Erişilebilirlik

'ABD'nin Tek Büyük Demokrasi Olma Özelliği' - 2004-10-05


Amerika’da başkanlık seçimleri yaklaşırken, sandıktan çıkacak isimlerin iki büyük partiden, Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerden olacağını söylemek yanlış olmaz.

Peki ama Amerika’yı üçüncü bir büyük partinin, özellikle de bir sosyalist veya işçi partisinin bulunmadığı tek büyük demokrasi olma özelliği nereden kaynaklanıyor?

Amerika’nın Sesi’nden Victor Morales, “Amerikan istisnası” denen bu durumun siyasi ve toplumsal nedenlerini mercek altına aldı.

Uzmanların büyük bir kısmı, ülke çapında örgütlenmiş büyük bir sosyalist partinin bulunmaması dışında Amerika’nın en gelişkin sanayi toplumlarının tipik bir örneğini oluşturduğu konusunda uzlaşıyor.

"Amerika, diğer Batı demokrasilerinden çok farklı."

Kuzey Carolina Üniversitesi’nden siyaset bilimci Gary Marks, akademisyenlerin “Amerikan inancı” adını verdikleri ve Amerikalıların devrimden bu yana sahip olduğu eşitlik, toplumsal seferberlik, özgüven ve devletin sınırlandırılması gibi düşüncelere dikkat çekiyor:

"Biz devletin büyüklüğünden şikayet edip bunu azaltmaya çalışırken, aslında her düzeyde devletin Batı dünyasında en sınırlı devlet olduğu gerçeği ortada duruyor. Amerika’da bireyciliği ve devlet karşıtlığını öne çıkartan bir kültür görüyoruz. Ve devletin toplumdaki rolü, örneğin Avrupa toplumlarıyla kıyaslandığında çok daha az.”

Dünyanın dört bir yanından Amerika’ya gelen her yeni göçmen dalgası da bir çok akademisyene göre sosyalizmle pek de uyumlu olmayan Amerika’nın bu ortak değerlerine uyum sağladı. Ancak Birinci Dünya Savaşı öncesinde Amerikan şehirlerindeki kötü çalışma ve yaşama koşulları sosyalizme zemin hazırladı. 1912 yılında Sosyalist Parti başkan adayı Eugene Debs oyların yüzde 6’sını aldı. Ülke çapında yüzlerce sosyalist kent ve kasabaların yönetimine seçildi. Ancak parti ciddi sorunlarla karşılaştı:

"Üçüncü sırada yer alan küçük bir parti olarak Sosyalistlerin halka verebileceği fazla bir şey yoktu."

Siyaset bilimci Gary Marks sorunları şöyle sıralıyor:

"Halka sunabildikleri tek şey ideolojik saflıktı Farklı bir toplumda yol gösterici olabilirlerdi. Ama sendikalar “burada ve şimdi” mantığına sahipti.”

Ülkedeki büyük partilere şüpheyle yaklaşan ve ütopik davranan Sosyalistlerin aksine sendikalar daha iyi ücret ve çalışma koşullarına ulaşmak için genellikle Demokratlarla ve Cumhuriyetçilerle birlikte çalıştı.

John Hopkins Üniversitesi Amerikan Yönetimim Araştırmaları Merkezi Müdürü Benjamin Ginsberg’e göre, işçiler siyasi sorunlardan çok ekonomik sorunlarla ilgileniyordu:

"Amerika’da emek bir güç haline geldiğinde beyaz erkeklerin oy kullanması zaten tanınmış bir haktı. Bu nedenle siyasi haklar için mücadeleye gerek yoktu. Sendikalar da zaten kurulu olan partilere Demokrat Partiye, Cumhuriyetçi Partiye ondan önce de Whigler’e destek vermeye eğilimliydi. Yani emeğin siyasi mücadele verebileceği bir alan vardı.”

1930’larda ekonomik koşullarda yaşanan değişim sosyalistlerin büyük bir kısmında Amerika’da bir işçi partisinin zamanının geldiği umudunu uyandırdı. Ancak siyaset bilimci Benjamin Ginsberg, trenin çoktan kaçtığını söylüyor:

"Büyük Depresyon ve ekonomik alt üst oluş sırasında işçi partisi kurma ihtimali daha fazlaydı. Ancak Franklin Roosevelt’in iktidara gelmesi ve Yeni Sözleşme Koalisyonunu kurmasıyla Demokrat Pari içinde emek o kadar etkili bir güç haline geldi ki işçi önderlerinin büyük bir kısmında kendi partilerini kurmanın çok da avantaj getirmeyeceği düşüncesi oluştu.”

Amerika’nın iki partili sistemi içinde sendikalar seçmenlerin sandık başına gitmesinde çok etkili oldu. Büyük Ekonomik Depresyon’dan bu yana, örgütlü emek genellikle, Amerikan siyasi yelpazesinin solundaki bir çok insanı içinde barındıran Demokrat Partiyi destekledi:

"Sosyalistler, Amerikan siyasi sisteminin mantığını hiç anlamadı”.

Siyaset bilimci Gary Mark’ın da vurguladığı gibi, Amerikan siyasi sisteminde amaç, genel seçimde oyların çoğunluğunu almak değil, rakibinden daha çok oy almaktır.

"Bu da, Amerika’da üçüncü partilerin ulusal düzeyde temsil edilme şansının bulunmadığı anlamına gelir. Dolayısıyla, mümkün olan en geniş koalisyonu oluşturmak en mantıklısıdır. Bunu yapmak için de normal koşullar altında ideolojiyi arka plana çekip mümkün olduğunca farklı gruplara hitap edebilmek gerekir.”

İç savaştan bu yana Amerika’nın iki büyük partisi, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler genel seçimlerde oyların yaklaşık yüzde 95’ini aldı ve bunun kısa vadede değişmesi de beklenmiyor.

Akademisyenlerin neredeyse tamamı, Amerikan siyaset yaşamı ve düşünceleri istisna olmayı sürdürdükçe bir sosyalist partinin varlığını sürdürmesinin çok küçük bir azınlığın umudu olarak kalacağı konusunda ortak düşünceye sahip.

XS
SM
MD
LG