Erişilebilirlik

5 Kasım 2004 - 2004-11-05


Amerika’da Başkan Bush’un ve Cumhuriyetçi Parti’nin zaferiyle sonuçlanan seçimlerin ardından bütün gözler, Bush’un Beyaz Saray’daki ikinci döneminde izleyeceği politikalara çevrilmiş durumda. Christian Science Monitor yazarı Howard LaFranchi, Bush’un muhtemel dış politikasını mercek altına alıyor ve önümüzdeki günlerde yapılacak atamaların nasıl bir politika izleneceğine ilişkin önemli bir ipucu vereceğini vurguluyor. LaFranchi, Bush’un önünde kabaca iki seçenek olduğunu belirtiyor:

'Bush, kazandığı açık zaferin yarattığı atmosferin de etkisiyle, Amerika’nın gücünü saklamaya gerek görmeden ve bir uzlaşma aramadan üstünlük kurma politikasını sürdürebilir. Ya da, ülkeyi bölen seçim kampanyasının yaralarını göz önünde tutarak ve Amerika’nın dünyayı yeniden yönlendirmedeki gücünün sınırlarının farkına vararak daha az saldırgan bir politika izleyebilir.'

Boston Globe da, Bush’un ilk döneminde izlediği politikalar nedeniyle Amerika’nın şimdiye kadar eşi görülmemiş ölçüde popülerliğini ve güvenilirliğini yitirdiğini yazıyor. Amerika’ya yönelik öfkenin giderek arttığını belirten gazete, Bush’un bu sorunu aşmak için müttefiklerle yakın ilişki kurması gerektiği görüşünde:

'Ulusal güvenlik açısından Bush’un, ilk döneminde izlediği tek yanlı politikaya son vermesi gerekiyor. Uluslararası örgütlere ve bazı anlaşmalara yaklaşımı bir yana, Bush babasının ve Clinton’ın yaptığı gibi müttefiklere danışma politikasını da hayata geçirmelidir. Ebu Gureyp cezaevinde yaşananların sıkıntısını aşabilmek için Amerikanın her türlü desteğe ihtiyacı var. Bush kendinden önceki başkanların dış politikasına yön veren temel ilkelerin farkına varmalı ve bu ilkeleri kendi ilkesi yapmalıdır.'

Amerikan gazetelerinde öne çıkan bir başka konu ise Filistin lideri Yaser Arafat’ın sağlık durumunun kötüye gitmesi. Clinton döneminde Ortadoğu özel koordinatörlüğü, Bush döneminde de Dışişleri Bakanlığı planlama dairesi müdürlüğü yapan Dennis Ross, Washington Post’ta yayımlanan makalesinde Ortadoğu’da bir dönemin sonuna yaklaşıldığını kaydediyor. Arafat’ın Filistin halkı için bir lider olmaktan öte, Filistin davasının sembolü olduğunu vurgulayan Ross, Arafat’tan sonra bir iktidar boşluğu ve mücadelesi yaşanabileceği görüşünü savunuyor:

'Belki kolektif bir liderlik kurulacak. Ama böyle bir düzenleme liderlik boşluğunu doldurmaya değil, maskelemeye yarayacaktır. Aslında Arafat’tan sonra gelecek bir liderin meşruiyet ve otorite kazanmasını sağlayacak tek yöntem halk oyudur. Değişik hiziplerin anlaşmasıyla oluşturulacak bir yönetim geçiş döneminde istikrarı sağlamak ve seçimlerin yapılabilmesi açısından gerekli olabilir. Ancak Filistin halkı Araf’ın yerine geçecek kişinin belirlenmesinde söz hakkını kullandığına inanmadığı sürece, hiçbir lider meşru ve güvenlikte olmayacaktır.'

Filistin Yönetimi Başkanının ölümün eşiğinde olduğunu aktaran New York Post ise, Arafat’ı acımasız bir katil olmakla suçluyor ve kılıçla yaşayan Filistin liderinin bir hastanede değil, yine kılıçla ölmesi gerektiğini öne sürüyor. Gazete, Arafat’ın ölümüyle Filistin halkının yeni liderlerin ardından gideceğini ve bu liderlerden bir kısmının terörden vazgeçerek İsrail’le barış görüşmelerine başlamayı savunabileceğini yazıyor:

'Arafat, son 40 yıldır Ortadoğu’da ve başka yerlerde akan kanın ve çekilen acıların büyük bir kısmından şahsen sorumludur. Filistin Yönetimini, daha sorumlu bir liderliğin ortaya çıkmasını, İsrail’le samimi görüşmelere başlamasını önleyecek şekilde demir yumrukla yönetti. Neyse ki, Başkan Bush ve İsrail başbakanı Ariel Şaron’un kararlı liderliği Arafat’ı marjinalleştirdi ve bütün dünyaya Filistinliler teröre baş vurduğu sürece barış yolunda ilerlemenin imkansız olduğunu gösterdi. Şimdi Arafat’ın terör iktidarının sonu geliyor. Dünya onsuz çok daha iyi olacak.'

XS
SM
MD
LG