Erişilebilirlik

'ABD 'yle Avrupa'nın Arası Açılıyor' - 2003-01-02


Kimi uzmanlara göre, 2003 yılına girdiğimiz bu günlerde Amerika ve Avrupa giderek birbirinden uzaklaşıyor. Taraflar arasında uyum olmamasının yanı sıra, birçok açıdan bu uyuma duyulan gereksinim de ortadan kalkıyor.

Amerika’nın dünya çapındaki imajının kötüleştiği ve özellikle Washington’un geleneksel Avrupalı müttefiklerinden gördüğü desteğin geçtiğimiz iki yılda azaldığı yeni bir kamuoyu araştırmasıyla gün ışığına çıktı. Amerika’nın Irak’a karşı savaş tehdidi Washington’un dış politikalarıyla ilgili kaygıları arttırdı. Bu kaygıların temelinde Amerikan dış politikasının aşırı iddiacı olduğu ve müttefiklerinin çıkarlarının gözetilmediği inancı yatıyor.

Birçoklarına göre Amerika’nın imajındaki kötüleşme, Başkan Bush’un bir dizi uluslararası anlaşmayı reddetmesiyle başladı. Bunlar arasında küresel ısınmayla ilgili Kyoto Protokolü, Uluslararası Suçlar Mahkemesi ve Anti Balistik Füzelerin Yayılmasının Önlenmesi anlaşmasından çekilmesi bulunuyor. Ölüm cezası konusuyla Guantanamo’daki el Kaide tutuklularının durumu da Avrupa’nın eleştirdiği diğer noktalar.

Johns Hopkins Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi dekanı Francis Fukuyama, Amerika’nın yeni stratejisini açıklamada kullanılan diplomasideki yetersizlikler ve hataların Avrupa’nın kaygılarını arttırdığını söylüyor.

"Meşhur şer ekseni konuşması gereksiz bir üslupla dile getirildi. Eksenin üç üyesinden söz edildi ve önleyici müdahale gibi yeni bir strateji üzerinde duruldu. Söylenen iki şeyi biraraya getirirseniz, şer ekseninin üç ülkesine karşı bu doktrinin kullanılabileceğini, doğal olarak düşünebilirsiniz. Gerçekte, yapılan bütün bu işin arkasında Irak’a karşı girişilecek eylemi haklı göstermek yatıyor. Bu, Amerikalılar’ın gerçekten ihtiyaç duydukları bir şey değildi. Gerekli olan yeni doktrinin sınırlarını çizmek ve bunun nerede kullanılacağını açıklamaktı."

Amerikan aleyhtarlığı Avrupa’nın birçok ülkesi için yeni değil. Yeni olan Amerika’daki Avrupa aleyhtarlığı… Eleştirilerin merkezinde Atlas Okyanusu’nun iki ucundaki orduların güçleri arasındaki uçurumun giderek açılması bulunuyor. Kimi uzmanlar Avrupa bir ekonomik deve dönüşürken, Amerika’yla karşılaştırıldığında, stratejik ve politik cüce konumunu koruduğunda birleşiyor. Berlin’deki Aspen Enstitüsü Başkanı Jeffrey Gedmin, askeri güç uçurumunun bu güvensizlik ortamını besleyebileceğini düşünüyor:

"Avrupa, Amerika’yla birlikte çalışmaya ya da ortaklık oluşturmaya yetecek güce sahip değil. Avrupa giderek zayıflarken Amerika bir süper güç olarak karşımızda duruyor. Bu da kaçınılmaz olarak gerginliğe, güvensizliklere ve daha birçok soruna yol açıyor. Konu, stratejik askeri konulara geldiğinde Avrupalılar’ın kendilerine sorması gereken sorular var. Bir yapı oluşturmak istiyor muyuz, o yapı Avrupa mıdır, bu bölgesel mi küresel mi olmalıdır gibi sorular… Eğer küresel bir yapı düşünüyorsak, bunun için para ve zaman harcayacak mıyız, gerekli teknolojileri geliştirecek miyiz? Bu sorular henüz yanıtlanmadı."

Gedmin Avrupa’nın bu soruları yanıtlayacak adımları atacağından şüphe duyuyor. Uzmana göre, Amerika, yapabildiği kadar Avrupa’yla çalışmayı sürdürecek, bu olmadığı zaman da kendine başka ortaklar arayacak.

İngiltere’nin Amerika Büyükelçisi Michael Mayer, eleştiri noktasında olanların Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük değişimden geçmekte olduğunu unuttuğunu söylüyor. Bu dönüşüm büyük paralar gerektiriyor. Mayer, taraflar arası ilişkileri kontrol eden iki doktrini karşılıklı şizofreni ve paranoya şeklinde tanımlıyor:

"Amerikan tarafı Avrupa’ya sesleniyor ve ortak karar alın, birleşin diyor. Amerika’nın istediği, konuşabileceği tek bir telefon numarası. Sonra Avrupalılar biraraya gelip kısa sürede ortak harekete geçiyor. Bu kez de Amerika, bana bir danışsaydınız diyor. Avrupa tarafında da bambaşka bir durum var. Avrupa Amerika neden liderlik etmiyor diye yakınıyor. Amerika’ya, dünyanın tek süper gücü sensin, öyleyse liderlik et deniyor. Sonra Amerika liderlik ettiğinde de tek taraflı hareket etmekle suçlanıyor. İşte bu iki taraf arasında sürüp giden gerginliğin kaynağı. Gerçekte ben bunun yıkıcı değil yaratıcı bir gerilim olduğunu düşünüyorum."

Avrupa ve Amerika arasındaki gerginliğin tehlikeli olmadığına inanan birçok uzman var. Amerika Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi Başkanı Richard Haas, mevcut durumun yeni bir gerçeğin yansıması olduğunu söylüyor. Haas, Avrupa’nın Amerika’nın dikkatinin merkezinde olmadığını belirtiyor:

"Yapılan açıklama ve yorumlara rağmen Amerika ve Avrupa arasında bir kriz olmadığı gibi buna ihtiyaç da yok. Ancak bir geçiş döneminden sözedilebilir ve bu geçiş döneminde her iki taraf için de güçlükler söz konusu. Avrupa coğrafyası Amerika’nın ilgi merkezinde değil. Bu da muhteşem bir şey ve bir başarı göstergesi. Avrupa’yla yıllardan beri süregelen ilişkinin başarıya ulaştığının göstergesi bence."

Haas, gerginlik yaratan temel konuların üzerine teker teker gidilmesiyle sorunların giderilebileceğini düşünüyor. Özel programlar, özel bir ilgi istiyor.

Kimi uzmanlarsa farklılıkların daha da derinleşmesinden kaygı duyuyor. Dışilişkiler Konseyinden Charles Kupchan, söylenildiğinin aksine uygarlıklar çatışmasının batı ve batı karşıtları arasında olmayacağını düşünüyor. Kupchan’a göre çatışma Amerika ve Avrupa arasında olacak. Kupchan Avrupa’nın giderek güçlendiğini, ortak bir bilinç oluştuğunu ve çıkarlar noktasında hedeflerin daha açık hale geldiğini; bunların da Amerika’nınkilerden farklılaştığını vurguluyor. Kupchan’a göre iki taraf da yollarını ayırmış, farklı noktalara doğru ilerliyor.

Tarihin Sonu adlı kitabın yazarı Francis Fukuyama, Avrupa’nın farklı bir jeopolitik anlayış geliştirdiğini söylüyor:

"Avrupalılar tarihin sonuna geldiklerine inanıyorlar. Yaşadıkları dünyada geleneksel Avrupa devlet sisteminin temel aldığı güç dengesinin yerini siyasi gücün, kural, kanun ve uluslararası kuruluşların aldığını düşünüyorlar."

Fukuyama Avrupa’nın aksine Amerika’nın uluscu ve istisnai olma özelliğini koruduğunu söylüyor.

"Amerika’nın kuruluşundan bu yana varolan bir şey var. O da Amerikan kurumlarının demokrasiyi tüm dünyaya yaymak ve diğer toplumlara model olmak gibi bir rol üstlenmesi. Başka demokrasilerin kabul etmesi güç düşünceleri, mevcut kurumların yardımıyla Amerikan kamuoyu kolaylıkla benimseyebilir."

Uzmanlar, Amerika ve Avrupalıları birbirlerine bağlayan değerlerin yeniden yazıldığını düşünüyor. Gözlemcilerin görüşü ise Amerika’nın, sahip olduğu güç ne olursa olsun, müttefikleri desteklemezse başarılı olamayacağı yönünde… Gerçekte, Amerika’nın en önemli müttefiki Avrupa ola gelmiş ve bu durum da, arada bir yükselen tansiyona rağmen, böyle süreceğe benziyor.

XS
SM
MD
LG