söylüyor: “Pakistan, Endonezya, Mısır gibi ülkelerde hakareti yasaklayan yasalar siyasi amaçlara alet ediliyor, özellikle azınlıklara ve güçsüzlere karşı kullanılıyor.”
Bir yandan nefret suçları kurbanları anılırken, diğer yandan tehdit de hissediliyor.
Her iki kıtada da ifade ve dini inanç özgürlüğünün birbirinden farklı değerler olmadığı anlayışının sürmesi bekleniyor.
