Erişilebilirlik

23 Temmuz 2004 - 2004-07-23


Amerikan basınında bugün de 11 Eylül raporuyla ilgili tartışmalar ön planda. USA Today, raporun ortaya koyduğu gerçekler ışığında yapılması gerekenleri özetliyor ve bir de uyarıda bulunuyor.

"İstihbarat örgütleri, Soğuk Savaş mantığına göre değil, mevcut düşmanla, El-Kaide’yle savaşacak şekilde donatılmalı. İç ve dış istihbarat daireleri, görece bağımsız bir yöneticinin komutasında tek bir çatı altında toplanmalı, düşman iyi analiz edilmeli, sadece askeri araçlara değil; diplomasiye, istihbarata, gizli operasyonlara, polisiye ve ekonomik önlemlere de başvurulmalı … Oysa bu uyarılar ilk değil. Dört yıl önce Senatör Garry Hart ve Warren Rudman tarafından hazırlanan bir başka rapor, benzer uyarılar yapmış ve tavsiyelerde bulunmuştu. Ama hiç kimse bunu anımsamıyor. Bu yüzden her şeyden önemlisi, bir daha gafil avlanmamak için, Amerikan yönetiminin bu kez gerekeni yapması."

Los Angeles Times ise, “ne yapmalı?” diye soruyor. Bir İstihbarat Bakanı atayıp, tehditlerle başa çıkma işini ve bu görev için ayrılmış yıllık 40 milyar doların denetimini buraya mı bırakmalı? Yoksa tersini yapıp istihbarat görevleri üzerinde siyasi iktidarın kontrolünü dengeli biçimde daha da mı artırmalı? Los Angeles Times’ın yanıtı: “Hiçbiri!”

"Terör düşmanın kendisi değil, sadece başvurduğu taktik. Yeryüzündeki teröristlerin sayısı, herhangi bir anda kaç kişinin öfke ve nefret duygularıyla hareket ederek teröristlere katıldığına bağlı; yani kesin sayı yok. Amerika, bununla başa çıkmak için tüm dünyayı kontrol edemez. Bunun yerine sağlam anlaşmalar yapmalı, nükleer madde kaçakçılığını önlemek için Rusya, Pakistan ve Hindistan’la kurduğumuz gibi, kararlı ittifaklar kurmalıyız. Amerikan yönetiminin tek yanlı politikaları ülkeyi yanlış yöne götürdü. Evet, Amerika’nın istihbarat zaafı tartışılmaz fakat bu, eksiklerden sadece bir tanesi."

Washington Post ise, rapor ışığında sorulan farklı bir soruyu tartışıyor: “Yanlış ülkeyi mi işgal ettik yani?” Irak’ın işgaline karşı olanların hükümeti eleştirirken, asıl tehdidin Irak değil İran olduğunu savunduklarını anımsatan gazete, Bush yönetiminin Irak’ta doğru yolda olduğunu İran örneğiyle açıklıyor.

"İran gerçekten de tehdit. Irak’ın işgaline karşı olanlar ve İran’ı hedef gösterenler ne öneriyor? Savaş mı? İran Irak’a göre çok daha güçlü ve ciddi bir ülke. Irak’taki düşük yoğunluklu gerilla savaşı yüzünden “yenilgi” den söz edenler, İran’la, şiddeti ve maliyeti çok daha yüksek bir savaşı mı tercih ediyorlar? Tek yanlı davranmakla suçlanan hükümet Irak konusunda müttefikleriyle birlikte hareket etti. Ne oldu? İran’ı nükleer güçler klübüne katılmaktan vazgeçirmeye çalışan Almanya, Fransa ve İngiltere’nin diplomatları, başları önlerinde başkentlerine geri döndüler. Molla rejimi sevilmiyor, ama polis devleti taktiklerini çok iyi biliyorlar ve içeriden darbe mümkün değil. Pekiyi İran’ın nükleer tesislerine önleyici saldırı düzenlemek ve bu kirli işi İsrail’e yaptırmak makul mü? Değil. İki yıl önce, Washington’a göre teröre, destek veren ve kitle imha silahı elde etmeye çalışan 5 ülke vardı. Bunlardan Kuzey Kore, artık nükleer güç ve bu yüzden dokunulmaz. Suriye, İsrail tarafından sıkıştırılmış durumda. Libya, Amerika tarafından diplomatik yolarla etkisiz hale getirildi; Irak’sa askeri yöntemlerle. Geriye bir ülke kalıyor, İran! Irak konusunda yönetimi eleştirenler unutmasın; aksi halde listede iki ülke olacak ve tehdit de bunun iki katı olacaktı."

Washington Times, İsrail’in nükleer silahlardan vazgeçemeyeceğini yazıyor. Şaron hükümetine nükleer konularda danışmanlık yapan Louis Rene Beres tarafından kaleme alınan makalede, Uluslararası Atom Enerjisi Dairesi Başkanı Muhammed Baradey’in, İsrail ziyaretinde sunduğu bölgesel barış anlaşması karşılığında nükleer silahsızlanma talebinin kabul edilemez olduğu vurgulanıyor.

"Ulusal Bilimler Akademisi’nin 1975 yılındaki raporu, nükleer bir saldırının fiziki ve biyolojik etkilerinin tam anlamıyla bir soykırıma yol açacağını ortaya koydu. Sıcaklık değişimleri; kısalan mevsimler; su ve besin kaynaklarının nükleer kirlenmeye maruz kalması; insanları, evcil hayvanları ve tarım ürünlerini yok eden salgınlar ve insan soyunu tehdit eden genetik hastalıklar. Nükleer silahlarını tasfiye etmesi, İsrail’i, soykırım tehdidine karşı sahip olduğu tek etkili caydırıcı olanaktan yoksun bırakacak. Üstelik, bölgenin genel olarak silahsızlanması konusunda hiçbir rasyonel güvence yokken. Bu yüzden İsrail, Uluslararası Atom Enerjisi Dairesi’nin teklifini hiçbir suretle kabul edemez."

XS
SM
MD
LG