Erişilebilirlik

'<i>Avrupa'nın Hasta Adamı</i> Bir Türk Dostu Tarafından Yazılmıştır'


ABD'nin önde gelen gazetelerinden, günlük 2 milyon tiraja sahip, “The Wall Street Journal” 16 Şubat tarihli başyazısında Türkiye için “Yine Avrupa’nın Hasta Adamı” ifadesini kullanmıştı.

Gazetenin editörlerinden Robert Pollock’un imzasıyla yayınlanan makalede ABD-Türkiye ilişkilerinin geleneksel sol ideolojiyle postmodern İslami görüşleri birleştiren AKP'nin iktidara gelmesiyle sarsılmaya başladığı belirtiliyordu.

Robert Pollock, yazısında AKP hükümetinin Türk-Amerikan ilişkilerine önem verdiğini göstermek için, Türk basınında çıkan Amerika’yla ilgili komplo teorilerini ve yalanlarını durdurmak, Türk kamuoyunun Amerika’yla ilgili önyargılarını değiştirmek zorunda olduğunu vurgulamıştı. Aksi takdirde Türkiye’nin kendisini Amerika'da dostsuz, Avrupa'da dışlanmış bulanacağını belirten Pollock, bunlardan dolayı da Türkiye’nin ikinci sınıf, dar görüşlü, paranoyak ve marjinal bir ülke olacağını ifade etmişti.

Pollock’un makalesi hem Türkiye’de hem de Amerika’daki Türkler arasında sert eleştirilere yol açtı. Ancak bir taraftan da son yirmi yıldır Türkiye aleyhine bir haberin çıkmadığı Wall Street Journal’da (WSJ) böyle bir yorum yayınlanması “acaba Robert Pollock’un makalesi Washington’dan gelen bir mesaj mı?” şeklinde yorumlara sebep oldu.

Robert Pollock New York muhabirimiz Elif Özmenek’in sorularını yanıtladı:

Elif Özmenek (EÖ): Wall Street Journal’da “Tekrar Avrupa’nın Hasta Adamı” başlıklı yazınız Türkiye’de büyük tartışmalara yol açtı. Yazıyı yazarken bunun olmasını bekliyor muydunuz?

Robert Pollock (RP): “Böyle olmasını umuyordum. Ben kendimi Türk-Amerikan ilişkilerinin savunucusu olarak görüyorum. Türk kamuoyunun görüşlerinin gittiği yönü gördükçe de çok endişeleniyorum. Bu yazıdan sonra benim gibi Türk-Amerikan ilişkilerine değer veren Türklerin, seslerini yükseltme gereği duyacağını umuyordum. Çünkü ben Türk-Amerikan ilişkilerine değer veren Türklerin çoğunlukta olduğunu düşünüyorum ve bu makalenin onların elini kuvvetlendireceğini umuyordum.”

EÖ: WSJ’da son yirmi yıldır Türkiye aleyhine bir haberin çıkmadığını biliyoruz. Her zaman Türkiye’ye destek veren böylesine etkin bir gazetede bu tür sert eleştiriler içeren bir yazının çıkması “acaba bu Washington’dan gelen bir mesaj mı?” diye algılandı. Yazdıklarınız üst düzey Amerikalı yetkililerin görüşlerini yansıtıyor mu?

RP: Evet bu makale Washington’un Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği açısından kaygılarını yansıtıyor. Çünkü Amerikalı yetkililer, Türkiye’de Amerika’nın alehinde çok çirkin şeylerin hatta çoğu zaman yalanların söylendiğinin ve Türk hükümetinden kimsenin bu yalanlara cevap vermediğinin farkında. Tabi bu bağlamda Amerikan hükümetinin görüşlerini yansıtıyor. Ancak yazıyı yazmamı Washington birileri mi istedi diye soruyorsanız, bu sorunun cevabı, hayır.

EÖ: Yazınızda Amerika Savunma Bakanlığı (Pentagon) Müsteşarı Douglas Feith’in Türkiye ziyaretinden bahsederken Türkiye’deki basının ve siyasetçilerin tutumunu "zehirli" atmosfer diye tanımlıyorsunuz. Bu yazınız Feith’in gezisinin sonucundaki resmi görüşü de yansıtıyor mu?

RP: Evet tabii yansıtıyor. Douglas Feith, kendisi de Türkiye’deyken Türk siyasetçilerinin Türk-Amerikan ilişkilerini medyada savunmaları ve bunu kamuoyuna da aktarmaları gerektiğini açıkça söyledi. Bazı söylenenler çok sorumsuzca, onun da ötesinde yanlış ve yalan hatta Nazi’lerin yazdıklarını aratmayacak ölçüde. Mesela Yeni Şafak gazetesi hayatımda gördüğüm en sorumsuz gazete. Dünyada ben başka böyle bir gazete görmedim.

EÖ: Amerika Türkiye’de demokrasiyi desteklediğini belirtiyor. Türk medyasında çıkan ve sizin tepkinize yol açan, Rum Patrikhanesi’nin ekümenik olma iddiası ve "Sekizinci gezegen tartışmaları" gibi tartışmaların yazılabilmesi bile demokrasinin Türkiye’de geliştiğini göstermiyor mu sizce?

RP: Hayır ben tam tersi olduğunu düşünüyorum. Siyasi, entellektüel, medya çevrelerinde kanıtı olmayan, kendi önyargılarını kamuoyuna empoze etmeye çalışan bir tutum sürdürmek demokrasiyi tehlikeye atan birşeydir. Böyle ortamların yaratıldığı ülkelerde siyasi liderler bu tür yalan haberlere hemen meydan okumak ve yalanlamak zorundadırlar.

EÖ: Mesela sizce ne yapılmalı?

RP: Birinci yol direkt olarak yanlış haberlerin yalanlanması olabilir. Yeni Şafak gibi “sabıkalı” gazeteler ise bence dışlanmalı. Beni yanlış anlamayın sansürlenmeli demiyorum, yine istediklerini yazabilmeli ancak bence dışlanmalılar. Siyasetçiler Yeni Şafak gibi gazeteler yayın politikalarını değiştirinceye kadar onlara röportaj vermemeliler.

EÖ: Yazınızda “Türkiye kolaylıkla sıradan ikinci sınıf bir ülke konumuna düşebilir” diyorsunuz. Türkiye’yle Amerika uzun zamandır, yaklaşık yarım yüzyıldır, stratejik müttefik. İlişkiler bir anda böylesine kötüleşebilir mi sizce?

RP: Kesinlikle. Bakın kimse kimyasal silah kullanan katil olarak anılmak istemez hele de bu haberler doğru değilse. Şu anda Türk-Amerikan ilişkileri çok kötü bir yerde. 50 yıldır Türkiye hakkında iyi düşünen insanlar artık Türkiye hakkında o kadar da iyi düşünmemeye başladı. Kanımca bu Türkiye için çok tehlikeli. Sadece Amerika’yla arasının bozulması açısından değil, Avrupa’yla ilişkilerin bozulması açısından da tehlikeli. Sorun, artan Amerikan aleyhtarlığı da değil. Kuzey Amerika’ya bir astroidin çarpacağı gerekçesiyle Amerika’nın Orta Doğu’yu kolonileştirmeye çalıştığını öne süren “Sekizinci gezegen tartışmaları" tam bir delilik. Avrupa Birliği paranoyak ve marjinal bir Türkiye’yi içine almaz.

EÖ: Siz kendinizi Türk-Amerikan ilişkilerinin savunucusu olarak tanımladınız. Ancak bu makalenizdeki tutumunuz Türkiye’ye karşı oldukça sert. Hatta çoğunluk sizi artık Türk dostu olarak da görmüyor büyük olasılıkla. Sizce Türk-Amerikan ilişkileri önemli mi yoksa makaledeki tutumunuz gibi inceldiği yerden kopsun diye mi düşünüyorsunuz?

RP: Bence Türk-Amerikan ilişkileri çok önemli. Türkiye dünyanın çok kritik bir bölgesinde, uzun zamandır iyi bir müttefiğimiz. Soğuk Savaş’tan sonra önemi azalmadı; tam tersine önemi her geçen gün artıyor. Ayrıca diğer Müslüman ülkelere demokratik bir ülke olarak da “parlayan bir örnek” teşkil ediyordu. O yüzden Başbakan Erdoğan’ın Irak’taki seçimlerin meşruiyetini sorgulayan dünyadaki nadir liderlerden birisi olması yakışık almayan birşeydir.

EÖ: Son olarak eklemek istediğiniz birşey var mı?

RP: Son olarak tekrar etmek istiyorum ki “Yine Avrupa’nın Hasta Adamı” başlıklı makale bir Türk dostu tarafından yazılmıştır. Amacı da Türk-Amerikan ilişkilerine değer veren Türklerin seslerini yükseltmesi için uygun ortamı yaratmaktır. Umarım bu amaca hizmet etmiştir.

XS
SM
MD
LG