Erişilebilirlik

Washington'da Türk Kadınları Paneli


Georgetown Üniversitesi Uluslararası Göçmenlik Araştırmaları Enstitüsü, Akdeniz’in doğusundaki anlaşmazlıkları eğitim ve diyalogla çözmeye çalışan HASNA adlı sivil toplum kuruluşuyla ortak çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalar çerçevesinde, başkent Washington’da geçtiğimiz günlerde bir panel düzenlendi. Panelde, Avrupa’da yaşayan Türk göçmen kadınlarının ve Türkiye’deki mevsimlik işçilerin durumu konu alındı.

Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların çalışmalarını incelemek için Amerika’ya gelen Ankara Üniversitesi tarım politikaları uzmanı Doktor Bülent Gülçubuk, kırsal kalkınma ve kalkınma ekonomisi konularında araştırma yapıyor. Panele katılan Doktor Gülçubuk, Türkiye’de mevsimlik işçilerin durumunu ele alan ve 3 yıldan uzun süren araştırmasını şöyle anlattı:

"Tübitak, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Tarım İş Sendikası tarafından desteklendi. Türkiye’de 9 il, 30’a yakın ilçede yürütüldü. 1236 kadınla, aynı zamanda 60’a yakın tarım aracısıyla, yani bu işçileri işverenle tanıştıran, buluşturan kişilerle görüştük. Bu araştırmanın en ilginç sonucu, biz Türkiye’de bu kadar çok mevsimlik tarım işçisi olduğunu bilmiyorduk. Şu anda, resmi kayıtlı olarak bunlarla ilgili herhangi bir bilgi de yok. Bizim tahminlerimize göre, 1 – 1.5 milyon civarında Türkiye’de böyle çalışanlar var. Bunlar yılın 6 – 7 ayını mevsimlik olarak bulundukları yerleşimlerin dışında başka bölgelere giderek; pamuk, fındık, çay ve şeker pancarı tarımında çalışarak geçiriyorlar. Gittikleri yerlerde de su, elektrik, kanalizasyon, sağlık hizmetleri gibi hizmetlerden yoksunlar. Aldıkları ücret de çok çok az. Bir de, uluslar arası tarım politikası Türkiye tarımını etkiledikçe, bu tarımsal ürün fiyatlarına yansıyor, bu da tarım işçilerinin ücretinin daha da azalmasına neden oluyor. Ayrıca tarım işçileri ailecek geliyorlar. En büyük sorun çocuklarının eğitimiyle ilgili. Çünkü çocuklar, okul bitmeden gitmek zorundalar, okullar açıldıktan sonra dönmek zorundalar. Bu yüzden, çocukların yüzde 40’a yakını, ilkokulu bile bitirmeden, zorunlu olarak tarım işçiliğinde çalışmak zorundalar. Fakat bu işte en çok yorulanlar kadınlar. Kadın, bir yandan tarımda çalışmak zorunda, bir yandan da ev içindeki görevini yapmak zorunda. Bizim konuştuğumuz kadınların yarısından çoğunun en büyük dileği bir an önce bu tarım işçiliğinden kurtulmaktı."

Gülçubuk, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Karadeniz’de çay tarımı için Rusya ve Ukrayna gibi ülkelerden tarım işçileri geldiğini ve bu kişilerin, Türk işçilerin aldığından çok daha düşük ücrete çalışmasının, iş gücünde huzursuzluk yarattığını anlatıyor. Gülçubuk, araştırmaları sırasında en başta zaman sorunuyla karşı karşıya kaldıklarını söylüyor.

" Bu işçiler gündüzleri çalıştığı için, onlarla görüşmeye gittiğinizde her dakika her saat ücret kaybı demektir. Biz bu yüzden bu işçilerle akşam saatlerinde çalışmak zorunda kaldık, ve onların ne şekilde yaşadıklarını da gördük. Bir diğeri, işverenler bazen özellikle sendikal örgütlenme, çalışma koşulları ve saatler konusundaki sorular karşısında pek memnun olmadıkları için bizim işçilerle görüşmemize bazen müdahale etmek istediler. Ayrıca, bu işçiler çok dağınık bir şekilde çalıştıkları için, çok farklı bölgelere gitmek zorunda kaldık. Araştırma bu yüzden uzun sürdü... "

Georgetown Üniversitesi Uluslararası Göçmenlik Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışan Doktor Şebnem Akçapar, panelde, Türkiye’nin kırsal kesimlerinden Batı Avrupa’ya göç eden kadınların durumunu ve uyum sürecini anlattı. Akçapar, Avrupa’daki Türklerle Amerika’daki Türkler arasındaki en büyük farkın eğitim ve göç nedeni olduğunu söylüyor.

" Buraya gelen göçmenler, Türk Amerikalılar diyeyim, önce göçmen olmaya karar vererek gelmemişler. Amaçları farklı, buraya eğitim amacıyla gelmişler. Çoğu da Türkiye’ye dönmek istiyormuş ve nitekim dönmüş de... Fakat 1970’lerde Türkiye’de yapamadığını, yapamayacağını anlayınca, tekrar buraya gelenler olmuş. Bunlar aslında azımsanmayacak kadar çok ölçüde. İkinci neden, eğitim. Bu insanların çoğu zaten çok eğitimliler. Master, doktora yapmışlar, ya da çok profesyoneller... Ama halbuki Batı Avrupa’ya işçi olarak gidenler bu durumda değiller. Bir de en büyük farklılık şundan kaynaklanıyor: İçlerinde yaşadıkları toplumun onlara bakış açısı... Yani içinde yaşadıkları toplum, onları ne kadar kolları açık karşılıyorsa, göçmenler de o kadar çabuk alışıyorlar aslında. Yani Avrupa’nın belki biraz dışlayıcı politikaları, çünkü insanlar sonuçta geçici olarak kabul ediliyordu, biraz da göçmenlerimizi hep Türkiye’ye yakın bir şekilde durmak zoruna itti, diye düşünüyorum. "

Avrupa’da, Türk kadın derneklerinde çalışan Akçapar, bu ülkelerdeki kadınların başta, çocuk eğitimi konusunda sorun yaşadığını söylüyor:

" Özellikle Batı Avrupa’da yaşayan göçmen aileleri için eğitim, büyük bir sorun. Sonderschule denilen, zihinsel geriliği olan çocukların gönderildiği okullara gitmek durumunda kalıyordu birçok çocuk. Halbuki bu çocukların büyük bir kısmı, anaokuluna gitmedikleri için, yabancı dili iyi öğrenemeyip, ilkokulda başarısız olan çocuklardı. Dolayısıyla anneler çocuklarına yardımcı olmaya başladığında, ve Türkçe yapıyorlardı bunu, çocuklarda da kendine güven geldi. Anadilimizi kaybetmemize gerek yok. Eğer bir şeyi Türkçe yapıyorsa, aslında yabancı dili de öğrenmesi o kadar kolay olacak."

Türkiye’de Anne Çocuk Eğitim Vakfı tarafından başlatılan ve Almanya’daki göçmen kadınlara göre değiştirilen bir program sayesinde Akçapar, bu konuda ilerleme sağlandığını anlatıyor.

Avrupa’da yaşayan birçok Türk gencinin, göçmen oldukları için iyi bir iş bulamayacaklarına inandığını kaydeden Akçapar, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik müzakerelerine hazırlandığı bir dönemde, Avrupa’da yaşayan Türklerin kötü örnek oluşturduğu görüşünün yanlış olduğunu savunuyor:

" Tamam belki çok entegre olamamış bir kesim de var ama, çok entegre olmuş, en azından yerel siyasetin çok içinde olmuş, çok başarılı, ve çok vasıflı insanlar da yaşıyor, Batı Avrupa’da. Ve Entegrasyon iki yönlü bir süreç. Yani sadece bir tarafın sürekli vermesini, öteki tarafın almasını bekleyemezsiniz. Eğer çok kültürlü bir toplumda yaşadığımızı iddia ediyorsak, ki bence göç olgusu gittikçe artacak, zaten bu göçe ya da ‘yabancı’ya, yabancı dile, farklı kültürlere açık olmamız lazım. Ama Avrupalıların da biraz bunu kendilerine sorması lazım belki de, biz ne kadar açığız diye. Entegrasyon konusunda hükümetlerin çıkardığı projeler, listeler var, en azından ama bunların bir an önce uygulamaya konması gerekiyor. "

11 Eylül’den sonra Avrupa’da Müslümanlara karşı önyargının arttığını belirten Akçapar, Avrupa’ya yerleşen kırsal kesimden bazı Türk kadınlarının sosyal baskı nedeniyle başını kapadığını ve daha muhafazakar giyinmeye başladığını söylüyor.

Şebnem Akçapar, Avrupa’daki göçmenlerin bazılarının, hala göç ettikleri yılların din ve kültürünü yaşadıkları için, bulundukları ülkeye uyum sağlamakta zorlandığını savunuyor.

XS
SM
MD
LG