New York Times H.D.S. Greenway’in Kıbrıs sorunuyla ilgili bir
makalesine yer veriyor. Greenway, adadaki iki tarafın da kendi
yanlışlarını görmezden gelerek karşı tarafı suçladığını yazıyor:
“Psikiyatrist
Vamık Volkan, tıpkı bireyler gibi ulusların da kendi hatalarını göz
ardı ederek kendilerin yapılan yanlışları öne çıkartmasına ‘seçilmiş
travma’ adını veriyor. Kıbrıs’ta da Rum ve Türk liderler bir uzlaşma
çabasını sürdürse de, resmi propaganda söylemleri, tarafların nasıl bir
seçilmiş travma içinde olduğunu gösteriyor. Kendisi de Kıbrıslı olan
Vamık Volkan, Rum çoğunluğun sadece Türklerin işgalinden kaynaklanan
sorunları konuşmak istediğini, buna karşı Türk azınlığın da Türkiye’nin
müdahalesinden önce Rumlar tarafından nasıl kuşatılarak ölüme mahkûm
edildiği konusunu öne çıkarttığını yazıyor. Buna rağmen Avrupa
Birliği’nin cazibesi sayesinde hem Kuzey Kıbrıs hem de Türkiye için bir
umut var. Eğer Ermenistan, kendi geçmişine rağmen Türkiye ile
uzlaşabiliyorsa, Kıbrıs’ta niçin bir çözüm bulunamasın?"
USA Today
bütçe açığının rekor düzeye ulaşmasından her iki partinin de sorumlu
olduğunu savunuyor. Demokratları zor kararlardan kaçınmakla suçlayan
gazete, Cumhuriyetçileri de inandırıcı bulmuyor:
“1990’da, dönemin
Cumhuriyetçi Partili Başkanı George Bush, bütçe zirvesinde varılan
uzlaşmayı onaylamıştı. 1993’de Demokrat Başkan Bill Clinton, kendi
koltuğunu riske atarak bütçe açığını azaltacak radikal kararlar
almıştı. Siyasi açıdan cesaret gerektiren bu adımlar, 1998 ile 2001
arasında bütçe dengesinin sağlanmasında önemli bir rol oynamıştı. Şimdi
her iki parti de benzer bir yaklaşım sergilemeli ve sorunun özveri
yapılmadan çözülebileceği yanılsamasından vazgeçmelidir. Aksi takdirde
Amerika, enflasyon, yüksek faiz ve borç krizi ile karşı karşıya
kalacaktır. Şimdi asıl mesele ilk adımı hangi partinin atacağıdır.”
Washington
Post gazetesi bugünkü bütçe açığını 2. Dünya Savaşı dönemiyle
karşılaştırıyor. Savaş sonrasında Amerikan ekonomisinin büyüdüğünü
hatırlatan gazete, bugünkü durumun daha vahim olduğunu savunuyor:
“2.
Dünya Savaşındaki bütçe açığının en büyük nedeni, federal harcamaların
yüzde 90’ını oluşturan askeri giderlerdi. Bugün ise federal giderlerin
büyük bir kısmını zorunlu harcamalar oluşturuyor. Ayrıca hükümet 2.
Dünya Savaşı dönemindeki borçlanmanın büyük bir kısmını iç kaynaklardan
sağlamıştı. Bugün ise 7 buçuk trilyon doları bulan borçların neredeyse
yarısı yabancılardan alınmış durumda. Dolayısıyla zaten yeterince zor
olan bütçe açığını azaltma sorununun bir de uluslararası boyutu var.
Enflasyon, uluslararası düzeyde dolardan hızlı bir kaçışı ve faiz
oranlarında hızlı bir yükselişi de beraberinde getirebilir.”
Los
Angeles Times Obama yönetiminin Sudan’a ilişkin yeni politikasını ödül
ve ceza stratejisi olarak tanımlıyor. Gazete, bu politikanın Obama’nın
genel dış politikasıyla uyumlu olduğunu vurguluyor:
“Obama,
nükleer silahlanma konusunda Kuzey Kore ve İran’a doğrudan diyalog
çağrısında bulundu. Tibet’in sürgündeki lideri Dalay Lama ile Beyaz
Saray’da görüşmeden önce Çinli yöneticilerle bir araya gelmek
istediğini açıkladı. Yönetim şimdi de, Darfur bölgesindeki savaş
suçları nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Sudan
devlet başkanı Ömer Beşir ile barış ortağı olmaya çalışıyor. Biz,
Amerika’nın hedeflerin ulaşabilmesi açısından dışlama politikası yerine
müzakere yönteminin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Obama’nın bu
politikası henüz somut sonuçlar doğurmasa da, bu anlayışa zaman
tanınması gerektiğine inanıyoruz.”