Erişilebilirlik

Üç Yabancı Belgeselde Üç Farklı Konu


Üç Yabancı Belgeselde Üç Farklı Konu
Üç Yabancı Belgeselde Üç Farklı Konu

Bir süre önce Utah eyaletinin Park City kasabasında düzenlenen Sundance Film Festivali’nde gösterilen üç yabancı belgesel üç değişik toplum hakkında farklı bakış açıları sunuyor. Ünlü oyuncu Robert Redford’un düzenlediği festivalde büyük ilgi gören belgesellerin bu yıl içinde dünya sinemalarında da gösterime girmesi bekleniyor.

Yönetmen Jarreth Merz’in ‘An African Election’ ‘Afrika’da Seçim’ adlı belgeseli Gana’da 2008’de yapılan cumhurbaşkalığı seçimlerini irdeliyor. Merz üç ay boyunca iki büyük siyasi partinin adaylarını izleyip iktidar mücadelelerini incelemiş. Yoksulluk içinde yaşayan Gana halkı için bu seçimler hayati önem taşıyor. Ganalılar akın akın sandık başına koşuyor.

Film yapımcısı Jarreth Merz şunları söylüyor: ”Ganalılar kime oy vereceklerini söylemezler. Bu bir sırdır. Gana halkı oy kullanmayı başparmağın gücü olarak tanımlar.”

Seçim sonuçlarıysa tartışma yaratıyor. Oy pusulalarının çalındığına, seçime hile karıştırıldığına dair söylentiler halkı ayaklanmanın eşiğine getiriyor. Ordu ayaklanmaları bastırmak için alarma geçiyor. Kimse ne olacağını bilemiyor.

Jarreth Merz olayları şöyle özetliyor: ”Çevremizde herkes birbirine ateş ediyordu.”

Ancak Ganalılar düzeni korumayı başarıyor.

Yönetmen Merz belgeselde demokrasinin ancak oy veren seçmenler kadar güçlü olduğunu, beslenirse gelişeceğini vurguluyor.

İsveçli yönetmen Goran Olsson, ‘The Black Power Mixtape 1967-1975’ adlı belgeselde Amerika’daki siyahların mücadelesini İsveç bakış açısından sunuyor. Olsson filmde zamanın önemli siyah liderlerinin İsveçli gazeteciler tarafından çekilen görüntülerini kullanıyor.

Stockholm’de konuşan siyah eylemci Stokely Carmichael, Dr. Martin Luther King Jr.’un şiddet karşıtı tutumunu eleştiriyor: ”Martin Luther King Jr. hatalıydı. Barışçı eylemlerin işe yaraması için karşınızdakinin vicdanlı olması gerekir. Amerika’nınsa vicdanı yok.”

Cinayete yardakçılık etmekle suçlanan zamanın radikal eylemcisi Angela Davis, cezaevinde, İsveçli bir gazeteciye ırkçılık ve sosyal baskıya başkaldırı hakkında şunları söylüyor: ”Şiddeti onaylayıp onaylamadığımı soruyorsunuz. Silah kullanmayı uygun görüp görmediğimi sormanız çok saçma. Alabama’nın Birmingham kentinde büyüdüm. Çok yakın arkadaşlarım ırkçıların bombalı saldırılarında öldürüldü.”

Olsson yabancı gazetecilerin bu eylemcilerle kolayca iletişime geçtiğini söylüyor: ”Bir yabancı olarak kimi toplumlara ya da yerlere girip son derece saçma ya da masum sorular sorup çok iyi yanıtlar alabiliyorsunuz. Bu eylemciler İsveç halkının hiçbir şey bilmediğini, anlamadığını düşünüyor ve cömert yanıtlar verip herşeyi açıkça anlatıyor.”

Olsson belgeselde tarihi anları hatırlayan bazı siyah eylemcilerin seslerine de yer veriyor. Harry Belafonte ‘The Black Power Mixtape’ hakkında şunları söylüyor: ”Üzerinde çok çalıştığımız bu filmin meslektaşlarımız ve diğer izleyiciler tarafından seçilmesi çok sevindirici.”

Olsson filmde anlatılanların bugün de geçerli olduğunu söylüyor: ”Siyahların hareketinden öğrendiklerimizin yansımalarını bugün de tüm etnik grup ve azınlıklarda görebiliyoruz. Bu gruplar bazı hakları olduğunu, bu hakların birileri tarafından kendilerine bahşedilmesini beklemek yerine harekete geçmeleri gerektiğini biliyor.”

Ukraynalı yönetmen Julie Ivanova’nın ‘Family Portrait in Black and White’ ‘Siyah-Beyaz Aile Portresi’ adlı çalışmasıysa Ukrayna’da ırkçılığı anlatıyor.

Filmde 20 çocuklu Ukraynalı bir aile konu ediliyor. Ailenin çoğu melez. Olga Nenya çocukların üvey annesi. ‘Nenya’ Ukrayna dilinde ‘anne’ demek. Nenya anlatıyor: ”Siyah, beyaz, sarı, ne fark eder? Bunların hepsi çocuk.”

Ancak Olga çocukların ırkları ve kendi ülkelerindeki yalnızlıklarıyla ilgili lekeyi silemiyor.

Yapımcı Julia İvanova açıklıyor: ”Çocukların anneleri Ukraynalı, babalarıysa çoğunlukla Afrika’dan buraya okumaya gelenler.”

Yönetmen Ivanova, bu genç Ukraynalı annelerin çoğunun melez bebek doğurma utancına katlanamayıp bebeklerini hastanelerde terk ettiğini söylüyor: ”Siyah bir bebek evlat edinen birini hiç duymadım.”

Taşıdıkları lekeye rağmen bu çocukların da hayalleri var. Hatta bazıları üniversiteye bile gidiyor. Ukraynalı melez Kril şöyle konuşuyor: ”Çok çalışmazsam iyi bir işe giremem. Üniversite dereceniz yoksa sizi kimse işe almaz.”

Ivanova, filminin, ırkçılığı lanetlemenin yanısıra, yabancılara bu çocuklara yardım etme çağrısı yaptığını söylüyor: ”Bu çocuklar, 18 yaşına geldiklerinde üvey annelerinin evinden çıkıp kendilerini eşit görmeyen bir ülkenin melez vatandaşları oluyor.”

Diğer belgeseller gibi ‘Siyah-Beyaz Aile Portresi’ de yoluna azimle devam eden ve varolmayı başaran eziklerin öyküsünü anlatıyor.

XS
SM
MD
LG