Erişilebilirlik

29 Eylül 2004 - 2004-09-29


Amerika’da bütün dikkatler Başkan Bush ile Demokrat rakibi John Kerry arasında yarın akşam yapılacak olan televizyon tartışmasına çevrilmiş durumda. New York Times, tartışma sırasında nelere dikkat etmesi gerektiği konusunda Kerry’ye tavsiyede bulunan bir makaleye yer veriyor. Makalenin yazarı ise, Bush’a karşı dört yıl önce Kerry’nin oturduğu koltukta oturan ve 2000 başkanlık seçimini kıl payı farkla kaybeden, Al Gore...

'Senatör Kerry, tartışmalarda doğrudan seçmenlere seslenerek ülkemizin geleceğine ilişkin ümitli bir tablo çizebilir. Eğer seçmenler bu tartışmaların sonunda ülkemizin içinde bulunduğu durumu, bu duruma nasıl düştüğü ve adayların seçilmeleri durumunda ülkeyi nereye götüreceği konusunda aydınlanmış olursa, bundan Amerika karlı çıkacaktır. Dört yıl öncekilerle kıyaslandığında bu yılki tartışmaların en büyük farkı, Bush’un istediği vaatte bulunamayacak olmasıdır. Çünkü, geride dört yıllık bir icraat var.'

Heritage Vakfı’ndan Peter Brooks, New York Post’taki makalesinde, olası bir İsrail-İran çatışmasını mercek altına alıyor. İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetinin İsrail tarafından yakından ve kaygıyla izlendiğini belirten yazar, iki ülke arasındaki söz düellosunu hatırlatıyor. Brooks, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini vurma ihtimalinin göz ardı edilemeyeceğini kaydediyor ve böyle bir gelişmeye bölge ülkelerinin de fazla itirazı olmayacağı görüşünü savunuyor:

'İsrail’in Müslüman bir ülkeye saldırmasının Ortadoğu’da Yahudi karşıtı çılgınlığı körükleyeceğini düşünenler var. Bu muhtemeldir, ancak gerçekleşeceğini pek sanmıyorum. Elbette ki bütün Müslüman yönetimler İsrail’i sert ifadelerle kınayacaktır. Ancak büyük bir kısmı rahat bir nefes alacaktır. Belki Suriye hariç, Ortadoğu’da kimse kökten dinci ve emperyalist bir İran’ın nükleer güç olmasını istemez. Bu en fazla İran’ın körfezdeki rakibi Suudi Arabistan için geçerli.'

Christian Science Monitor’de ise Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in terör eylemlerine karşı gündeme getirdiği ve merkezi yönetimin yetkilerini artırmayı amaçlayan önlemlerin demokrasiye uygunluğunu sorgulayan bir makale dikkat çekiyor. Ulusal Savunma Üniversitesi’ne bağlı Ulusal Stratejik Araştırmalar Enstitüsü uzmanı Eugene B. Rumer imzalı makalede, Rusya’nın Sovyetler Birliği sonrası dönemde hâlâ bir demokrasi oluşturamadığı görüşüne yer veriliyor:

'Putin’i ve Rusya’yı krize demokratik olmayan yöntemlerle tepki vermekle suçlayabiliriz. Ama Washington’un Rusya’ya ve Rus demokrasisine bakışının da çelişkiler içerdiğini gözden kaçırmamak gerekir. Washington’un yapabileceği en vahim hata, Rusya’ya Sovyetler Birliği gibi davranması olur. Rusya, Sovyetler Birliği değil. Akıntıya kapılmış bir halde ve şu ana kadar pek de başarılı olmayan bir biçimde kendi ideolojisini ve kimliğini arayan bir ülke. Teröre karşı savaştan, Avrasya’daki jeopolitik koşullara ve enerji güvenliğine kadar bir çok alanda Amerika’yla ortak çıkarları olan bir ülke.'

Uluslar arası Carnegie Barış Vakfı’nın Rusya ve Avrasya Programının yöneticisi Anders Aslund ise Washington Post’taki makalesinde 31 Ekim’de Ukrayna’da yapılacak devlet başkanlığı seçimlerine değiniyor. Bu yıl Avrupa’daki hiçbir olayın Amerika açısından bu seçim kadar önem taşımadığı savunan yazar, Rusya’nın Ukrayna üzerindeki etkisini hatırlatarak yapılacak seçimin ülkenin geleceğini belirleyeceğini vurguluyor:

'Amerika, Ukrayna’da demokrasiyi desteklemek için ne yapmalı? İlk olarak başkan Bush, Irak’a 1650 asker göndermesi için Devlet Başkanı Leonid Kuçma’ya övgüler düzmek yerine Ukrayna’da demokrasiyi hem Amerika’nın hem de Ukrayna’nın çıkarları açısından hayati bir önemde gördüğünü açıklamalıdır. İkinci olarak, seçim sonrası tartışmaların odak noktası seçimlerin açık ve adil mi, yoksa hileli mi geçtiği konusunda olacaktır. Ukrayna uluslararası seçim gözlemcilerini kabul etti. Dolayısıyla Amerika ve aynı düşünceye sahip ülkeler, Ukrayna’ya her zamankinden daha fazla gözlemci göndermelidir.'

XS
SM
MD
LG