Göçmen ve İslam karşıtı Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) yükselişi devam ediyor. Geçen hafta Stuttgart’ta gerçekleştirdiği kongresinde parti programına ‘İslam Almanya’ya ait değildir’ diye madde düşen ve minarelerin, ezanın, kurban kesmenin yasaklanmasını programına alan AfD, son kamuoyu yoklamasında oy oranını artırdı.
ARD televizyonunun araştırmasında geçtiğimiz hafta yüzde 13 oyu görünen partinin oy oranı yüzde 15 oldu. Parti bu oy oranı ile Birlik Partileri CDU/CSU ve SPD’den sonra üçüncü parti konumuna yükseldi. Söz konusu araştırma, Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) oy oranını da tarihi düşük seviyede yansıttı. Partiye anketten yüzde 20 oranında oy çıktı.
Birlik Partileri ise yüzde 33 bandında göründü. AfD’nin kongresinde İslam karşıtı açıklamalarının büyük gürültü koparması ve kamuoyu tarafından eleştirilmesi sonrasında partiye desteğin azalacağı tahmini doğru çıkmadı. Müslümanlar, diğer dini cemaatler, sivil toplum örgütleri ve sendikalar AfD’ye sert tepki gösterirken, sağcı popülist partiyi en sert eleştirenlerden biri AfD taraftarlarının ‘Almanya’yı Müslümanlaştırmakla’ suçladığı Başbakan Merkel oldu. AfD’nin İslam’ı hedef alan çıkışını anayasaya aykırı olarak tanımlayan Merkel, ‘Gerçek şu ki, Müslümanların ezici çoğunluğu Almanya’da anayasal çerçeve içinde inançlarını yerine getiriyor’ dedi.
CDU ve SPD’nin oylarındaki düşüş ve buna karşılık AfD’nin oylarındaki artış siyasileri endişelendiriyor. Partiye ilginin devamlı olup olmayacağı, AfD’nin siyasette kalıcı olup olmayacağı Berlin’de çok merak edilen bir konu. Şimdilik sağ popülist stratejilerle hareket eden AfD’nin Björn Höcke gibi önde gelen isimleri bilinçli olarak milliyetçi, ırkçı söylemleri kullanmayı artırırken, partinin hızla aşırı sağa göz kırpıp, doğrudan Türk düşmanı söylemlere de kayması bekleniyor. Şimdiye dek girdiği tüm seçimlerde yüzde beş barajını kolaylıkla aşan, sekiz eyalet meclisinde temsil edilen AfD artık Almanya’nın gündemine kalıcı olarak oturacağa benziyor. Siyasi analizlerde son olarak Avusturya’daki cumhurbaşkanlığı seçiminde görüldüğü gibi genel olarak Avrupa’da aşırı sağcı, milliyetçi ve İslam karşıtı akımların artan bir eğilimle güç kazandığı, bu siyasi rüzgârın Almanya’ya da sirayet etmeye başladığı ve gelişmelerin demokrat kamuoyunun yanısıra özellikle Müslümanları uzun süre meşgul ve tedirgin edeceği savunuluyor.
