Erişilebilirlik

12 Temmuz 2004 - 2004-07-12


Haftanın ilk gününde, Washington Post’ta Ermenistan’la ilgili bir haber dikkat çekiyor. Susan Glasser imzalı haberde, Ermenistan’ın 1991 yılında bağımsızlığını kazanmasından bu yana en az 1 milyon kişinin ülkeden ayrıldığı vurgulanıyor ve ülkede kalan nüfusun 3 milyondan daha az olduğu hatırlatılıyor. Göçün arkasında ekonomik sıkıntıların yattığını belirten muhabir, Ermenistan ekonomisinin yurt dışındaki Ermenilerden gelen parayla ayakta durduğunu bildiriyor. Haberde şu görüşlere yer veriliyor:

"Dağlık Karabağ konusunda bir barış anlaşmasına varamayan Ermenistan, Azerbaycan ile Türkiye’nin ekonomik ambargosu altında. Ciddi bir doğal kaynağa sahip olmayan, Sovyet döneminden kalma sanayi altyapısı çökmüş bulunan ve ekonomisinde daha yeni yeni canlanma işaretleri bulunan Ermenistan’da halkın ülkeden ayrılmak dışında fazla seçeneği yoktu. Muhalefet liderleri, nüfus kaybının ülkenin geleceğine ilişkin kaygılara da yol açtığını söylüyor."

Washington Post gazetesinden New York Times’a geçiyoruz. Gazete Bush yönetiminin Kuzey Kore’nin nükleer programına yoğunlaşmasının, Çin’in bölgede çok daha büyük bir tehlike olarak gelişmesini maskelediği görüşünü savunan bir makaleye yer veriyor. Eski büyükelçilerden James Laney ile siyasi danışman Jason Shaplen tarafından kaleme alınan makalede, bölgede Çin’in etkisi hızla artarken Amerika’nın etkisinin azaldığı ifade ediliyor. Yazarlar, Bush yönetiminin Irak ve Afganistan gibi konulara eğilirken Doğu Asya’yı göz ardı etmesinin ciddi bir hata olduğunu da savunuyor:

"Mao, bir zamanlar “iktidar, namlunun ucundadır” diyordu ama bugünkü Çinli liderler, iktidarın ticaretten de geçtiğini biliyor. Bunu, Tokyo ve Seul de biliyor. Çin’in kendi ekonomik refahları açısından hayati bir önem taşıdığını fark eden Japonya ve Güney Kore, bu Washington’un işine gelmese de, eskisi kadar kolay Pekin karşıtlığı yapacak durumda değil. Milliyetçi bir geçmişe sahip Kuzey Asya ülkeleri Amerika’nın kendilerini yönlendirmesinden, daha da kötüsü dikte etmesinden bıkmış durumda. Eğer bu gerçeği fark etmez ve bölgedeki önemli aktörlerin çıkarlarını birleştiren bir bölgesel forumu kabul etmezsek, müttefiklerimizi kendi çıkarlarını ya bizimle ya da kendilerine daha yakın bir güçle birleştirmeye zorlamış oluruz. Bu da 100 bin Amerikan askerine ve dünyanın en büyük 12 ekonomisinden üçüne ev sahipliği yapan bir bölgede bizim lehimize olmaz."

New York Times, Çin’in Amerika açısından oluşturduğu tehdidi böyle yorumlarken, Los Angeles Times da, Amerika’nın bilim alanındaki egemenliğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu öne sürüyor. Gazete, bunun en büyük nedeninin bilimsel araştırmalara ayrılan fonların yetersizliği olduğunu vurguluyor:

"Bazılarının pahalı oyuncaklar olarak gördüğü bu harcamalar finanse edilmeden, bilimsel alanda yeni çığırlar açan keşiflerin ve dolayısıyla toplumsal dönüşüme yol açan teknik icatların gerçekleşmesi çok zordur. Verilen patentlere ve yayımlanan makalelere bakılırsa, Amerika’nın bilim alanındaki egemenliği açık bir şekilde kaybolmaktadır. Amerika’da bilim insanı ve mühendis olmak isteyen öğrencilerin sayısı azalırken, Japonya, Tayvan ve Güney Kore’de son 20 yılda doktora dereceli insanların ve alınan patentlerin sayısı ikiye katlandı."

Washington Times ise, Temsilciler Meclisi İç Güvenlik Komisyonu Başkanı Christopher Cox’un biyo-terör ile ilgili bir makalesini yayımladı. El Kaide’nin yanı sıra başka terör örgütlerinin de biyolojik silah edinmeye çalıştığını vurgulayan Cox, Amerika’nın böyle bir saldırıya ne kadar hazır olduğunu sorguluyor ve Kongre gündemindeki “Biyo-kalkan” projesini savunuyor:

"Bir çok açıdan terörle savaş satranca benziyor. Düşmanımızın bir sonraki hamlesini tahmin edip, aşılmaz bir savunma kurmalıyız. Teröristler, biyolojik silah arayışına girerek, kendi oyun planlarının bir kısmını açığa çıkardılar. “Biyo-kalkan” projesi, bizim onlardan bir adım önde olmamızı sağlayacak. Ve bu sayede bir gün iş biyolojik teröre geldiğinde, Amerikalılar “şah-mat” diyebilecek."

XS
SM
MD
LG