Erişilebilirlik

Fon Tartışmasının Arkasında Yeni Sansür mü Var?


24 Temmuz Türkiye’de gazeteciler tarafından 113 yıldır Basın Bayramı ve Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü olarak kabul ediliyor.

23 Temmuz 1908 tarihinde ilan edilen 2. Meşrutiyet’in ertesi günü sansür memurlarını Babıali’deki gazetelerine ve matbaalarına sokmayan gazeteciler, sonraki 63 yıl sansürün kaldırıldığı bugünü, “Basın Bayramı” olarak kutladılar.

12 Mart (1971) muhtırası sonrası seri gazeteci tutuklamaları gelince Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) öncülüğünde 24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü olarak anılmaya başlandı.

TGC: “Özgür bir haberciliğin yapılabilmesi için mücadelemizi her platformda seslendireceğiz”

Bir 24 Temmuz gününde daha gazetecilerin karşı karşıya kaldığı işsizliğin çığ gibi büyüdüğünü, halkın haber alma hakkının daraldığını açıklayan TGC, özgür basın mücadelesini sürdüreceğini bildirdi.

TGC Yönetim Kurulu tarafından açıklamada, “Günümüzde cezaevlerinde çok sayıda gazeteci bulunduğu, düşünceyi ifade özgürlüğü önündeki engellerin kalkmadığı dikkate alındığında ‘Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü’ tanımını 24 Temmuzların alışılagelmiş bir ifadesi olarak kullanıyoruz. Ülke özgür habere ulaşmanın suç olmadığı günlere kavuştuğunda elbette gazeteciler yeniden ‘Basın Bayramı’nı kutlayabileceklerdir. Özgür bir haberciliğin yapılabilmesi için mücadelemizi yalnız 24 Temmuzlarda değil her platformda bir kez daha seslendireceğimizin bilinmesini isteriz. Haberin suç olmadığını anlatmayı sürdüreceğiz” ifadelerine yer verildi.

Altun: “Yeni kisveler altında beşinci kol faaliyetlerine müsaade etmeyiz”

Türk medyasında son günlerde yeni bir tartışma ile çalkalanıyor.

Bazı medya kuruluşlarının yabancı vakıflardan hibe desteği alması iktidar sözcüleri ve iktidara yakın medya tarafından ‘beşinci kol faaliyeti’ olarak tanımlanıyor.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un “Kimsenin şüphesi olmasın ki ne basın özgürlüğü ne de bir başka bahaneyle demokrasimizi kimsenin masasına meze yaptırmayız. Yeni kisveler altında beşinci kol faaliyetlerine müsaade etmeyiz. Yabancı devletlerin veya kuruluşların fonlarıyla ülkemizde faaliyet gösteren medya kuruluşlarına yönelik bir düzenleme ihtiyacı olduğu açıktır” demesinin ardından tartışmalara düzenleyici kurum RTÜK (Radyo ve Televizyon Üst Kurumu) de yayınladığı bir açıklama ile katıldı.

RTÜK: “Basın özgürlüğü adı ve görüntüsü altında Türkiye düşmanlığı şifreleri üretilmekte”

RTÜK’ten yapılan açıklamada, “Ülkemizin ileri demokrasisi içinde medya kuruluşları bağımsız ve hürdür. Ancak, bazı örnekleri eskiye dayanan dışardan fonlanan medya konusu bugün de ayan beyan ortaya çıkmıştır. Bu durum her durum ve şartta demokrasiden yana tavır koyan halkımız için akıllarda bazı soru işaretleri oluşturmuştur. Türkiye’yi dışarıdan dizayn etme çabasında olanların kullandığı en önemli argümanların başında da maalesef medya gelmektedir. Basın özgürlüğü adı ve görüntüsü altında Türkiye düşmanlığı şifreleri üretilmekte ve algı operasyonlarıyla negatif propagandalar topluma pompalanmaktadır” dendi.

RTÜK: “Fon alan medya milli güvenlik sorunlarına yol açabilir, denetleme faaliyetlerini titizlikle ele alıyoruz”

RTÜK, yabancı vakıflardan fon alan medya kuruluşlarının milli güvenlik sorunları yaratabileceği görüşünü de savunuyor:

“Yabancı kurum ve kuruluşların fonlarıyla Türkiye’de faaliyet gösteren medyanın olası milli güvenlik sorunlarına yol açabileceği gerçeğiyle hareket ederek Üst Kurul olarak gerekli tüm düzenleme ve denetleme faaliyetlerini titizlikle ele almaktayız. Yerli ve milli medyamız yalnız ve sahipsiz değildir. Ülkemiz kendi milli yayın kuruluşlarının her zaman yanındadır. Medyamız evrensel olan basın ilkeleri temelinde halkımızda doğru kamuoyunun oluşumu için tarafsız ve bağımsız olmak zorundadır. Hain darbe girişiminde gururla şahit olduğumuz şekilde medyamız gerekirse şehitler de vererek her zaman demokrasiden ve milletten yana olmuştur. Medyamızın, bağımsız ve tarafsız olması, demokrasimiz ve geleceğimiz için son derece önemlidir.”

