Avrupa Parlamentosu’nda yapılan seçimle başkanlık koltuğuna hristiyan demokrat Alman parlamanter Hans Gert Pöttering oturdu. 2009’daki seçimlere kadar görev yapacak olan Pöttering’in seçilmesinde Avrupa Parlamentosu’nun en geniş siyasi kanadını oluşturan hristiyan demokratlarla, ikinci büyük grup konumundaki sosyalistler arasında varılan centilmenlik anlaşması etkili oldu.
Avrupa Parlamentosu’nun en deneyimli üyelerinden biri olan Pöttering, 1979’dan bu yana görev yapıyor. Son iki dönemdir hristiyan demokrat grubun liderliğini yürüten Pöttering, yapılan oylamada 689 geçerli oydan 450’sini alarak Avrupa Parlamentosu’nun 26. başkanı oldu. Diğer adaylar ise Pöttering’in oldukça gerisinde kaldılar. Oylamada Yeşiller Grubu Eş Başkanı Monica Frassoni 145, Birleşik Sol Grup Başkanı Francis Wurtz 48, bağımsızlardan Jans Peter Bonde ise 46 oy aldı.
Pöttering’in Türkiye açısından en dikkat çeken yönünü tam üyelik fikrine karşı olması ve imtiyazlı ortaklık fikrinin en hararetli savunucuları arasında yer alması oluşturuyor. Pöttering, Türkiye konusunda benzer görüşlere sahip olan Almanya Başbakanı Angela Merkel’e yakınlığıyla da tanınıyor. Pöttering’in başkanlık görevi süresince Türkiye konusundaki görüşlerini korusa da daha yuvarlak hatlı bir söylem benimsemesi bekleniyor. Pöttering, Türkiye’nin tam üye olmasına karşı çıksa da Ankara’yla ciddi sorun yaşanmasını istemeyen bir yaklaşım sergiliyor.
Başkanlığa seçildikten sonra bir basın toplantısı düzenleyen Pöttering, görev süresi boyunca, “Avrupa anayasasının onaylanması”, “kültürlerarası diyalog” ve “Avrupa Birliği entegrasyonu” konularına öncelik vereceğini söyledi.
Bu seçimle, Almanya’nın Avrupa Parlamentosu’ndaki ağırlığı da farklı bir boyut kazandı. Pöttering’in başkan seçilmesi, ikinci büyük grup olan sosyalistlerin liderinin ve Dışişleri Komitesi Başkanı’nın Alman olması, Berlin’in sadece sayısal anlamda değil kilit pozisyonlar açısından da ağırlığını artırdığını göstermesi açısından önem taşıyor.