Erişilebilirlik

Yılmaz: Kasım Sonuna Kadar AB Haberlerine İnanmayın - 2002-10-05


Aralık ortasında Kopenhag’da yapılacak Avrupa Birliği liderler zirvesine kadar geçecek sürede, Avrupa’da Türkiye’yi üye olarak görmek istemeyenlerle, Türkiye’de üyeliğe karşı çıkanların her imkanı politikaları doğrultusunda kullanmaktan çekinmeyecekleri anlaşılıyor.

Son günlerde sadece fısıltı gazeteleri baskıya girmekle kalmadı, bir çok Avrupalı yetkili ve bürokrat da özellikle uluslararası basını kullanarak, Türkiye’ye Kopenhag Zirvesi’nde, müzakereleri başlatma tarihi verilmeyeceğine dair haberler sızdırmaya başladı.

Fener Rum Ortodoks Patrik’i Bartholomeos’un Avrupa Komisyonu başkanı Romano Prodi ile Perşembe günkü görüşmesinin ardından, Türkiye’ye tarih verilmeyeceğini açıklaması ve uluslararası bir haber ajansının geçtiği aynı yönde bir haber Türk yetkililerin sert tepkisini çekmekte gecikmedi.

Avrupa’nın geleceğinin tartışıldığı Konvansiyon için Brüksel’de bulunan Başbakan Yardımcısı ve AB işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Mesut Yılmaz ise şu açıklamayı yaptı:

"Kopenhag Zirvesi’ne kadar önümüzde çeşitli etaplardan oluşan, oldukça uzun bir süreç söz konusudur. Bu süreç sanki tamamlanmış gibi, bugünden bu zirveye ilişkin haberler daha çok spekülasyon niteliğindedir. Bildiğiniz gibi önümüzdeki ilk aşama, 9 Ekim tarihinde açıklanması beklenen Türkiye’ye ilişkin ilerleme raporudur. Bu ilerleme raporu esas itibariyle, teknik bir değerlendirmeyi ihtiva edecektir. Dolayısıyla, bu raporda Türkiye’ye üyelik müzakereleri için bir tarih verilmesi gibi siyasi karar gerektirecek herhangi bir husus yer almayacaktır. Anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye’ye ilişkin ilerleme raporunda, özellikle siyasi reformlar bakımından, Türkiye’nin son 1.5 yıl içerisinde atmış olduğu önemli adımlara geniş yer verilecektir. Ancak bunun yanında bazı alanlarda görülen eksiklikler de vurgulanacaktır. Bu aşamada bizim çabamız, Komisyon raporunun Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini karşılama yolunda atmış olduğu adımları bir bütün olarak iyi değerlendirilmesine yardımcı olmak, münferit olayları genel trend ile karıştırmamalarını sağlamaktır."

Mesut Yılmaz Brüksel’de başta, AB yüksek temsilcisi Javier Solana olmak üzere çeşitli temaslarda bulundu. Yılmaz’ın verdiği son mesaj bir uyarı niteliğinde:

"Türkiye’nin Kopenhag’da kararlaştırılacak olan genişleme dalgasının dışında kalmaması ve bunun için de Türkiye’ye mutlaka bir müzakere tarihi verilmesi konusundaki görüşlerimizi hem jeostratejik, hem politik hem de ekonomik gerekçeleri ile birlikte anlatmaya çalıştık. Genel olarak daha önce görüştüğüm yetkililer gibi, bu sefer görüştüğüm yetkililerde de, bir 'bekle-gör' tavrı müşahade ettim."

Yılmaz’ın Avrupalı muhatapları 3 Kasım'da yapılacak seçimleri bir test olarak görüyorlar. Türkiye’deki seçmenler AB’ni hakikaten istiyorlar mı? Bunu seçecekleri Avrupa ve Batı yanlısı partiler ile yanıtlayacaklar. İstemiyorlarsa, İslâmi eğilim ve politikaları ağır basan partilere oylarını yönlendirecekler.

Mesut Yılmaz, Kopenhag Zirvesi’nde alınacak kararı seçim sonuçlarının etkileyeceğini söyledi:

"Seçimleri çok dikkatle izlemektedirler. Seçim sonrası ortaya çıkacak olan yapının, Kopenhag Zirvesi’nde alınacak kararda önemli ölçüde etkili olabileceği görülmektedir. Türkiye’nin AB sürecinin daha net bir yol haritasına kavuşması, zannediyorum bütün bu gelişmeler ışığında, kasım ayının sonuna doğru yapılacak olan değerlendirmeler ile ortaya çıkacaktır. Bu seçimlerin bir anlamda, Türkiye halkının AB üyeliğini gerçek anlamda destekleyip, desteklemediğinin ölçüsü olarak görme eğilimi içerisindeler. Türkiye AB’ne üyelik hakkına sahiptir ve bu sürecin tersine çevrilmesi mümkün değildir. Türkiye açısından önemli olan, bu sürecin en kısa zamanda tamamlanmasıdır. Umuyorum ki, hem Türkiye’deki iç siyasi gelişmeler, hem de AB ülkelerinin önümüzdeki dönemde alacağı tutumlar, bu sürecin en kısa zamanda tamamlanmasına imkân verecektir. Bu süreçte ortaya çıkabilecek olan gecikme ve ertelemeler ne Türkiye’ye ne de AB’ne yarar sağlayacaktır. Özellikle uluslararası konjonktürün bu hassas ortamında, Türkiye ile AB birlikteliğinin iki tarafın çıkarlarını da aşan olumlu yansımaları, barış ve istikrara da önemli ölçüde katkı sağlayacaktır."

AB Çarşamba günü yıllık geleneksel ilerleme raporlarını yayımlayacak. Diğer bir deyişle, Türkiye dahil 13 aday ülkenin son bir yıllık dönemde vecibelerini yerine getirme çerçevesinde neler yaptıklarının bilançosunu çıkartacak. Ardından da elindeki verilerden hareket ederek geleceğe yönelik önerilerde bulunacak. Ancak, Türkiye ve Kıbrıs konusunda Komisyon güç durumda. Türk yetkililer raporu önemsememeye çalışıyorlar. Mesut Yılmaz da öyle:

"Bu raporun herhangi bir somut öneri içermeyeceği sadece bir durum tespiti niteliğinde olduğudur. Oysa, Kopenhag’da alınacak olan karar, üye ülkelerin siyasi yetkilileri tarafından alınacak, siyasi bir karardır. Sadece ilerleme raporunda yer alan konuları değil, bunun dışında bütün unsurları değerlendiren, Türkiye’nin AB açısından taşıdığı jeostratejik önemi de gözeten, uluslararası konjonktürü de dikkate alan, AB’nin genişleme ve gelişme perspektiflerini de hesaba katan çok daha geniş kapsamlı bir karar olacaktır. Şu aşamada, gerek basında yer alan bazı değerlendirmeleri, gerekse Komisyon’un çeşitli yetkilileri tarafından yapılan açıklamaları daha çok, Türkiye’nin bazı konulardaki tutumunu yönlendirmeye yönelik gayretler olarak görmek lâzımdır. Bunlara çok önem atfetmemek lâzımdır. Ama Türkiye olarak bizim iddiamız, Türkiye’nin Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni büyük ölçüde yerine getirmiş olduğudur. Eğer 1997 Lüksemburg Zirvesi’nde bugün üyelikleri karara bağlanacak olan ülkeler ile üyelik müzakerelerinin başlaması için karar verilirken, onların bu kriterleri yerine getirdiği düzeyle karşılaştırılırsa, Türkiye’ye müzakere tarihi verilmemesi için haklı hiçbir neden, haklı hiçbir gerekçe söz konusu değildir. AB bunu baskı olarak görebilir. Ama bu Türkiye’nin meşru hakkıdır."

Kıbrıs, siyasi durumu dışında AB’ne ilk üye olabileceklerin başında geliyor. Kıbrıs konusunda da spekülatif haberler dolaşıyor. Peki Mesut Yılmaz bu konuda ne düşünüyor?

"Temaslarımızda bu konuyu ele almadık. Sadece Kıbrıs sorununun bir çözüme kavuşmasının, genişleme dalgasında Kıbrıs’ın Türkiye’yi rahatsız etmeyecek bir formül ile çözüme bağlanmasının önemini vurguladık. Türkiye’nin, üyeliği ile, Kıbrıs’ın üyeliği arasında doğrudan olmasa da, dolaylı bir bağın varlığı gerçektir. Kıbrıs’ın AB’ne üyeliğinin hem bölgede, hem de Türkiye-AB ilişkilerinde yaratacağı olumsuz sonuçlara, AB’nin dikkatini çekmektir. AB’nin zaman içinde bu konuda ortaya çıkabilecek olumsuzlukların bilincine vardığı anlaşılıyor. Hiç olmazsa, bazı ülkelerin gerekli hassasiyete ulaştıkları anlaşılıyor. Sanıyorum bu genişleme zirvesinde AB’nin en fazla üzerinde duracağı, en fazla dikkat göstereceği konu Kıbrıs’ın üyeliği konusu olacaktır."

Mesut Yılmaz, Irak konusunun Javier Solana ile yaptığı görüşmede gündeme gelmediğini söyledi. Sadece şu açıklamayı yapmakla yetindi:

"Sayın Solana da Irak meselesinin bu kadar öne çıktığı bir konjonktürde Türkiye’nin AB açısından vazgeçilmez bir ülke olduğunu vurguladı. Kopenhag’da alınacak karar ne olursa olsun, Türkiye’nin AB entegrasyonunun geri dönülmez bir süreç olduğunu vurguladı."

Brüksel kaynaklı olumsuz haberlerin İstanbul Borsası’nı olumsuz etkilediği bildiriliyor. Mesut Yılmaz, Brüksel’den bu kez Türkiye’ye yönelik yaptığı uyarısında, Kasım ayı sonuna kadar hiçbir habere inanılmamasını tavsiye etti:

"Zirve’ye ilişkin değerlendirmeleri bugünden yapmak bence erkendir. Ve bizi yanlışa sürükler. Şu aşamada önceliğimiz ilerleme raporunun gerçekleri yansıtan bir rapor olmasını sağlamaktır. Bu yönde biz gerekli çabayı gösteriyoruz. Kopenhag’da çıkacak sonucu da Türkiye gayet tabi kendisi açısından gerektiği gibi değerlendirecektir. Ama bu süreç tamamlanmadan, bu sürecin her etabında gerekli olan adımlar atılmadan bugünden varsayımlar üzerine konuşmak yanlış olur, önümüzdeki dönemde atacağımız adımlar konusunda bizi zora sokar."

İyi hoş da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Fener Rum Ortodoks Patrik’i Bartholomeos da Türkiye’ye tarih verilmeyeceğini bir izlenim olarak açıklarsa ne olacak? İnanmamak mı gerekecek ?

"Herhangi bir ifade de bulunmuş ise, bu yanlıştır. Türkiye’de yaşayan, Türkiye’nin koşullarını bilen bir insan atılan adımın da önemini takdir etmek durumundadır."

AB üyeliğine gönül vermişlerin işi son derece zor. Ama işi en zor olan taraf şu anda Avrupa Birliği. İrlanda’da 19 Ekim'de yapılacak referandumdan genişleme aleyhinde bir sonuç çıkması için dua edenler olduğunu söylemek kesinlikle abartı olmayacak. Hem genişlemeye karar verenler hem de Helsinki’de Türkiye’ye üyelik perspektifi açanlar pişmanlar ve bir Türk atasözünde belirtildiği gibi pişmiş aşa soğuk su katmak için fırsat kolluyorlar.

XS
SM
MD
LG