Erişilebilirlik

14 Mart Amerikan Basınından Özetler


Washington Times gazetesinde, Güvenlik Politikası Merkezi adlı düşünce kuruluşunun Başkanı Frank Gaffney’in bir yazısı dikkat çekiyor.

Yazıda, “Müslüman ülkeler, laik, hoşgörülü ve şeffaf bir yönetim tarzı kurabilir mi?” sorusu soruluyor. Atatürk’ün kurduğu laik ve modern Türkiye’nin bu konuda önemli bir örnek oluşturduğunu kaydeden yazar, bu nedenle şeriatçıların uzun süredir Atatürkçü anlayışı yıkarak hilafeti yeniden canlandırmayı amaçladığını ileri sürüyor. Gaffney, yazısında, Türk ordusunun laikliğin güvencesi olduğunu belirtiyor ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa Birliği kartını öne sürerek, bunu etkisiz kılmaya çalıştığını öne sürüyor. Yazı şöyle devam ediyor:

"Oynadığı kumarda sağladığı başarıdan güç alan Erdoğan, şimdi de ülkenin en saygın generallerinden biri olan ve bu yaz Genelkurmay Başkanı olması beklenen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ı hedef aldı. Neyse ki, Erdoğan’ın Türk demokrasisine yönelik saldırılarının etkisi, vatandaşları tarafından giderek daha net biçimde algılanıyor ve muhalefet yükseliyor. Avrupa Birliği de, Türk ordusunun İslamcıları önleme çabasının değil, şeriatçıların davranışlarının Türkiye’nin üyeliğini engelleyeceğini açıkça belirtmelidir."

New York Times gazetesi, eski Yugoslavya devlet başkanı Slobodan Miloseviç’in hücresinde ölerek, adaleti engelleme çabasında başarılı olduğu görüşüne yer veriyor. Miloseviç’in resmen mahkum edilmeden ölmesiyle, Sırpların gözünde bir kahraman konumuna yükseldiğini yazan gazete, kurbanlarının da adaletin tam olarak tecelli etmemesinden rahatsızlık duyduğunu yazıyor:

"Lahey’deki mahkeme çok yavaş işliyor ve çok masraflı. Şu ana kadar 161 kişi hakkında dava açıldı, sadece 32’si mahkum edildi. Mahkemenin, Sırpların aklını başına getirmeye yarayıp yaramadığı da tartışmalı bir konu. Miloseviç’in ölümü nedeniyle, insanlığa karşı suç işleyenlerin ceza almadan kurtulacağı düşüncesinin egemen olmaması büyük bir önem taşıyor. Yine de, Miloseviç’in iktidarda veya konforlu bir sürgün hayatında değil de, hücresinde ölmüş olması adaletin bir göstergesidir."

Washington Post, Yugoslavya’daki iç savaş, etnik temizlik ve bölünmeden Miloseviç’in sorumlu olduğunu yazıyor ve Güney Afrika’da Nelson Mandela’nın, Sovyetler Birliği’nde de Mihail Gorbaçov’un izledikleri politikalarla benzer bir felaketi önlediğini hatırlatıyor. Miloseviç’in dört yıldır süren yargılanması boyunca sürekli olarak mahkemeyi geciktirmeye çalıştığını kaydeden gazete, Sırp liderin mahkum edilmeden ölmesiyle son bir zafer kazandığını belirtiyor.

"Miloseviç’in bu zaferi, tıpkı savaş alanındaki zaferleri gibi taktik ve geçici bir zaferdir. Uzun vadede, Sırplar ve Avrupalılar Miloseviç’i 20. yüzyılda bütün kıtayı mahveden iktidar düşkünü son milliyetçi olarak hatırlayacaktır. Bu, ne kadar çabuk fark edilirse, Sırpların kendini toparlaması da o kadar çabuk olacaktır."

USA Today de, “suçluluğu kanıtlanıncaya kadar herkes masumdur” ilkesini hatırlatıyor ve Balkan Kasabı olarak tanımladığı Miloseviç’in sonsuza kadar masum mu sayılacağı sorusunu gündeme getiriyor. Yapılan yorumda, özellikle Sırpların bu soruya vereceği cevabın kendi gelecekleri açısından büyük önem taşıdığı vurgulanıyor.

"Miloseviç hakkında verilecek bir mahkumiyet kararı, Sırpların 90’lı yıllarda üç savaş başlatan bu adamla bağlarını kopartmasına yardımcı olabilirdi. Ancak Miloseviç’in ölümü, bunun tam tersi bir durumun doğması tehlikesini de beraberinde getirdi. Sırpların önünde iki tercih var: ya geçmişe takılıp kalacaklar veya geleceğe bakacaklar. Başarılı olmak için Miloseviç’in sadece cesedini değil, milliyetçi ideolojisini de gömmeleri gerekiyor."

XS
SM
MD
LG