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ve RTÜK’ün yurtdışından aldığı fonlarla bağımsız gazetecilik yapmaya çalışan kurumlara yönelik suçlayıcı söylemlerine gazeteci örgütlerinden de tepkiler geldi.

TGC: “İktidarın, ‘milli güvenlik’ sorunu diyerek baskı ve sansür uygulamalarına bir yenisini daha eklenmek istediğini görüyoruz”

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti GC, evrensel gazetecilik ilkelerine uygun yayın yapan, aldığı fonlarla şeffaf bir şekilde kamuoyuna duyuran kurumlar üzerinde “milli güvenlik” üzerinden baskı yaratılmasının gazeteciliğe müdahale etmek anlamına geldiği görüşünü savunuyor.

TGC’den yapılan açıklamada “Son 20 yıldır iktidar medyanın yüzde 95’ini kontrol ederek kendi medyasını oluşturmuştur. Kamu ve özel kuruluşların reklam ve ilanlarının da iktidar medyasına yönlendirilmesini sağlamıştır. Bağımsız medya kuruluşlarına reklam ve ilan verilmesini baskıyla engellemeye devam etmektedir. Aynı iktidar, şimdi şeffaf bir biçimde uluslararası fonlardan alınan desteklerle ayakta durmaya çalışan medya kuruluşlarının faaliyetlerini şaşırtıcı bir biçimde milli güvenlik sorunu olarak tanımlamakta ve yerli, milli medya oluşturarak bu alana da müdahale edeceğinin açıklamalarını yapmaktadır. İktidar da kendi medyasına sağladığı fonlar konusunda şeffaf olmalıdır. Bu yapılıyorsa milli güvenlik sorunu söz konusu değildir. Yıllardır haberi suç, gazeteciliği terör faaliyetiymiş gibi göstermeye çalışan iktidarın, şimdi milli güvenlik sorunu diyerek baskı ve sansür uygulamalarına bir yenisini daha eklenmek istediğini görüyoruz” dedi.

Gazeteci Erk Acarer’in Almanya’da uğradığı saldırı sonrası bu ülkede yaşayan Türk gazetecilere yönelik tehditlerin arttığını da vurgulayan TGC, iktidara yurtiçi ve yurtdışında gazetecileri hedef göstermekten ve bağımsız medya kuruluşlarını kontrol altına almak için yeni baskı yöntemleri yaratmaya çalışmaktan vazgeçme çağrısında bulundu.

Ulusal ve uluslararası gazetecilik örgütleri “yeni sansür mekanizması” yaratılmasından endişe duyuyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yalan haberle mücadele” için yeni yasama döneminde yasa çıkarılacağını söylemesi, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan gelen “beşinci kol faaliyeti” açıklaması ve en son da RTÜK’ün “milli güvenlik sorunu” vurgusu üzerine ulusal ve uluslararası gazetecilik örgütleri ortak bir açıklama yayınladı.

CPJ, IPI, PEN gibi uluslararası örgütler ile Türkiye Gazeteciler Sendikası ve DİSK Basın İş gibi ulusal örgütlerinin de imzaladığı metinde, “Türkiye’de hükümetin medya özgürlüğü ve çoğulculuğunu daha da zora sokacak yeni yasal düzenlemeler yapmaya hazırlandığını göstermektedir. ‘Yalan haberle’ mücadele ile ilgili olarak, ‘hakikatin’ denetlenmesine yönelik getirilecek herhangi bir yasal düzenleme, kamu görevlilerine neyin doğru ve gerçek olduğuna karar verme yetkisi atayıp bu yetkililerin beğenmedikleri sesleri susturma hakkı tanınmasına ve pratikte hükümet kaynaklı yeni bir sansür mekanizmasının yaratılmasına yol açacaktır. Bu öngörü, özellikle de Türkiye’nin ifade hürriyetinde ve yetkililerin meşru çerçeve sınırlarında eleştirilmesine toleransındaki zayıf performansı ışığında son derece kaygı uyandırıcıdır” dendi.

Türkiye’de faaliyet gösteren medya kuruluşlarının yüzde 90’ından fazlasının doğrudan ya da dolaylı biçimde iktidar tarafından kontrol edildiğini savunan gazetecilik örgütleri, fon alımı üzerinden eleştirel içeriğe sahip yerel medyayı düşmanlaştırma çabasını eleştirdi.

STÜDYO VOA

Trump’a ‘sus payı davası’ öncesinde konuşma yasağı – 27 Mart
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG