Erişilebilirlik

'Mesele Yeşil Alan Değil, Laiklere Daha Fazla Alan'


 'Mesele Yeşil Alan Değil, Laiklere Daha Fazla Alan'
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:06:53 0:00
Çevresel kaygılarla başlayan Taksim Gezi Parkı gösterileri, polisin eylemcilere karşı şiddete başvurmasıyla Türkiye’de birçok kente yayıldı. Gösteriler, Başbakan Erdoğan’ın politikalarını protestolara dönüştü. Washington’daki Ulusal Savunma Üniversitesi öğretim üyesi Denise Natali, Türkiye’deki laik yaşam tarzını benimseyen kesimlerin, son dönemde dışlanmaktan rahatsızlık duyduğunu söylüyor:

“Bunu özellikle İstanbul’da görmek çok talihsizlik. Ama sürpriz de olmadı. Türk siyasetinin olduğu gibi Türk toplumunun da farklı kimlikleriyle, laiklik ve İslam’ı bir şekilde dengeye oturtan sistemin farklı unsurlarıyla temasımız var. Ama Başbakan Erdoğan’ın gerçekleri algılayış biçimi, laik kimliğin yükselmesine yol açtı. Türkiye’nin kimlik yapısının önemli parçası olan laik kesimin, artan bir şekilde dışlandığını görüyorsunuz. Ne demek istediğimi anlatayım: Kadınların çocuk yapmasını, kaç çocuk sahibi olacağını belirleyen, dini sivil toplumun ve eğitim kurumlarının içine sokan, rakıyı değil de ayranı milli içki yapan kararlar var. Ben içkiyi teşvik etmiyorum, ama Türkiye’de laik bir kimlik, eğitimli bir kesim var. Bu insanlar Başbakan’ın dediği gibi, ayyaş, çapulcu olmadıklarını söylüyor. Bu eğitimli grubun sabrı taştı. Çünkü Türkiye’nin değişen yapısı onları dışlıyor. Bu eylemler ne kadar devam eder, ne zaman kesilir, onlara yaşam alanı ve ödünler verilir mi, bilemem. Mesele bir ‘yeşil alan’ değil, mesele ‘laiklere alan’ bırakılması. İstikrarsızlıklar bölgesinde demokratikleşen bir Türkiye’de bu yapının zedelendiğini görmek üzücü. Bu zararı, bölge ülkeleriyle yaşanan istikrarsız ilişkilerde de görüyorsunuz.”

'Türk hükümetini Mübarek rejimiyle aynı kategoriye koyamayız'

Gezi Parkı eylemleri dış dünyada, ilk başta Ortadoğu’daki demokrasi yanlısı ayaklanmalarla karşılaştırılmıştı. Ama Denise Natali, Türkiye’deki protestoların Arap Baharı olaylarından farklı olduğunu söylüyor:

“Arap Baharı gösterileri otoriter yönetimlere karşıydı. Bazıları ekonomik nedenlerle yapıldı. Bazı göstericiler ekmek istiyordu ve baskıcı hükümetlere karşı tepkiliydi. Türk hükümetini Hüsnü Mübarek rejimiyle aynı kategoriye koyamayız. Ama Türkiye’de artan bir otoriterlik var. Gazeteciler için ortam hala tehlikeli. Türkler’in 1946’dan bu yana görmediği bir sisteme doğru değişime katlanıp katlanmayacağını bilemem. Sonuçta Arap Baharı gibi değil, ama göreceli olarak bir şeylerden yoksunluk söz konusu. Bu, Türk halkının kendi sistemlerinde algıladığı değişimle ilgili. Sonra Başbakan Erdoğan ve diğer yetkililerin ne tutum alacağı önemli. Göstericileri hala ‘ayyaş’ diye tanımlayıp geçiştirecekler mi, yoksa yeniden müzakere edip, geri adım atacak ve Türkiye için öneme sahip farklı bir kimliği dikkate alacaklar mı?”

'Barış süreci olumlu, Kürtler'in siyasi talepleri karşılanmalı'

Ortadoğu uzmanı Denise Natali Kürtler’le ilgili araştırmalarıyla tanınıyor. Türkiye’deki Barış Süreci’ni olumlu bir adım olarak değerlendiren Natali, bazı konularda kaygılı:

“Bence bu çok olumlu bir adım. Kendi içinde bir ilk. Ama bazı kaygılarım var, çünkü PKK bir siyasi çözüme varılıncaya kadar silah bırakmayacağını açıkladı. Bu durumda hükümetin atacağı adımlar, Kürtler’in ve PKK’nın belli taleplerini karşılamaya dayanıyor. PKK ve Kürtler’in taleplerini tam olarak bilmiyoruz. Bazıları Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasını istiyor. Diğerleri, demokratik özerklik, anayasa değişikliği istiyor. Bu siyasi talepler karşılanmazsa, barış süreci yeni bir ateşkesten öteye gitmez. Benim asıl kaygım, bu talepler karşılanmazsa, çatışma çıkması ve Türkiye’ye yayılması. Bir sonraki adım siyasi çözüm. Kürtler’in ne kadar bekleyeceğini bilmiyorum. Süreç iki yöne de ilerleyecek kadar dinamik.”

Tam anlamıyla toplumsal uzlaşma sağlanamamışken, hükümet atacağı adımları biliyor mu? Barış Süreci’nin ilerlemesi mümkün mü? Uzman şu yanıtı veriyor:

“Bundan emin değilim. Akil Adamlar var. Ama Türkiye’de çok dinamik unsurlar olduğu bir gerçek. Önümüzdeki yıl seçim yapılacak. Anayasa değişiklikleri hızla yapılıp halkoylamasına sunulmalı mı? Başkanlık sistemi olacaksa da, iktidar partisinin Meclis’te Barış ve Demokrasi Partisi’nin 30 oyuna ihtiyacı olacak. Bu durumda bu süreci yavaşlatıp siyasi talepleri mi karşılamalı? Bence bu bir zaman meselesi. Kürtler adım atılması için ne kadar bekleyebilir? Kaybedecekleri, tehlikeye atacakları bir şey var mı? Erdoğan ve partisi ne kadar ileri adım atıp önemli ödünler verecek? Sonra Türkiye’nin genel kamuoyu söz konusu. Türkiye’nin şu anda çok sayıda sorunu var. Uzlaşma sağlanması gereken çok taraf var. Olay Erdoğan ve PKK arasında değil, Türkiye’nin tüm siyasi kurumları ve süreçlerinin de bunu desteklemesi gerekiyor.”

'Ankara Bağdat'la da ilişkilerini geliştirmeli'

Ankara bir yandan kendi Kürt nüfusuyla yakınlaşmaya çalışırken, Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’yle ilişkilerini çoktan güvenceye aldı. Ancak Türkiye’nin Kürt yönetimiyle yürüttüğü petrol ticareti, merkezi Irak hükümetiyle ilişkilerinin bozulmasına yol açtı. Bu durum da Amerika’yı kaygılandırıyor:

“Geçmişte Türkiye, ‘Irak’ın toprak bütünlüğünü tehlikeye atıyor’ diye Amerika’yı uyarırdı ve Amerika da Türkiye’nin Irak’taki Kürt yönetimiyle gergin ilişkilerinden kaygı duyardı. Şimdi Amerika, Türkiye’nin Bölgesel Kürt Yönetimi’yle ‘fazla yakın’ olmasından kaygılı. Elbette bu kaygı, Ankara ile Erbil arasındaki ilişkilerin azalmasını amaçlamıyor. Ama bu ilişki, Bağdat’la ilişkiler pahasına kuruluyor. Buradaki fark, Ankara ve Bağdat arasında ilişkiler yeniden düzeldiğinde, Kürt yönetimini bu ilişkinin dışında tutulmaması. Onlar da önemli bir bölgesel oyuncu. Ankara ve Erbil arasındaki mevcut ilişki, şu anda Irak’ı dışlıyor ve toprak bütünlüğünü tehlikeye atıyor izlenimi veriyor. Ankara’nın Kürtler’i doğrudan muhatap alması, örneğin Irak Başbakanı Maliki’nin Diyarbakır’a gidip orada Kürtler’le anlaşma imzalamasına benziyor. Buradaki hassasiyeti anlayabilirsiniz. Bir devletin egemenliği söz konusu. Bu egemenliğe saygı duyulmazsa, iki ülke arasındaki karşılıklı güven de zedelenir. Yalnızca mesele Türkiye’nin Kürtler’le yapıcı ilişkisinin Irak’taki ayrılıkçı eğilimleri körüklemesi değil. Aynı şekilde Kürtler’i Bağdat’la müzakere yapmaktan da caydırıyor. Bölgesel Kürt Yönetimi Türkiye’ye dayandığını hissettiği sürece, Bağdat’la anlaşmak istemeyecektir.”

Ulusal Savunma Üniversitesi uzmanı Denise Natali’ye göre Türkiye’nin hem enerji ilişkilerini hem de bölgesel çıkarlarını güçlendirmesi, Amerika’nın da istediği bir şey. Ancak bunun en iyi yolu Ankara’nın Bağdat’la uzlaşmasından geçiyor. Irak Başbakanı Nuri el Maliki için de Türkiye önemli bir bölgesel müttefik olabilir. Ayrıca Washington, Ankara-Bağdat ilişkileri güçlenirken bu ikili ilişkilerin, Iraklı Kürtler’i dışlamasını da istemiyor.

STÜDYO VOA

Trump’a ‘sus payı davası’ öncesinde konuşma yasağı – 27 Mart
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG