Erişilebilirlik

Yüksekdağ: ‘HDP Tek Adam Siyasetine Karşı’


Yüksekdağ: ‘HDP Tek Adam Siyasetine Karşı’
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:03:21 0:00

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, 3 günlük Londra temaslarında Liberal Demokrat Parti Lordlar Kamarası Lideri Lord William Walace, İşçi Partisi Genel Sekreteri Ian McNicol ve İşçi Partisi milletvekillerinin yanısıra Parlamento İnsan Hakları Komitesi Koordinatörü Nichole Piche ile parlamentoda bir araya geldi.

Yüksekdağ, Türkiye Çalışmaları Merkezi, Kürt İlerleme Merkezi ve Sığınmacı İşçiler Kültürel Birliği'nin İngiltere Parlamentosu Avam Kamarası'nda düzenlenen ve İşçi Partisi milletvekili Joan Ryan ve Lordlar Kamarası üyesi Lord William Wallace'in başkanlığında yapılan konferansta konuştu. Yüksekdağ, konuşmasında Tahir Elçi cinayetinden, İŞİD’le mücadeleye, öz yönetimden, çözüm sürecine ve anayasal değişikliklere kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu.

Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin öldürülmesinden duydukları üzüntüyü dile getiren Yüksekdağ, siyasi iktidarın bu cinayetle ılımlı ve objektif mücadele yürüten ve bağımsız siyaset yapanlara yaşam alanı tanımayacağını kanıtladığını öne sürdü. Figen Yüksekdağ, konuşmasına şöyle devam etti:

"Tahir Elçi'nin siyasi iktidarın denetiminde öldürüldüğünü düşünüyoruz. Kısa bir süre önce siyasi iktidarın temsilcileri tarafından hedef gösterildi ve adeta hakkında bir linç kampanyası yürütüldü. Görüntüler ve tanıklar olayın basit bir kaza kurşunu olmadığını gösteriyor. Tahir Elçi, hedef gösterilerek, planlı bir şekilde katledildi. Bunun anlamı şu; Türkiye’de iktidar daha büyük ve tehlikeli bir savaşa girmeye hazırlanıyor. Kapsayıcı ve ılımlı siyasetçileri önünde bir engel olmaktan çıkarmak istiyor. Türkiye'de kimsenin başka bir taraf olmasına izin vermiyor, mutlaka kutuplaşmak zorunda bırakıyor. Tahir Elçi'nin de aslında ölüm nedeni bir Kürt olması ve bölgede Kürtler’in bir statü kazanma mücadelesine inanıyor olmasıydı."

Tek adam, tek parti siyasetine karşı HDP

Son 6 aylık süreçte Türkiye'de bir çok gelişme yaşandığını belirten Yüksekdağ, “7 Haziran seçimleri ile Türkiye'de dayatılmaya çalışılan tek adam ve tek parti siyasetine karşı halkların HDP çatısı altında birleştiğini” söyledi.

Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, HDP'nin Fırat'ın batısı ile doğusu arasında birbirinden koparılmaya çalışılmış bir halkın köprüsü olduğunu savundu.

Suriye'de Kürtler’in özgürlük mücadelesi verdiğini belirten Figen Yüksekdağ, ‘IŞİD bir cinayet şebekesidir’ diye konuştu.

Ortadoğu'da sınırlar değişiyor

Ortadoğu'da dört yıl önce başlayan süreçle birlikte özellikle son iki yılda, yüz yıl önce çizilen Ortadoğu sınırlarının değişmeye başladığını söyleyen Yüksekdağ şunları söyledi:

"Kobani düştü düşecek diye gün sayanlar, IŞİD'e, o cihatçı çetelere müdahale etmek için Kobani'nin düşmesini bekleyen o büyük koca koca devletler yanıldılar."

Kürtler kendi hikayelerini yazıyor

Figen Yüksekdağ, tarihte ilk defa Kürt halkı ve bölgede ezilen halkların büyük devletlerin senaryolarında oynama zorunluluğunun kalktığını, yazılan senaryo ve hikayelerin figüranları olmaktan çıktığını, kendi hikayelerini yazmaya başladıklarını savundu.

Türkiye siyasetinde barış, demokrasi, emek ve özgürlük güçlerinin 7 Haziran seçimleri ile büyük bir kazanım elde ettiğini, daha önce 20, 30 kişilik gruplar görenlerin 80 kişilik bir milletvekili grubu gördüklerini, bunun onlar için bir kabus olduğunu öne süren Yüksekdağ, bu kabusun etkisi ile kazanımları yok saymak için çok kapsamlı bir siyasi operasyonun, bir savaş operasyonunun düğmesine basıldığını iddia etti.

HDP halklar için iyi AKP için kötü bir şey yaptı

Türkiye'deki siyasi iktidarın bölgedeki halk ve demokrasi güçleri karşısında etkinliğini yitirdiğini, merkezi siyasette halk güçleri karşısında, HDP karşısında etkinliğinin zayıfladığı noktada HDP'nin halklar için iyi ama AKP için kötü bir şey yaptığını, Recep Tayyip Erdoğan'ın Başkan olmasına izin vermediğini söyledi.

Figen Yüksekdağ, 7 Haziran genel seçimleri öncesi HDP'nin Diyarbakır mitingine beş Haziran'da yapılan saldırıyla ilgili olarak faillerin IŞİD bağlantılı olduğunun söylendiğini, ancak hükümetin hiçbir şey yapmadığını öne sürdü:

IŞİD'i taşeron olarak kullandılar

"Türkiye'deki siyasi iktidar IŞİD'i Suriye'de PYD'ye ve Kürt güçlerine karşı taşeron olarak kullandı. Aynı IŞİD'i Türkiye sınırları içinde de HDP'ye karşı taşeron olarak kullandı. Yani sınırın iki yakasında da AKP saray hükümeti IŞİD'i halk güçlerine karşı taşeron ve tetikçi olarak kullandı. Bizler Diyarbakır katliamından sonra da Suruç katliamından sonra da bu iddiamızı çok net bir biçimde ortaya koyduk. O günden bu yana yaşanan her gelişme bizim söylediklerimizi doğruladı. Suruç katliamı AKP saray iktidarının amacına hizmet eden ve arkasındaki güçleri açığa çıkartmayarak soruşturma hakkında gizlilik kararı vererek sorumluların korunduğu bir dava oldu. Hala da aynı tutum devam ediyor. Ankara katliamı içinde aynı politikayı uyguluyorlar. "

Katliamlar yeni politikaların habercisi

Suruç katliamının aslında siyasi iktidarın daha sonra geliştirdiği siyasi çizginin habercisi olduğunu belirten Yüksekdağ Ankara katliamıyla aslında AKP hükümetinin Avrupa'ya mesaj verdiğini söyledi. Yüksekdağ, bu mesajın, “Kürt halkının geliştirdiği barış ve demokrasiye yaklaşma, yaklaştığın taktirde bombalanırsın, yanarsın” olduğunu savundu.

7 Haziran genel seçim sonuçlarının hükümet tarafından sayılmamasının Kürt halkının idari demokratik bir reform talep etmesine yani öz yönetim talebine neden olduğunu söyleyen Yüksekdağ, askeri operasyonların başlaması ile silahların devreye girdiğini, bunun sonucunda da bu sivil direnişin adeta bir iç savaşa dönüştürüldüğünü belirtti.

PYD Suriye'de istikrar güç

Yüksekdağ, Suriye ve Ortadoğu'daki yanlış politikaların bedelinin Paris'te ödendiğini belirterek konuşmasına şöyle devam etti:

"Türkiye'nin toplumsal ve siyasal dengesini sağlayan en önemli merkez İmralı’dır. Eğer müzakere olmazsa İmralı muhatap olmaktan çıkarsa Türkiye'deki tüm siyasal ve toplumsal dengeler bozulur. Rus uçağının düşürülmesi ve Suriye'ye dönük bir Türkiye müdahalesi Suriye'deki sorunu ve kaosu çözmez daha da derinleştirir. Suriye sorununun çözümü için yerel demokrasi güçlerinin desteklenmesini çok önemli buluyoruz. Mülteci sorunu, savaş ve IŞİD vahşetinin çözümlenmesi için Suriye'deki Kürt güçleri ve PYD uluslar arası toplum tarafından kararlı bir biçimde desteklenmelidir. Suriye istikrar ve demokrasi dışardan enjekte edilemez. PYD Suriye'nin içindeki istikrar gücüdür."

Çözümün muhatabı Öcalan

Yüksekdağ, çözüm süreci ile ilgili olarak tek muhatabın Öcalan olduğunu da savundu:
"PKK ve Kandil ve Öcalan’a bağlı. Esas olarak müzakere temel tarafı Kandil ve onu bağlayan tek lider Öcalan’dır. Şunu çok net söyleyebilirim; hükümet sorunu çözmek istiyorsa Öcalan’dan başka şansları yok. Kandil Öcalan'dan başkasını aracı olarak kabul etmez. Biz işin parlamento boyutunda muhatap olabiliriz sadece."

Basına darbe uygulanıyor

Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün tutuklanmasının ardından Maliye Bakanlığı Cumhuriyet gazetesinin 2010 yılına ait hesaplarını inceleme kararı aldı. Türkiye'de internet haber sitelerinin kapatılması basın yayın kurumlarına kayyum atamaları yapılması ve gazetecilerin gözaltına alınarak tutuklanması olaylarıyla ilgili olarak Figen Yüksekdağ, Amerika'nın Sesi'ne verdiği demeçte şu yorumda bulundu:

"Türkiye'de basın ve medya özgürlüğü, söz söyleme ve haber yapma özgürlüğü ipotek altına alınmış durumda. Sadece bir ipotek durumu değil elbette, kayyum atama ve haber kanallarını kapatma gibi yöntemlerle basın kuruluşları ipotek altına alınıyor ve çalışmaları engelleniyor ama bunun yanı sıra çok ciddi bir yargı baskısı da var. Yargı tek taraflı olarak AKP'ye muhalif olan ve Erdoğan'ı eleştiren basın kuruluşlarına cezai karar uyguluyor. Bilinçli ve sistematik olarak basının susturulması olayıdır başka bir açıklaması yok bunun. Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanması ve Cumhuriyet gazetesine yönelik son soruşturma müdahalesi bunun çok açık bir örneği.

AKP hükümetinin dayandığı hiçbir kriter, hiç bir kural yok. Bu, eleştiri özgürlüğünün ve objektif haber verme özgürlüğünün yasaklanması ve men edilmesi anlamına geliyor. Cumhurbaşkanını eleştirmek suç sayılıyor, onun kişilik haklarına hakaret etmek değil, Cumhurbaşkanlığı kurumuna saygısızlık yapmak değil, Cumhurbaşkanı ve AKP aleyhine haberleri yayınlamak bir suç olarak görülüyor. Kişiye göre suç tanımı yapılıyor evrensel basın özgürlüğü kurallarına göre değil kişi ve iktidarı korumak için bir suç tanımı yapılıyor.

Basın, en son doksanlı yıllarda bu kadar açık bir baskı altındaydı, bir de 80 darbesinde basın bu kadar susturulmuştu. Şimdi AKP döneminde üçüncü bir örnek yaşıyoruz. Bunu kabul etmek mümkün değil elbette, bu tarz uygulamalar darbe rejimlerinde yapılan uygulamalar. Bugün aslında basına karşı çok açık bir darbe rejimi uygulanıyor."

STÜDYO VOA

Köprü kazasının ardından milyarlarca dolarlık tazminat bekleniyor – 28 Mart
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG