Erişilebilirlik

27 Eylül 2004 - 2004-09-27


Türk Ceza Kanununun Meclis’te zina maddesi olmadan kabul edilmesi New York Times tarafından Türkiye’nin Avrupa Birliği normlarına bir adım daha yaklaşması olarak tanımlanıyor. Susan Sachs imzalı haberde, Başbakan Erdoğan’ın daha önce ailenin korunması gerekçesiyle zinanın suç sayılmasını desteklediği, ancak Avrupa Birliği’nden gelen tepkiler üzerine bu girişimden vazgeçtiği hatırlatılıyor:

"Yaklaşık iki yıl önce iktidara gelen Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi, üyelik müzakerelerine başlamak için tarih alabilmek amacıyla büyük yasal değişiklikler gerçekleştirdi. Ancak Erdoğan, geçen hafta Brüksel’de sert uyarılar almadan önce, aileyi koruyacak bir önlem olarak tanımladığı zina düzenlemesi yüzünden bütün ceza kanununu feda etmeye hazır görünüyordu. Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Günther Verheugen, ceza kanunu reformunun geçmemesi durumunda Türkiye’nin müzakere tarihi alma şansının ortadan kalkacağını söyledi. Diğer Avrupa Birliği yetkilileri de zinanın suç sayılması halinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne uygun olup olmadığının sorgulanacağını belirtti. 71 milyon nüfuslu Müslüman Türkiye’nin kabul edilip edilmemesi konusu Batı Avrupa’da zaten büyük tartışmalara yol açmış durumda."

Washington Times ise Avrupa Birliği’nde çok tartışılan bir başka konuyu, yolsuzluk sorununu mercek altına alıyor. Avrupalı denetçilerin tarım destek fonundan 1971 ile 2002 tarihleri arasında 3.2 milyar dolarlık bir yolsuzluğu ortaya çıkarttığını hatırlatan gazete, Birliğin genişlemesiyle bürokrasinin daha da arttığını ve bunun da yolsuzluklara daha fazla kapı araladığını savunuyor:

"Avrupa Birliği’nin yılda 100 milyar doları aşan destek fonu yolsuzluklar için uygun bir zemin hazırlıyor. Birlik yetkilileri destek fonu yolsuzluklarını önlemek için çiftliklerin büyüklüklerini uydudan belirlemeye ve aynı çiftliğe birden fazla destek fonu verilmemesini garanti altına almaya çalışıyor. Ancak, küresel tarım pazarında tepki toplayan ve gelişmekte olan ülkelerin çiftçilerini rahatsız eden bu destek fonlarının ciddi ölçüde sınırlandırılması daha iyi bir çözüm olacaktır. Amerikalı yetkililer, Avrupa’ya ve sübvansiyon uygulayan diğer ülkelere paralel biçimde tarım desteklerini azaltacaklarını açıkladı. Avrupa’daki milyarlarca dolarlık sübvansiyon yolsuzluğu, tarım desteklerinin azaltılmasını savunanlara bir gerekçe daha vermektedir."

USA Today gazetesinde ise Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn ile yapılan bir röportaj dikkat çekiyor. Röportajın konusu ise 11 Eylül sonrası oluşan ortamda, gelişmekte olan ülkelere yapılan yardımın barış ve güvenliğe etkileri. 11 Eylül sonrasında silahlanma harcamalarının arttığına dikkat çeken Wolfensohn, kalkınma çabalarına harcanacak çok daha düşük miktarlarla dünyanın daha güvenli bir hale gelebileceğini ifade ediyor. Dünya bankası başkanının yolsuzlukla ilgili sözleri ise oldukça çarpıcı...

"Herhangi bir gelişmekte olan ülkeye gittiğinizde 48 saat içinde yolsuzluğu kimlerin yaptığını bulabilirsiniz. Cumhurbaşkanının veya karısının bu işlere bulaşıp bulaşmadığını, mahkemelerden uygun karar çıkartmanın veya gümrükten mal geçirmenin fiyatını öğrenebilirsiniz. Yolsuzluk işinde çok fazla sır yoktur. Asıl önemli olan gelişmekte olan ülkelerin liderlerini yolsuzluğa karşı harekete geçirecek baskıyı uygulamaktır. Ancak zengin ülkeler de masum değil. Üç yıl öncesine kadar Avrupa’da verilen rüşvet vergiden düşürülebiliyordu. Yani yolsuzluğun Afrika’da veya Latin Amerika’da icat edildiği söylenemez."

Washington Post yazarı Jackson Diehl ise, İsrail’in Filistin topraklarında izlediği politikayla Amerika’nın Irak’ta yaptıkları arasında bir benzerlik kuruyor. İsrail’in izlediği “askeri çözüm” yöntemiyle saldırıları ciddi ölçüde azalttığını belirten yazar, buna rağmen aynı yöntemin Amerika tarafından Irak’ta uygulanamayacağını ifade ediyor:

"İsrail’in askeri başarısının en önemli nedenlerinden biri üstün istihbarat gücüydü. Ayrıca, 2002 yılında İsrail’de teröristlere saldırmak ve bunun getireceği maliyetlere katlanmanın tek çözüm olduğu konusunda bir mutabakat vardı. Amerika’da ise başkanlık seçimi kampanyasının da gösterdiği gibi Irak’ta savaşmaya değip değmediği konusunda bir bölünme yaşanıyor."

XS
SM
MD
LG