Erişilebilirlik

16 Kasım 2004 - 2004-11-16


Amerikan basınında gündemin öne çıkan konusu kabine değişikliği. Washington Post, Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın istifasının ardından yerine Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Condoleezza Rice'ın getirilmesinin beklendiğini yazıyor ve bunu şahinlerin zaferi olarak tanımlıyor. Gazete, başmakalesinde ise Powell'ı, görüşlerine katılmasa bile, Başkanına daima sadık kalan bir asker olarak niteliyor ve Powell'ın Savunma Bakanı Rumsfeld ve Başkan Yardımcısı Cheney ile yaşadığı anlaşmazlıkların, yönetimi sık sık felce uğrattığını vurguluyor:

"Powell'ın istifası, Dışişleri Bakanlığı’na Cheney ve Rumsfeld'e daha yakın yetkililerin göreve gelmesiyle ikinci Bush yönetiminde daha az tartışma yaşanmasını ve daha uyumlu adımlar atılmasını sağlayabilir. Ancak Powell görevden ayrılırken, Irak'ta savaş sonrası dönemde Guatanamo'dan Ebu Gureyb cezaevine kadar karşı çıktığı başarısız ve yıkıcı sonuçları olan politikaların mimarlarının görevde kalması, Bush yönetiminde hesap verme anlayışının olmadığını gösteren bir gelişmedir. Bush, son günlerde iktidarının ilk döneminde yaşanan diplomatik sorunları Avrupa-Amerika ilişkilerinden başlayarak düzelteceği sinyalini veriyor. Bu konuda ciddi olduğuna inanıyoruz ancak ilk dönem yaptığı bütün tartışmaları kaybeden ve şimdi de gitmesine izin verilen dışişleri bakanının genellikle haklı olduğunu açıkça belirtmeden bunu gerçekleştirebileceği konusunda iyimser olmak çok zor."

New York Times da Powell'ın sadık bir asker gibi davrandığını vurguluyor ve görevde kaldığı süre boyunca hataları olmasına rağmen Bush yönetiminin yanlış politikalarını engellemek için çaba harcadığını kaydediyor. Ancak gazete Powell'ın liderlik yapmak yerine sadakatı öne çıkarma tercihinde bulunmakla dış politikada etkin olma şansını kaçırdığının altını çiziyor:

"Artık açıkça ortaya çıkıyor ki, Powell uzun bir süre önce liderlik yerine sadakati tercih etmiş ve Bush yönetiminde kritik dış politika kararlarında önemli bir rol oynamaktan çıkmış. Irak savaşı konusundaki bütün değerlendirmeler, Powell'ın, savaşın planlanması, zamanlaması ve Washington'un Avrupalı müttefiklerinin yoğun muhalefeti gibi konularda sorun yaşadığını gösteriyor. Böylesine önemli bir dönemde başkan üzerinde etkili olacak gücü ya yoktu ya da böyle bir şeyi istemiyordu. Ayrıca Bush'un savaş kararı verirken Powell'a danışıp danışmadığı bile belirsiz."

USA Today de Powell'ın dört yıl önce dışişleri bakanlığına getirildiği sırada büyük bir halk desteğine sahip ideal bir yetkili olarak görüldüğünü hatırlatıyor. Gazete, aradan geçen süre içinde Powell'ın hala halk desteğine sahip olduğunu ancak kendisini göreve getiren kişinin dış politka tercihleri üzerinde en az etkisi olan bir kişi konumuna geldiğini ifade ediyor:

"Jamaikalı bir göçmen ailenin çocuğu olan Powell, zekası, güvenilirliği ve karizmasıyla yönetimin en üst seviyelerine gelerek tarihe geçti. Ancak ülkenin en üst düzey diplomatı olarak başarıları çok sınırlı oldu. Ortadoğu'da hala bir anlaşma sağlanamadı, Kuzey Kore ve İran'la nükleer programları konusundaki anlaşmazlıklar sürüyor. Ancak Powell buna rağmen arkasında bir efsane bırakabilir. Buysa, kendisi görevdeyken Powell doktrinini göz ardı eden yönetimin, o gittikten sonra bunun değerini farketmesine bağlı."

Christian Science Monitor ise, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın İran'ın nükleer programı konusunda Tahran yönetimiyle vardığı uzlaşmayı mercek altına alıyor. Amerika'nın İran'a karşı sertlik politikası izlediğini buna karşılık Avrupa'nın daha yapıcı bir yaklaşım geliştirdiğini hatırlatan gazete, bu ikili politikanın bir bütün oluşturduğu görüşünü savunuyor:

"Varılan anlaşmanın sonunda tıpkı Kuzey Kore ile çok uluslu görüşmelerde olduğu gibi aylar belki de yıllar sürecek görüşmeler yapılacak. Sonucuysa, İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Dairesi denetçilerine gizli nükleer çalışmaları açığa çıkarmak için istedikleri yeri araştırma izni verip vermemesi belirleyecek. Avrupalılar ve Amerika şimdilik etkili bir iyi polis-kötü polis oyunu oynuyor."

XS
SM
MD
LG