Erişilebilirlik

5 Ekim 2004 - 2004-10-05


Türkiye’nin 1963 yılından bu yana Avrupa’yla bütünleşmek istediğini hatırlatan Christian Science Monitor, Ankara’nın ilk kez boğazın diğer tarafında bir ışık gördüğünü vurguluyor. Yarın açıklanacak olan ilerleme raporunda Türkiye ile müzakerelere başlanması tavsiyesinin yer almasının beklendiğini aktaran gazete, Avrupalı liderlerin bu konuda vereceği kararın tarihi bir önem taşıyacağını kaydediyor. Ancak, gazete müzakerelere başlanmasının Türkiye açısından üyeliğin garantisi olmayabileceğini de ekliyor:

"Komisyonun beklenen tavsiyesi, Türkiye’nin birliğe üyeliği için bir garanti oluşturmuyor. Üye ülkeler bu konuda engel çıkartabilir. Örneğin Birlik içinde en büyük Müslüman nüfusa sahip olan Fransa’nın Cumhurbaşkanı Jacques Shirak parlamento üyelerinden, yeni üyelerin birliğe referandumla kabul edilmesini sağlayacak bir anayasa değişikliğine gitmelerini istiyor. Müzakerelerin en az 10 yıl sürmesi bekleniyor ve bu Türkiye’nin Avrupa’nın kaygılarını gidermesi için yeterli bir süre. Bir başka sorun da Avrupalıların Müslümanların etkisi konusundaki kaygıları. Bu kaygıların giderilmesi için Avrupalı liderlerin ısrarlı bir çaba sürdürmesi gerekiyor. Bu konuda şimdiden çalışmaya başlayabilirler."

Amerikan başkanlık seçimlerinde ise bütün gözler iki başkan adayının yardımcılarının katılacağı televizyon tartışmasına çevrilmiş durumda. Başkan yardımcısı Dick Cheney’nin Irak savaşı konusunda en az Başkan Bush kadar etkili bir rol aldığını kaydeden Boston Globe, Cheney’nin savaş kararı alınmasına yol açan istihbarat raporlarının hazırlanmasında görevlilere baskı yaptığı yönündeki iddiaları hatırlatıyor. Gazete, Cheney’nin bu konuda kafalarda bulunan soru işaretlerini aydınlatması gerektiği görüşüne yer veriyor:

"Cheney, Saddam’ın kitle imha silahları konusunda kanıtlanmamış iddiaları dile getirerek ve Irak diktatörünün 11 Eylül’le bağlantılı olabileceğini ima ederek savaşı kamuoyu önünde meşrulaştırmaya çalıştı. Amerikalıları defalarca Saddam’ın elindeki nükleer silahlar veya Saddam’ın El Kaide bağlantısı nedeniyle tehdit altında olduklarına ikna etmeye çalıştı. Böyle bir tehdidi kanıtlamaya çalışırken de kendine göre bir gerçeklik tanımı geliştirdi, iktidardaki partinin çıkarlarına uygun bir gerçeklik tanımı.. Bu akşamki tartışmanın odak noktalarından biri de emperyal bir başkan yardımcılığı anlayışının sürdürülmesinin ne kadar doğru olduğu konusu olmalıdır."

Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarına sahip olduğu yönündeki savaş öncesi istihbarat raporlarını ve savaş sonrasında bu konuda yapılan araştırmaları mercek altına alan bir başka gazete ise Washington Post. Gazete, soruşturma komisyonlarının raporlarından yola çıkarak yönetimdeki bir çok önemli ismin, kitle imha silahlarıyla ilgili istihbarat değerlendirmelerindeki hata ve çelişkilere rağmen, bu iddiayı savaşın bir gerekçesi olarak kullandığı düşüncesini savunuyor:

"Bütün bu bilgilere ulaşmak mümkünken Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın yine de Birleşmiş Milletler’e giderek kendi adını lekeleyen bir biçimde bu sahte iddiaları tekrarlaması şaşırtıcıdır. Bunun daha da rahatsızlık veren bir başka boyutu ise başkan yardımcısı Dick Cheney ile ulusal güvenlik danışmanı Condolleeza Rice’ın sadece başkanın Amerikan halkını yanlış yönlendirmesini engellememekle kalmaması, nükleer silah söyleminin önde gelen savunucuları olmasıdır."

Washington Times ise seçime hazırlanan bir başka ülke olan Avustralya’daki gelişmeleri değerlendiriyor. Avustralya başbakanı John Howard’ın Başkan Bush’un dış politikasını en fazla destekleyen liderlerden biri olduğunu hatırlatan gazete, muhalefetteki İşçi Partisi lideri Mark Latham’ın Irak savaşına yaklaşımını ise Demokrat aday John Kerry’nin yaklaşımına benzetiyor. Gazete, Avustralya’daki seçim sonucunun Irak’taki koalisyonun yapısını da etkileyebileceğini belirtiyor:

"Fransa ve Filipinlerin teröristlerin taleplerini kabul etmesinin ardından Avustralya seçimlerine yönelik bir saldırı ihtimali göz ardı edilemez. Ancak tıpkı Amerikalı müttefikleri gibi Avustralyalılar da terörün acı verici sonuçlarını bizzat yaşadı. Gerçek şu ki, Batılı bir ülke olarak Avustralya’nın sadece varlığı bile bölgedeki İslamcı teröristleri rahatsız ediyor. Avustralya, yönetiminin Washington ile ilişkilerinden bağımsız olarak, terörün olası bir hedefi olmayı sürdürecektir."

XS
SM
MD
LG