Erişilebilirlik

'Türk Kadınları Çifte Mağduriyete Uğruyor' - 2004-06-02


Uluslararası Af Örgütü Türkiye’deki aile içi şiddeti konu alan raporunu Çarşamba günü yayınladı. Raporda dayak yiyen, tecavüze uğrayan, öldürülen veya intihara sürüklenen kadınların durumu belgeleniyor. Rapora göre kadınlar şiddete maruz kaldıkları gibi yargı oranlarına da etkin erişim olanakları olmadığından çifte mağduriyete uğruyor. Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Masası araştırmacısı Christina Curry’nun hazırladığı raporda, aile içi şiddetin sona erdirilmesi için siyasi ve toplumsal alanlarda atılması gereken adımlara da işaret ediliyor. Melek Çağlar, raporun ayrıntılarını, Londra merkezli örgütün araştırmacısı Curry’le konuştu.

MÇ - Türkiye'de aile içi şiddet kendini nasıl gösteriyor? En fazla hangi olumsuz örneklere sıklıkla rastlanıyor?

CC - Aile içi şiddet sözlü hakaret ve saldırı gibi psikolojik baskı olarak kendini gösterdiği gibi dayak, zorunlu evlilik ve cinayete kadar uzanabiliyor.

MÇ - Af Örgütü, raporunda, eğitim, siyaset ve ekonomik alanlarda Türk kadının erkeklere oranla daha dezavantajlı olduğuna işaret ediyor, bu konulardaki eşitsizlik aile içi şiddet olgusunu nasıl etkiliyor? Bu konuda bir rakam vermek mümkün mü kadınların kaçta kaçı bu tür bir şiddete maruz kalıyor?

CC - Ne yazık ki bir rakam vermek çok zor, çünkü bu konuda kapsamlı resmi istatistiki bilgi yok. Akademisyen ve kadın derneklerinin verilerine dayanarak hazırladığımız raporda kadınların üçte biriyle yarısına yakınının fiziki şiddete uğradığı sonucuna vardık. Bu rakamlar tam anlamıyla durumu yansıtmayabilir, onun için de devletin kadına yönelik şiddeti takibe almasını istiyoruz.

MÇ - Aile içi şiddet konusunda bölgeler arası bir farklılık var mı?

CC- Devletin bu konuyu sıkı bir şekilde takip etmesini istememizin bir nedeni de bu zaten. Bazı yerlerde şiddete uğrayan kadınların durumlarını duyurma şansı daha yüksek. Ama bazı yerlerde kadınlar korktukları ve kendilerini koruyacak mekanizmalara ulaşamayacaklarını düşündükleri için seslerini bile çıkaramıyor.

MÇ- Af Örgütü raporunda, eğitim, siyaset ve ekonomik alanlarda Türk kadının erkeklere oranla daha dezavantajlı olduğuna işaret ediliyor, bu konulardaki eşitsizlik aile içi şiddet olgusunu nasıl etkiliyor?

CC - Bu çok önemli bir konu. Eşitsizlik daha çok küçük yaştan başlıyor ve bazen kız çocukları okula gönderilmiyor. Okumayan kız çocuklarının da ileriki yıllarda seçim yapma şansı azalıyor. Örneğin okutulmayan kız çocuklarının erken yaşlarda zorla evlendirildiğine daha sık rastlıyoruz.

MÇ - Siyasi ve ekonomik alanlardaki eşitsizlik aile içi şiddete nasıl yansıyor?

CC- Kadınlar siyasi yaşamda temsil olanağını elde edince, hemcinslerini ilgilendiren sorunları da daha kolay gündeme getirebiliyor. Bu konuları gündemde tutabiliyor.

MÇ - Ekonomik alanda erkeklerle aynı konuma sahip kadınlar da aile içi şiddete maruzs kalıyor mu, yoksa eğitim ve ekonomik güçle birlikte aile içi şiddet azalıyor mu?

CC - Elimizde istatistiki veriler olmadığından bu konuda daha somut bir saptama yapmamız zor. Ama ekonomik açıdan bağımsızlığını kazanmış kadınların şiddete uğradıkları evleri terketmelerinin daha kolay olduğu da aşikar. Ekonomik avantaja sahip olmayan kadınlar ise aynı seçeneğe sahip değil.

MÇ - Türk toplumu aile içi cinsel şiddeti nasıl algılıyor? Toplum bilincinde bu alanda son yılarda bir ilerleme görüldü mü, yoksa hala aile içi cinsel şiddet ciddi bir sorun olarak görülmüyor mu?

CC - Bu konu aslında son derece kaygı verici, çünkü Türk toplumunun bazı kesimlerinde aile içi cinsel şiddeti hala tabu olarak gören, konuşulmasını istemeyenler var. Olumlu bir gelişme ise meclisin onayına sunulan Türk Ceza Kanunu’nun aile içi cinsel şiddeti suç kapsamına alması. Ensest vakaları ise daha ciddi bir sorun çünkü, insanlar bu konuyu konuşmak bile istemiyor. Cinsel şiddete uğrayan çocuklar ise adli makamlara kolayca ulaşamadığından konunun ciddiyeti artıyor.

MÇ - Türkiye özellikle son dönemlerde "namus cinayetleri" olgusunu sık sık duyar oldu...Bu cinayetler nasıl önlenecek?

CC - Herşeyden önce namus cinayetlerinde ceza indirimine kesinlikle gidilmemeli, zaten Türk Ceza Kanunu’nu da bu konuda önemli düzenlemeler öngürüyor. İkinci konu ise namus cinayetini kimin işlediği konusu. Sadece suçu işleyen değil, suça teşvik edenler de soruşturma kapsamına alınmalı. Zaten bunun bir örneğini bu yıl başında gördük, bir namus cinayetinde sadece suçu işleyen değil, bu kararı alan aile meclisinin üyeleri de ceza aldı. Namus cinayetlerinin önlenmesi için en gerekli temel unsurlardan birisi de sığınma evleri. Şiddete maruz kalan kadınların sığınacakları yerlerin sayısı mutlaka artırılmalı

MÇ - Türk Ceza Kanunu'ndaki değişiklik önerileriyle birlikte kadının şiddete uğramaması için bazı iyileştirmeler gündeme geldi. Bunlar yeterli mi? kadının şiddete uğramaması için topluma ve hükümetlere ne gibi görevler düşüyor?

CC - Reformlar çok önemli. Türk Ceza Kanunu’ndaki değişiklik önerilerini son derece yapıcı buluyoruz, ama devletten bu reformların kağıt üzerinde kalmayıp, uygulamaya geçirilmesini de garanti altına almasını istiyoruz. Ayrıca uluslararası topluma da sivil örgütlere ve devlete bu konuda yardımcı olmaları çağrısında bulunuyoruz. Din adamlarından da aynı desteği bekliyor ve kadına yönelik şiddetin hoşgörülmeyeceği mesajını vermelerini istiyoruz.

MÇ - Bu konuda bilinçlendirme kampanyası yapılabilir mi? Gündeme gelen yasa değişikliklerinin uygulamaya geçebilmesi için toplumun bu düzenlemeleri benimsemesi gerekiyor. Bunu sağlamak için ne yapmak lazım?

CC - Bu konuda Türkiye’deki kadın örgütleri çok başarılı bir şekilde çalışıyor. Zaten Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik önerileri de bu örgütlerin mücadelesiyle gündeme geldi. Kadın dernekleri bu konuyu gündemde tuttuğundan yargı makamlarının namus cinayetlerinde indirime karşı çıkan açıklamalarına tanık olduk.. Geçmişte bu tür açıklamaları duymak daha zordu.

MÇ - Christina verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyoruz.

CC - Ben teşekkür ederim.

XS
SM
MD
LG