Erişilebilirlik

Erdoğan: 'Bildirgeden Memnunum' - 2003-12-13


Türkiye’yi AB liderler zirvesinde temsil eden Başbakan Tayyip Erdoğan, sonuç bildirisinde kendilerini rahatsız eden ifadelerin bulunmadığın ve verimli izlenimler ile döndüğünü açıkladı. Erdoğan, bildiride Güneydoğu ve kültürel haklarla ilgili ifadelerin de belli bir etnik gruba yönelik olmadığını söyledi. Kıbrıs’taki seçimlerde kazanan kim olursa olsun, Türkiye’nin çözüm için yapıcı davranmak niyetinde olduğunu beyan eden başbakan, AB ile Rum yönetiminin de aynı olumlu yaklaşımı sergilemesi halinde çözümün kolaylaşacağına dikkat çekti. Erdoğan, türbanın serbest bırakılması konusunda ise Türkiye’nin kendi toplumsal mutabakatı doğrultusunda hareket edeceğini, Fransa veya Almanya gibi ülkelerin alacakları kararların etkili olmayacağını bildirdi.

Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nin yayımladığı sonuç bildirisinde Türkiye ve Kıbrıs ile ilgili olarak yer alan paragraflar tartışmaya yol açmış bulunuyor. Başbakan Erdoğan verimli ve olumlu bir netice ile Türkiye’ye döndüklerini söylerken, üyelik sürecini yakından izleyen bazı uzmanlar, özellikle Kürt meselesinde ve Kıbrıs’ta Türk hükümetinin kendisini daha fazla bağladığını ileri sürüyorlar. Başbakan Erdoğan Brüksel’de bugün düzenlediği basın toplantısında konuya ilişkin olarak şu açıklamayı yaptı:

"Bu zirve Türkiye’nin üyelik süreci ile ilgili olarak belirleyici değildir. Önümüzdeki döneme ilişkin bazı noktaları ortaya koyması açısından önemlidir.İlave adım atmamız istenen alanlar zaten bizim de önem verdiğimiz ve takipçisi olduğumuz konulardır. Bu eksiklikleri gelecek yıl tamamlama irademiz her zamankinden daha da güçlüdür. 2003 strateji belgesinde hükümetimizin Avrupa hedefleriyle Kıbrıs arasında kurulan bağlantı, zirve sonuç bildirisinde farklı bir ifade tarzı ile yer almıştır. AB, Kıbrıs konusunun çözümünün üyelik müzakerelerinin açılması için bir kriter olmadığını. 1999 Helsinki Zirvesi’nden bu yana tarafımıza ifade etmektedir. Türkiye tam bir açıklık ve kararlılıkla, Kıbrıs sorununun çözümü için samimi gayret göstermeye devam edecektir. BM Genel sekreterinin iyi niyet misyonunu destekliyoruz. Kıbrıs konusunun Türkiye’nin üyeliğinden ayrı bir mecrada ele alınması ve çözüm için sadece Türk tarafının değil, Rum tarafının da teşvik edilmesi gereğini bir kez daha vurgulamak isterim."

Brüksel’de bazı çevreler, yarın yapılacak seçimlere hile karıştırılabileceğinden kuşku duyuyorlar. Basın toplantısına katılan Dışişleri Bakanı Gül’e, genişleme yetkilisi Verheugen’den bu konuda bir uyarı gelip, gelmediği soruldu. İşte Gül’ün yanıtı:

"Düzgün yapılacağını o da biliyor. Seçimlerden sonra çözüme yönelik bir hareketin olmasını herkes bekliyor. Seçimlere gölge düşürecek herhangibir şey söylemedi kesinlikle. Ayrıca muhalefet iktidar ayrımı yapmadı. Önemli olan seçimlerden sonra çözüme yönelik gayretlerin yapılmasıdır."

Zirve sonuç bildirisinde gerçi Kıbrıs sorunu ile ilgili tüm taraflara çağrı yapıldı görüntüsü verilmek isteniyorsa da, özellikle Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı denilerek altının çizilmesi yine eşit davranılmadığı izlenimi yaratıyor. Başbakan Erdoğan’ın bu hususa pek fazla önem vermediği veya öyle göstermek istediği anlaşılıyor:

"Atılması gereken tüm olumlu adımları bizler Türkiye olarak atacağız. Biz atarken, muhataplarımız da aynı olumlu adımları atarlarsa çok daha isabetli olur. atması lazım ki olumlu bir neticeye süratle gidebilelim."

Avrupa Birliği 2004 Aralık ayında Türkiye ile üyelik müzakerelerini başlatma tarihine ilişkin olarak alacağı karar öncesi neler beklediğini Brüksel bildirisinde bir kez daha hatırlattı. Ek çabalar gerektiği uyarısında bulundu. Buna göre; Türk hükümeti yargının bağımsız ve mükemmel bir şekilde işlemesinde etkili olacak düzenlemelere gitmek. Din, ifade ve örgütlenme özgürlükleriyle ilgili engellemeleri kaldırtmak. Avrupa’daki uygulamalara uygun olarak siviller ve askerler arasındaki ilişkileri düzenlemek. Güney Doğu’da ve kültürel haklar alanında adımlar atmak. Ve Kıbrıs’ta çözüm için gerçekten niyetli olduğunu kanıtlamak zorunda. Başbakan Erdoğan hükümetinin neler düşündüğünü bakın nasıl anlatıyor:

"Güney Doğu ifadesi, bazı yanlış anlaşılmalara neden oldu. Güneydoğu ifadesi ilk defa kullanılmıyor. 2001 katılım ortaklığı belgesinde, ardından da mayıs 2003 gözden geçirilmiş KOB’da da yer almıştır. Sadece bölgelerarası gelir dağılımı farklılığını gidermeye yönelik bir ifadedir. İlk defa geçmiyor, ilk defa geçse rahatsız eder. Bundan evvel de geçtiği için bir bilgi eksikliğine dayalıydı karşılıklı olarak görüşülerek giderilmiştir. Bildiride geçen kültürel haklar deyimi ise sadece Güneydoğu ile ilgili bir ifade değil. Böyle konmak istenmiş ama bununla ilgili değildir. Çabalarımız sonucu düzeltilmiştir. Ayrı başlık halindedir. Verdiğimiz uygulamaya yönelik mücadelelerde Türkiye’mizin bütün etnik unsurlarına yönelik kültürel haklar düzenlememizin içerisinde yer almaktadır. Herhangi bir bölgeye veya etnik unsura yönelik bir ifade olarak kullanılmamıştır."

Başbakan Erdoğan Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin bundan sonraki aşaması hakkında hükümetinin neler düşündüğüne de şu sözlerle açıklık getirdi.

"AB’ne katılım sürecimiz, hükümetimizin temel siyasi ve stratejik hedefi olmaya devam edecektir. Kopenhag Kriterleri’ni Ankara kriterleri haline getirmeye kararlıyız. Esasen zirve bildirisinde Türkiye’ye bu mesaj verilmiş ve müzakerelere hazırlık çalışmalarını daha da ileriye götürmesi istenmiştir. Türkiye’nin AB’ne üyelik perspektifi bir medeniyet projesi olduğu gibi; AB için de bir zenginliktir. Bu zenginlik ayrıca stratejik öneme haizdir. Şu ana kadar, gösterdikleri ilgi, son bildirideki ifadeler olumlu istikamette kendini gösteriyor Yani biz ne kadar girmek istiyorsak, AB de almakta , arasına katmakta o kadar arzulu gözükmesi gerekir. Biz AB’ni bir Hıristiyan kulübü olarak görmüyoruz. Coğrafi sınırlarla tayin edilmiş birlik olarak görmüyoruz. Salt bir ekonomik birlik olarak da görmüyoruz. Biz AB’ni bir siyasi değerler bütünü olarak görüyoruz. Müzakere tarihi almasıyla birlikte bu farklı bir kazanım olacaktır. Bunu da bütün dostlarımıza iletiyoruz. Tarihi aldıktan sonra AB bir mesafeyi ve mesajı gerçekleştirmiş olacaktır."

Türkiye’yi ilgilendiren bir başka bildiri maddesi de terörle mücadele konusu üzerine. Avrupa Birliği İstanbul saldırılarını kınadığı ve Türkiye’nin yanında olduğunu tekrarladığı bildiri maddesinde bu belanın üstesinden ancak elbirliği ile gelinebileceğine dikkat çekti. Basın toplantısı sırasında Başbakan Erdoğan’a IBDA-C gibi teröre destek veren örgütlerin yasaklanmasını isteyip, istemediği soruldu. İşte cevabı:

"Terör örgütü hangisi olursa olsun, bunların hepsinin kabulünü istiyoruz. Şunu çok açık ve net bilmenizi istiyorum; AKP olarak bizim düşüncesi, fikri ne olursa olsun herhangi bir kuruluş eğer teröre bulaşıyor, yataklık ediyorsa o terörün içinde yer almıştır. Bunu belirleyecek olan bizim güvenlik güçlerimizdir. En ideal şekliyle yapıyorlar yapmaktadırlar. Bize düşen onlara yardımcı olmaktır. İyi bir zemin oluşturursak, yardımcı olursak inanıyorum ki terör örgütlerinin ortaya çıkarılması çok daha rahat olacaktır."

Avrupa Birliği’nin 2004 Aralık zirvesine kadar geçecek sürede bir tür büyüteç altına alacağı Türkiye’den beklentileri belli. Türk hükümeti yerine getirmede kararlı. 2004’ü bir seferberlik yılı olarak görüyor. Ama yine de kimse elde edilecek neticeden kesin emin değil.

XS
SM
MD
LG