Erişilebilirlik

Oostlander Raporuna Sert Eleştiriler - 2003-04-29


Türkiye tasarısı ile değişiklik önergelerinin oylanması 12 Mayıs tarihine ertelendi. Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda yapılan Türkiye oturumunda Hollandalı raportör Arie Oostlander, Atatürk’ü ve Türkiye’nin devlet yapısını sorguladığı, laiklik ilkesini tartışmaya açtığı ve Türkiye tasarısını amacından saptırdığı için yoğun baskı altında kalınca, geri adım atmak zorunda kaldı.

Ancak Oostlander, Ermeni soykırımının tanınması talebi dahil Türk milletinin tepkisine yol açan duyarlı konularda metinde değişiklik yapılması için çaba göstereceğini vaad etti. Dışişleri Komisyonu’nundaki değişikliği, toplantıya katılarak Kemalizmi savunan Türk asıllı Alman Sosyalist parlamenter Ozan Ceyhun değerlendirdi. Hollandalı Hristiyan Demokrat Oostlander, Türk toplumu ile resmi yetkililerinin yoğun tepkilerinden sonra, bir de Dışişleri Komisyonu üyelerinin yoğun eleştirileri ile karşılaşınca neye uğradığını şaşırdı. Sabah ve öğleden sonra iki ayrı bölümde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği ile ilgili yıllık parlamento raporunu görüşen Dışişleri Komisyonu üyeleri üçe bölündüler. Komisyon başkanı Alman Hristiyan Demokrat Elmar Brok gibi azınlıkta kalan bir grup, Türkiye’ye dürüst davranılmasını ve üye olamayacağının söylenip, özel işbirliği önerisini kabul etmesinin istenmesini savundular. Yine azınlıkta kalan bir başka grup da Türkiye’ye tavizkâr davranılmamasını ve tüm şartları yerine getirdikten sonra tam üyelik müzakerelerinin başlatılmasını istedi.

Çoğunluğa gelince; ağır eleştirilerde bulundukları konuşmalarında raporun adının “Türkiye’nin üyeliğinin red gerekçeleri” şeklinde değiştirilmesinin daha yararlı olacağına dikkat çekerek, şekil, tarz, uslûp ve ton olarak temel bir değişiklik yapılmadan tasarının kabulünün mümkün olmayacağı mesajını verdi. Raportörün Türkiye’ye kapılar açık demesi de bu son gruba dahil parlamenterlerin sert eleştiri ve sorularına yol açtı. Türkiye ile Avrupa arasındaki parlamentolar arası diyalog organı KPK’nın eş başkanı Hollandalı yeşil milletvekili Joost Lagendijk “kapı ne kadar açık, sonuna kadar açma zamanı gelince açacak mısınız, yoksa biraz daha mı aralayacaksınız?" şeklindeki sorusuyle, sürekli Türkiye’den şartları yerine getirmesi istenirken, üyelik konusunda güvence verilmediğini gözler önüne serdi.

Atatürk felsefesi ile ilkelerinin, Türkiye’nin üyeliğini engellediğini savunan raportöre en sert eleştiri Danimarkalı Liberal Ole Andreasen’den geldi. Andreasen Avrupa ülkelerinde kaç tane diktatörün Atatürk gibi demokrat olduğu ve ülkesinde çağdaş reformlar yaptığı, sorusunu sordu. İsveç’teki diktatörün Danimarka’ya saldırarak kan döktüğünü söyledi, İspanya, Portekiz ve diğer ülkelerde de farklı bir durum yaşanmadığının hatırlanmasını istedi. Danimarkalı parlamenter, Ankara’ya gittiklerinde, Anıtkabir’i ziyaret ve saygı duruşunda bulunmak için kendilerinin girişim yaptıklarını söyledi.

Ozan Ceyhun da eğer Atatürk olmasaydı Türkiye’nin belki de bugün bir İslâmî rejim ülkesi olacağına dikkat çekti ve “belki de biz burada Türkiye’nin üyeliğini bile tartışmayacaktık” dedi. Siyasi gruplar arasında Türkiye koordinatörlüğü yapan eski raportörlerden Avusturyalı sosyalist Johannes Swoboda da Türkiye’nin Atatürk sayesinde laik bir cumhuriyet olduğuna işaret ederken, "Ordu Kemalist falan değil, yaptığı darbelerle bunu açıkça kanıtladı" şeklinde konuştu. Swoboda gibi Avrupalı parlamenterler, Türk ordusunun Atatürk’ün ismini kendi menfaatleri doğrultusunda istismar ettiğini öne sürdüler ve bunun üstesinden, Kemalizm felsefesini suçlayarak gelinemeyeceğini ima ettiler. Swoboda islâm köktendinciliğine karşı koyma görevinin de ordunun değil sivillerin olması gereği üzerinde durdu. Eleştirilerin odak noktası olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasi iktidar tarafından tam denetim altına alınmasının bir ön şart olduğu da hemen her konuşmada vurgulandı. Ancak buna karşılık Milli Güvenlik Kurulu’ndan askerlerin çekilmesinin istenmesi veya bu kurumun lağvedilmesi taleplerine çoğunluk itiraz etti. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bir çok Batı ülkesinde bu tip kurumların bulunduğu hatırlatıldı. Ancak herkes askerin radyo ve televizyon üst kurulu, eğitimle ilgili kurum ve kuruluşlardaki yerini sivillere terketmesini ve asıl görevini yapmasını istedi. Kıbrıs gibi çözüm gerektiren konularda son sözü söyleyen tarafın ordu değil, siyasiler olması gerektiğine de dikkat çekildi.

Ermeni soykırımının Türkiye tarafından resmen tanınması yolunda değişiklik önergeleri verenler de sert eleştirilerin hedefi oldular. Raportör "ben zaten sıcak bakmıyorum" diyerek karşı çıktığını açıkça gösterdi. Diğer konuşmacılar da Türkiye ile Ermenistan’ın uzlaşma yolları aradıkları bir sırada bunu zorlaştıracak adımlar atılmaması gerektiğini belirttiler. İspanyol muhafazakâr Christiona Gueittirez "bu tip yaraları kaşımaya başlarsak, hepimizin tarihini tartışmaya açmamız gerekir" dedi. Gueittirez Türk Silahlı Kuvvetlerinin de üzerine bu kadar eleştirel ve sert şekilde gidilmemesini, ordunun onurlu biçimde kışlasına çekilmesine imkân tanınmasını istedi ve Milli Güvenlik Kurulu ile ilgili tüm paragrafların metinden çıkartılması içi oy kullanacağını söyledi.

Bu tartışmalarda içinde tasarının amacından saptırılmamasını isteyenlerin sayısı da az değildi. Alman Sosyalist Jo Leinen, “anlamadığım bir şey var, Türkiye üyelik yolunda ilerledikçe, reformlarını tamamladıkça, aramızda bazıları eleştirilerin dozunu yükseltmeye başlıyorlar. Kemalizme sataşmaya kadar cesaret ediyorlar,” derken, Hollandalı liberal Bob Van den Boss "üyelik kilidinin anahtarını derin bir kuyuya atarak Türkiye’yi Avrupa Birliği içinde görmek istemediğinizi gösteriyorsunuz" Şeklinde konuştu. İtalyan parlamenter Gianfranko Dellalba da Oostlander’ın hazırladığı belgeleri “Türkiye’yi Avrupa Birliği’nden dışlama raporu” diye adlandırdı. Dellalba "Türkiye için otomuzun vitesini sürekli geriye, diğerleri için de ileriye takıp bir de üstelik saldırgan davranıp, farklı dinini de malzeme olarak kullanarak adeta Türkiye’nin istenmediği havası yaratıyorsunuz" şeklinde konuştu. İngiliz muhafazakâr Geoffrey Van Orden Türkiye’yi Kemalizm’den ve çağdaşlaşmadan uzaklaştırmak isteyenlere destek verilmemesi çağırısı yaptı. Çoğu parlamenter de "eski sömürgecilerle dolu bir Avrupa Birliği’nin şimdi Türkiye gibi bir ülkeyi eleştirmeye bu kadar hakkı olamaz" uyarısında bulundu. Şimdi, 283 değişiklik önergesi üzerinde uzlaşma yolları aranarak bu sayının azaltılmasına çalışılacak. Oylama 12 Mayısta Strasbourg’daki Dışişleri Komisyonu toplantısında yapılacak. 2 Haziran tarihindeki Genel Kurul toplantısında da Dışişleri komisyonunda kabul edilen tasarı metni oylanarak resmi karara dönüştürülecek.

Bugünkü toplantıyı Avrupa Parlamentosunun Türk kökenli Alman üyesi Ozan Ceyhun şöyle değerlendirdi: "Çok sayıda milletvekili benim konuştuğum gibi konuştu. Ben baştan açıkça belirttim bu tartışmalardan sürekli kendimi geri çektiğimi çünkü Yunanlı milletvekillerinin sürekli beni Türk lobicisi gibi damgaladıklarını ki, bunun doğru olmadığını ama bugün konuşma ihtiyacı duyduğumu belirttim ve benim dediklerim çok sayıda milletvekili arkadaşımdan destek buldu. Ayrıca onlar tarafından da aynen söylendi. Bu da şu, parlamentoda artık yeni bir bilinç var. Yani 'parlamentoyu gülünç hale getirmeyelim' eğilimi. Oostlander raporu giden bir Avrupa politikasını, parlamento üzerinden sabote etmek, ama öyle bir sabote etmek ki yanlış koalisyon ortaklarıyla. Eğer bunlara biz izin verirsek her yıl Türkiye raporlarını tekrar tekrar yaşıyoruz. 283 değişiklik önergesi verilen rapor bulmak Avrupa Parlamentosu’nda o kadar kolay değildir. Hem de tüm pazarlıklara rağmen. Şu ortaya çıktı ki, nasıl ben tepki gösteriyorsam, çok sayıda milletvekili de tepki gösteriyor.Yüksek sesli bir koro haline geldi. Yani böyle üç-beş kişinin 'biz Türkiye konusunda ne olup bittiğini biliriz, bizi dinleyin, bizim dediklerimiz doğrudur, bu doğrultuda politika yapılacak' demesiyle de yapılacak bir politika değil. Hatta eleştirdim, Brüksel, Lahey’den, Türkiye’yi tanımadan ahkâm kesmek olmaz, Türkiye’yi tanımak lazım diye... Ve görüyorum ki her geçen gün bu eğilim artıyor."

Bu gerçekten samimi bir eğilim mi, yoksa çok ileri gidilerek, Türkiye’yi kızdırıp, Avrupa Birliği çevresinden uzaklaştırma korkusunun bir etkisi mi? Kesin bir yargıda bulunmak son derece zor. 2004 yılının Aralık ayı geldiğinde kimin samimi, kimin olmadığı görülecek.

XS
SM
MD
LG