Erişilebilirlik

23 Ağustos 2004 - 2004-08-23


Irak’ın Necef kentinde Amerikan birlikleri ile Şii lider Mukteda El Sadr yanlıları arasındaki çatışmalar sürerken, New York Times da Irak’ta görev yapan Glen G. Butler isimli bir denizci binbaşının makalesine yer veriyor. Necef’te çatışan Amerikan birliklerinin kendi canlarını riske sokmak pahasına kutsal ve tarihi mekanlara saygı gösterdiğini, sivillerin ölmesini önlemek amacıyla her türlü çabayı harcadığını öne süren binbaşı Irak’taki mücadelenin terörle savaşın bir parçası olduğunu savunuyor.

"Kitle imha silahları olsun ya da olmasın Saddam Hüseyin’in diktatörlüğüne son verdiğimiz için mutluyum. Mevcut yönetimin önleyici saldırı doktrini ben öldükten sonra da tartışılmaya devam edecek. Ama ortada açık bir gerçek var: Amerika 11 Eylül’den bu yana benzer bir felaketi tekrar yaşamadı. Bence bunun en önemli nedeni Afganistan ve Irak’ta yaptıklarımızdır. Şimdi Irak’ta ya zafer ya da yenilgiyle karşılaşacağımız bir noktadayız. Başarı sadece savaş alanındaki üstünlüğe değil Amerikan halkının güven ve inancına da bağlı."

New York Post’ta ise terörle mücadele üzerine yazdığı kitaplarla tanınan Aaron Mannes’in İran’la ilgili bir makalesi dikkat çekiyor. İstihbarat yetkililerinin İran’ın terörle bağlantısını tam olarak tahayyül edemediğini iddia eden Mannes, Tahran yönetimini Şii-Sünni ayrımı gözetmeden sadece Filistin’de değil bir çok ülkede radikal İslamcı örgütleri desteklemekle suçluyor.

"İran ve El Kaide, terör yöntemiyle Amerika’yı Ortadoğu’dan atma noktasında aynı hedefi paylaşıyor. Ve İran kendi uzmanlığını EL Kaide ile paylaşarak bu örgütü daha da yetkinleştirdi. Bu kolayca anlaşılabileceği gibi açıkça teröre destek vermektir. Ve İran dünyanın en büyük terör destekçisi olarak tanımlanıp sorumlu tutulmadığı sürece, Amerika yeni bir tahayyül hatası riskiyle karşı karşıya olacaktır."

Boston Globe ise Legal Affairs editörlerinden Nicholas Thompson’un terör kavramını sorgulayan bir makalesine yer veriyor. Terörizmin belirsiz ve yanıltıcı bir kavram olduğuna dikkat çeken Thompson, Fransız direnişçilerinin ikinci dünya savaşı sırasında işbirlikçi Vichy yönetimine karşı terör yöntemine başvurduğunu hatırlatıyor. Thompson ayrıca Amerika’nın düşmanlarının sadece terörü değil her türlü yöntemi kullanabileceğini belirterek terörle savaş ifadesi yerine “El Kaide ve müttefikleriyle savaş” ifadesini öneriyor.

"Eğer başkan 11 Eylül’de Amerikalıları öldürenlere ve hala çok sayıda Amerikalı öldürmeyi planlayanlara savaş ilan etseydi, ülkeye daha iyi hizmet etmiş olurdu. Bu da Tamil Kaplanlarına hatta Hizbullah’a bile değil El Kaide’ye karşı savaş ilanıdır. Teröre karşı savaştan vazgeçerek El Kaide ve müttefiklerine savaş ilan etmek İsrail, Rusya veya teröre başvuran ayrılıkçı hareketlerin bulunduğu diğer ülkeleri feda etmek değildir. Sadece daha farklı bir destek vermek anlamına gelir. Bu ülkelerdeki terör örgütleri Amerika’yı veya Amerikalıları hedef almıyor. Buralardaki çatışmalarda “terörü durdurmak” en büyük önceliğimiz olmamalıdır."

World Policy Enstitüsü’nden Andrew Reding, Christian Science Monitor’de yayımlanan makalesinde Latin Amerika’da sınıflar arası uçurumun giderek derinleşmesine dikkat çekiyor. İkinci dünya savaşı sonrasında Avrupa’da refah ve demokrasinin sağlanmasında Marşal Planının büyük rolü olduğunu hatırlatan yazar Latin Amerika için de benzer bir politika geliştirilmesini öneriyor.

"Washington yönetimi Venezuela lideri Chavez’e saldırmak veya muhaliflerine yardımcı olmak yerine istikrarlı bir demokrasinin orta sınıfların güçlü olduğu ülkelerde yaşayabildiği gerçeğini kavramalıdır. Bunu serbest pazar anlayışı tek başına sağlayamaz ama ülke içinde ve dışında zengin fakir uçurumunun oluşturduğu tehdidi göz ardı etmezsek, Amerika kıtası için geliştirilecek bir Marşal planı bunu sağlayabilir."

XS
SM
MD
LG