Washington Times muhabiri Andrew Borowiec, Kıbrıs’ta Türk tarafının 1974 Barış Harekatından sonra mülklerini terk etmek zorunda kalan Rumlara tazminat ödemeyi kabul etmesinin Rum tarafında büyük tartışmalara yol açtığını yazıyor. Habere göre, bazı Rum politikacılar, tazminat önerisinin kabul edilmesi durumunda KKTC’nin tanınmasına giden yolun açılacağından endişe ediyor:
"Son 32 yıldır, Rum politikasının temeli bütün mültecilerin koşulsuz olarak evlerine geri dönme hakkına dayanıyordu. Rum yönetimi sözcüsü Christodoulos Pashiardis, Türk tarafının girişimini 'Rum mallarını gasp etmeyi sürdürme suçundan kurtulmaya yönelik bir hile' olarak tanımladı. Bu tepki, sürecin Kıbrıs’taki şüphe ve düşmanlık atmosferini yumuşatacağı beklentisinde olan bazı diplomatların umutlarını da kırdı."
Christian Science Monitor, Türkiye’deki mültecilerin durumuyla ilgili bir habere yer veriyor. Nancy Knudsen imzalı haberde, Afrika, İran ve Irak gibi ülkelerden Türkiye’ye gelen kaçak göçmenlerin yaşadıkları zorluklar anlatılıyor ve bu kişilere Kilise'nin destek verdiği vurgulanıyor:
"Avrupa Birliği, Türkiye’ye üyelik için karmaşık ve çelişkili koşullar öne sürüyor. Avrupa, bir yandan Türkiye’nin insan hakları alanında düzeltmeler yapmasını ve iltica isteyenlere insanca davranmasını istiyor, bir yandan da kaçak göçmenlerin Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçişini engellemesini talep ediyor. Türkiye açısından durumu daha da zorlaştıran bir başka nokta ise, Avrupa’nın ve diğer Batılı ülkelerin son beş yıldır mültecilere karşı içine girilmez bir kale anlayışını benimsemesi."
New York Times, Kuzey Kore’nin uzun menzilli füze denemesinde bulunmasını önlemek için Washington’da bazı tepkisel düşüncelerin gündeme geldiğini belirtiyor ancak en doğru yolun Pyongyang’la doğrudan görüşmelere başlamak olduğunu savunuyor. Gazete, Amerika’nın şu aşamada sert bir tepki göstermesinin daha olumsuz sonuçlara yol açacağı görüşüne yer veriyor:
"Washington iki önemli hedefi gözetmelidir. İlk olarak Kuzey Kore’yi nükleer silah üretiminden ve uzun menzilli füze programından vazgeçirmeyi amaçlamalıdır. İkinci olarak ise, hem Pyongyang’ın taktiklerinin hem de Amerika’nın göstereceği tepkilerin, Kuzeydoğu Asya’da bir nükleer silahlanma yarışına yol açmasına izin vermemelidir. Eğer Washington bu krizi yönetmekte hata yaparsa, Japonya ve Çin arasında artacak gerginliğin bölge açısından çok daha vahim sonuçları olabilir."
Boston Globe, Bush yönetiminin Hindistan’la stratejik ortaklık anlayışı çerçevesinde bu ülkenin nükleer güç olarak kabul etmesini nükleer silahsızlanma anlaşmasına darbe vuran bir gelişme olarak yorumluyor. Hindistan’a nükleer malzeme satışını içeren bir yasal düzenlemenin Kongre gündemine geldiğini hatırlatan gazete, Kongre üyelerinin bu yasayı onaylamadan önce Hindistan’ın yeni nükleer silahlar üretmesini önleyecek önlemler almasını istiyor.
"Yeni nükleer deneme olmadan, yeni nükleer silah da olmaz. Hindistan, 1998 yılında gerçekleştirdiği beş yeraltı denemesinden sonra, yeni deneme yapmayı düşünmediğini açıkladığından dolayı, bu konuda sorun çıkmaması gerekir. Asya’da nükleer silahlanma yarışının önüne de böyle geçilebilir. Demokratik Hindistan’la stratejik ortaklık herkesin arzusudur. Ancak Hindistan, nükleer silahların yayılmasını desteklemeyen bir ortak olmalıdır."