Erişilebilirlik

Haber-Analiz: AB'de Türkiye Trafiği Başlarken 17 Aralık'ta Koşullu Üyelik Önerisini Savunanlar Var - 2004-08-29


"Müzakereleri başlatma kararı alınsa bile, Türkiye tam üyelik ile imtiyazlı ayrıcalık arasında tercih yapmaya zorlanmalıdır..."

Almanya ve Fransa’nın, Türkiye’nin üyeliğine karşı olan güç merkezleri, Brüksel düzeyinde yaptıkları girişimlerinde, Aralık ayında Ankara’ya koşullu bir öneride bulunulmasını sağlamaya çalışıyorlar. Bu çevrelere göre, müzakerelerin başında Türkiye’nin önüne öyle şartlar getirilmeli ki, tam üyelik yerine, ekonomik ve askerî işbirliğinin güçlendirildiği imtiyazlı ortaklığı kabul etmek zorunda kalsın...

"Brüksel kurumları tatil sonrası kapılarını açtıkları andan itibaren karşılarında Türkiye’nin üyeliğinin lehinde ve aleyhinde olanlar kuyruğunu görmeye başlayacaklar," demek abartı olmaz.

Müzakerelerin başlatılmasını isteyenlerin beklentileri belli. İtiraz edenlerse, Brüksel bürokrasisini ve yıl sonunda Avrupa Birliği liderlerini kötünün en iyisini seçme zorunda bırakacak öneriler hazırladılar. En katı olanları, 17 Aralık tarihinde Türkiye’ye hayır denilmesini istiyorlar. Bunun mümkün olmadığını da biliyorlar. Ancak, çıtayı bu kadar yükseğe çıkartmak suretiyle, yapılacak pazarlıklar sonucu, tarafların kabul edebileceği yüksekliğe indirilmesini hedef güdüyorlar.

Almanya ile Fransa’da, Avrupa Birliği’ni medeniyet projesi olarak görenlerse şu noktaya gelmiş gözüküyorlar: Evet, Türkiye dışlanabilecek bir ülke değil. Verilmiş bir söz de var. Müzakereler başlatılsın. Ancak, masaya oturur oturmaz, Türkiye kesin bir tercih yapmak zorunda bırakılsın. Türk milletinin kolayca kabul edemeyeceği şartlarda bir tam üyelik ile, Türkiye’nin egemenlik ve bağımsızlığını yeni Avrupa içinde erozyona uğratmayacak bir imtiyazlı ortaklık arasında hangisini tercih ettiğini, Ankara, müzakerelerin hemen başında bildirsin ve bu durum kayıtlara geçirilsin.

İmtiyazlı ortaklığın fikir babası Almanlar. Ekonomik ilişkileri güçlendirecek, Avrupa savunması için gerektiğinde Türk askerine çağrı yapılabilecek bir işbirliği öngörüyorlar. Almanlara göre, Türkiye’deki demokratikleşme süreci kesintiye uğratılmamalı. Oluşturulacak kurumsal işbirliği ile bugüne kadar verilen destek sürdürülmeli.

Brüksel’in ve liderlerin önünde iki seçenek var: Kıtanın coğrafî hudutları dahilinde yaşayanlarca oluşturulacak Büyük Siyasî Avrupa projesi. Veya Türkiye’nin katılımıyla, nereye varacağı bilinmeyen bir birliktelik...

Terazinin kefesinin hangi taraftan yana ağır bastığını tahmin edebilmek, şu an için oldukça zor. Zira, Türkiye ile müzakereler başlatılsın diyenler bile kendi içlerinde bölünmüş gözüküyorlar. Bunu da diğerleri gibi dışa yansıtmıyorlar.

Türkiye kavgası, Avrupa Birliği dışişleri bakanlarının bir hafta sonra Maastricht'te yapacakları toplantıyla başlayacak. Hemen ertesinde Avrupa Komisyonu’nun başkan yardımcılığına getirilen ve yeni görevine başlamadan önce, genişlemeden sorumlu üye olarak Ekim başında Türkiye raporlarını sunacak olan Günther Verheugen Türkiye’ye gidiyor. Bakanlar toplantısında belirecek hava, Verheugen’in Ankara temaslarında takınacağı tavrı da şekillendirecek.

Brüksel eninde sonunda Türkiye ile müzakere masasına oturma kararı alacak. Ama bu, üyelik yolunu açacak olan müzakereler mi olacak, yoksa sınırları güneyde Cebelitarık’ta; Doğu’da Boğaziçi’nde; Kuzey’de Ural’larda sona eren yeni siyasî Avrupa ile özel ilişki sürecini mi başlatacak? Brüksel’de yanıt aranan soru şimdilik bu...

XS
SM
MD
LG