Erişilebilirlik

Sistem İki Partiye Dayanıyor - 2004-02-18


Amerika’da halk dört yılda bir başkanı belirlemek için sandık başına gidiyor. Sistem, halkın iki partiye oy vermesine dayanıyor, ancak halkın bir bölümü de bağımsız. Bu kesimin oyları, konulara göre bir partiden ötekine kayabiliyor.

Amerika’da Demokrat Parti 1828, Cumhuriyetçi Parti ise 1854’de kuruldu. Kuzey Carolina Üniversitesi’nde Güney Politikaları, Medya ve Kamu Araştırmaları Bölümü Başkanı Profesör Ferrel Guillory, iki partinin de en geniş kesime hitap etmeye çalışmasının bu yüzden olduğunu söylüyor: "Değişik ideolojilere sahip, farklı ekonomik sınıflardan ya da etnik geçmiş ve kökenden gelen kişilerin bir parti altında toplanması kimileri için oldukça kafa karıştırıcı ancak başından beri geniş kitleye hitap eden bir demokrasimiz oldu."

İki parti de mümkün olduğu kadar çok kişiye hitap etmek istiyor ama yine de Amerika’nın bazı bölgelerinde biri ötekini geçebiliyor. Cumhuriyetçi Parti, geleneksel olarak daha zengin ve sanayileşmiş kuzeyde daha çok oy topluyor. Demokrat Parti ise daha yoksul olan güneyde başarılı oluyor. Ancak bu düzen son 150 yılda oldukça değişti.

Partilerin hitap ettiği coğrafi alan değiştikçe zamanla ilkeleri ve parti programları da değişti. San Diego’daki California Üniversitesi Siyasal Bilgiler Bölümü profesörlerinden Thad Kousser, partilerin bugünkü durumlarına son 30-40 yıl içinde geldiklerini söylüyor. "Demokrat Parti 1960’lardan beri devletin yoksullara yardım ve sağlık bakımı gibi sosyal haklara daha fazla önem vermesini savundu. Cumhuriyetçi Parti ise devletin bu işlere fazla karışmaması gerektiğini savundu, kamu hizmetlerini özel sektörün vermesi ve vergilerin azaltılması yönünde çalıştı."

Profesör Kousser, iki partinin ayrıca kürtaj, ölüm cezası ve kamu yaşamında dinin rolü konusunda da farklı görüşlere sahip olduğunu söylüyor: "Cumhuriyetçi Parti, toplumun bazı manevi değerler üzerinde bir anlaşmaya varması ve bunların da yasalara geçirilmesini savunuyor. Örneğin, kürtaja karşı; ancak okullarda dua edilmesini destekliyor. Demokrat Parti ise kadınların kürtaj hakkı olmasını savunuyor ancak dinle devlet işlerinin birbirinden ayrılmasından yana."

Demokrat Parti ayrıca geçmişte beyazlara göre geride kalmış olan siyahların günümüzde iş ve eğitim imkanlarından daha fazla yararlanabilmesi için kota uygulanmasını savunuyor. Demokrat Parti’nin bu tutumu özellikle Afrika kökenli Amerikalı siyahların bu partiye yönelmesine neden oldu. Ancak geçmişte, köleliğe son verilmesi gerektiğini savunan Cumhuriyetçi Parti’ydi ve o zamanlar siyahlara daha çok hitap ediyordu.

1930 ve 40’lı yıllarda Demokrat Partili Başkan Franklin Roosevelt’in benimsediği yeni sosyal politikalar, siyahlara cazip gelmeye başladı. Ondan sonra yine Demokrat Partili olan Başkan Harry Truman da Amerikan ordusunda siyah-beyaz ayrımcılığını kaldırdı ve siyahları partiye çekti.

Kimsenin oy hakkının ırk, renk veya önceden kölelik statüsü nedeniyle reddedilemeyeceği Amerikan anayasasında 1870 yılında onaylanmıştı. Ancak bundan yaklaşık yüzyıl sonra bile, güneydeki eyaletlerin çoğu siyahların oy kullanmasını yasaklıyordu. Profesör Guillory, 1965’de kabul edilen oy kullanma hakkı yasasının bu durumu değiştirdiğini söylüyor: "Yasa 1960’larda Başkan Lyndon Johnson tarafından imzalanınca önemli bir dönüm noktası yaşandı. Bu sayede ayrımcı politikalar nedeniyle özellikle güneyde 20’inci yüzyılın ilk yarısı boyunca siyasi sürecin dışında kalan milyonlarca siyah Amerikalı oy kullanma hakkı elde etti. Bu yasa sayesinde siyahlar, Başkan Abraham Lincoln’un partisi olan ve köleleri serbest bırakan Cumhuriyetçi Parti’den, Demokrat Parti’ye geçmeye başladı."

Ancak Demokrat Parti’nin medeni haklara verdiği önem, güneydeki beyazların çoğunun oylarını kaybetmesine maloldu. Michigan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Bölümü profesörlerinden Kenneth Kollman, bunun günümüzde hala geçerli olduğunu söylüyor: "Güneyde siyaset ırkla oldukça bağlantılı. Genellikle beyaz seçmenler Cumhuriyetçilere, Afrika kökenli Amerikalılar da Demokratlar’a oy veriyor. Güneyde de Demokrat Parti’yi tutan beyaz Amerikalılar var ancak çoğu seçmen, Cumhuriyetçi Partili."

Güney eyaletlerinin dışındaki bölgelerdeyse, parti üyeliği daha farklı konulara bağlı olabiliyor. Profesör Kollman, yine de Demokratlar’ın azınlıklara daha çok hitap ettiğini söylüyor: "Demokrat Parti’nin, kendisini daha çok çalışan ve düşük gelirli kesimin partisi olarak gördüğünü söylemek yanlış olmaz. Demokrat Parti, federal hükümet bazında azınlıkların haklarını daha çok savunan parti sayılıyor. Cumhuriyetçi Parti ise, günümüzde daha zengin kesimi ve iş çevrelerini temsil ediyor, ayrıca koyu muhafazakar Hristiyan kesimle ortaklık yapıyor."

Profesör Kollman, Demokratlar Beyaz Saray’da iktidarı ele geçirmek istiyorsa, “oy tercihini bir partiden diğerine değiştirebilen bir kesim güneyli seçmeni ikna etmeli,” diyor. Bunun da yolu ekonomi üzerinde yoğunlaşmak. Profesör Guillory, Demokrat Parti başkan aday adaylarının, Bush yönetimi sırasında 2 milyondan fazla kişinin işsiz kaldığını vurgulamasını buna bağlıyor. "Amerika’nın güneyi, özellikle de güneydoğusu tekstil ve mobilya üretiminin yapıldığı yerler. Niteliği az, düşük maaşlı iş gücünün buralardan yurt dışına kaydırılmasıyla Amerikalılar büyük iş kaybına uğradı. Cumhuriyetçi Parti’yi destekleyen pek çok güney eyaletinde, büyük ekonomik sıkıntılar yaşanıyor. Demokrat Parti adayları da buradaki seçmenlere hitap edebileceğini düşünüyor."

Bunun tersine Cumhuriyetçi Parti ekonomik sıkıntıların ardından gelen bir miktar ferahlamayı kendi lehine kullanarak Beyaz Saray’da kalmayı umuyor. Öyle görünüyor ki, Amerikan siyasetini daha uzun süre bu iki parti yönlendirecek.

XS
SM
MD
LG