Erişilebilirlik

Erdoğan'dan Denktaş'a Dolaylı Çağrı - 2003-10-18


Başbakan Recep Tayip Erdoğan Brüksel’den Rauf Denktaş’ı müzakere masasına dönmeye, Avrupa Birliği’ni de Kopenhag Kriterleri çerçevesinde yer almayan bir konuyu Türkiye üzerinde baskı unsuru olarak kullanmadan samimi ve dürüst davranmaya çağırdı. Brüksel’de Avrupa Komisyonu’nun genişleme yetkilisi Günther Verheugen ile yaptığı görüşmeden sonra açıklamalarda bulunan Başbakan, Irak’a asker gönderme konusunda karşılarındaki tek muhatabın Amerika Birleşik Devletleri olduğunu ve Washington ile müzakerelerin sürdürüldüğünü söyledi.

Başbakan Erdoğan’ın Brüksel’deki son günü iki önemli görüşme ile geçti. Önce, Türkiye üzerine yıllık değerlendirme raporu açıklamaya hazırlanan Günther Verheugen ile buluştu. Ardından da Avrupa Birliği’nin dönem başkanı Silvio Berlusconi’den sonuçlanan liderler zirvesinin kararları üzerine bilgi aldı. Türkiye, Bulgaristan ve Romanya gözlemci ülke sıfatıyla hükümetler arası konferansı ilgilendirenler dışındaki resmi zirve toplantılarına katılamıyorlar ama bilgilendiriliyorlar. Başbakan Erdoğan Verheugen ile yaptığı görüşme ardından şu açıklamada bulundu:

"Olumlu bir havada geçen bu görüşmelerde, bu yıl içerisindeki dört ayrı paketi hızla geçirmemizin onların üzerinde yaptığı olumlu etkileri ifade ettiler. Tabii uyum bu şekilde gerçekleşirken, uygulamaya yönelik de neler yapabileceğimiz ortaya konuldu. 2004 uygulamada da çok yoğun çalışmaların yapılacağı bir yıl olacak. Bunu da açıkça ortaya koyduk."

Türkiye’nin yoğun son girişimlerinin tek bir nedeni var: İlerleme raporunda Kıbrıs ve Türkiye’nin üyelik müzakerelerini başlatma tarihi ile ilgili karar arasında irtibat kuruluyor anlamı çıkartılacak ifadelerden kaçınılmasını sağlamak. Başbakan Erdoğan kabul etmek istemese de Kıbrıs’ta siyasi çözüm olmadan Türkiye’nin müzakere tarihi alması hiç de kolay olmayacak. Ancak, Recep Tayip Erdoğan’ın da haklı olduğu yanlar yok değil. Gerçi önce Tansu Çiller, ardından da Bülent Ecevit Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci ile Kıbrıs arasında bağlantı kurulmasına yol açan kararları kabul etmiş bulunuyorlar. Ama Başbakan Erdoğan olaya başka bir yaklaşım açısı getiriyor:

"Kıbrıs olayı aslında fiili bir durumdur. Samimi bir yaklaşım tarzı da değildir. Kopenhag Kriterleri’nin içinde Kıbrıs diye bir konu yok. Bu kriterler içerisinde ne varsa hangilerini çözmüşüz, hangilerini çözmemişiz buna bakılması lâzım. Müzakere tarihi almak için Kopenhag Kriterleri ile bir sorumluluğumuz var. Yani Kıbrıs konusunu halledip de buraya girilir diye bir madde yok. Bunların hepsi fiili durumdur. Bir sıkıntılı durum söz konusu. Eğer Kıbrıs’ın bütününü alıyorsanız, Kıbrıs içinde sorunlarını çözmüş bir ülke değildir. Orada dini ayrı, dili ayrı iki kesimli topluluk var. İki kesim varken ve sıkıntı varken, böyle bir kabulü gerçekleştirmek, bazı kriterler çerçevesinde bize sorulan sorularda da çelişkiyi meydana getiriyor. Orada bunlar çözülmeden 'evet' diyorsun, ama Türkiye’de de bu tür çözümler istiyorsun."

Diyelim ki, 1 Mayıs 2004 tarihine kadar Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözüm bulunamadı. Kıbrıs Rum Cumhuriyeti adanın tümünü temsilen Avrupa Birliği’ne üye olarak katıldı. Peki Türkiye’nin bu durumda tepkisi ne olacak? Başbakan Erdoğan şöyle cevaplıyor:

"Şu ana kadar olan tavrımız ne ise aynı tavrımızı devam ettiririz bu tavır da çözüm siyasetidir."

Avrupa Birliği çözüm yolunda sürekli engel çıkartan kişi olarak, Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaş’ı suçluyor. Recep Tayip Erdoğan Brüksel’den bu konuda şu açıklamayı yaparken, adeta Denktaş’a da ‘masaya dön’ mesajı yolluyordu:

"Çözüm tek taraflı olamaz. Karşılıklı çözüm arayacaksınız. Eğer taraflar çözmek istiyorlarsa bu iş çözülür, Ama taraflardan bir tanesi kendini çözümsüzlüğe kilitledi ise, o zaman bu çözülmez. Seçimlerden önce pek bir şey beklemiyoruz. Neler yapılabileceği ortaya çıkacak olan yeni yönetim profili ile de farklılık kazanabilir. Annan plânı tümüyle olumsuzdur, biz bunu tartışmayız bu yaklaşımı doğrusu sağlıklı bulmuyorum. Masaya yaklaşmadığınız sürece çözüm olmaz. Oturacaksınız, konuşacaksınız, eğer çözmek istiyorsanız. Siyaset çözümsüzlüğü çözme sanatıdır ve taraflar bunu ispat etmelidir."

Irak Kürtlerinin liderlerinden Barzani, Türkiye’nin asker göndermesi halinde Konsey’den çekileceği tehdidinde bulundu. Amerika Savunma Bakanı Rumsfeld son kararı Konsey’in vereceğini söylüyor. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı karşılarında tek muhatap olarak Washington yönetimini gördüklerini ve nihaî cevabın verilmesini beklediklerini söylüyor:

"Amerika ile görüşmeler aynı şekilde sürüyor. Yani Amerika bu noktada eğer şu andaki bu bizim olumlu yaklaşımımıza, olumlu bir yaklaşımda bulunur ve bir mutabakat sağlanırsa biz orada Irak halkının şu sıkıntıları aşması için elimizden gelen yardımda bulunuruz. Bizim gidiş nedenimiz bir savaş, jandarma görevi falan değil, alt ve üst yapısının bir an önce nasıl tamir ederiz, mutluluğu temin ederiz, buna yönelik bir gayrettir. İstikrar gücüne destek vermektir. İstikrarını kaybetmiş olan Irak’a kavuşmasını sağlamaktır."

Avrupa Birliği’nin bir başka eleştirisi de Heybeliada’daki ruhban okulunun şu ana kadar açılmamış olmasına dayanıyor. İmam Hatip Okulları anlaşmazlığından sonra şimdi de azınlık dinlerinin eğitim sorunu mu Türkiye gündemine girecek şeklindeki bir soruyu bakın Başbakan Erdoğan nasıl yanıtlıyor:

"Şimdi aslında Türkiye’de imam hatip okulları tartışması yok bu bir görüşülmesi gereken bir konu. Sadece bir cümle ile geçeyim bu konu meslek okulları meselesidir. Ruhban okulu meselesi apayrı bir meseledir. Dini özgürlükler konusunda rahat bir iktidarız. Bu konuda çok rahat düşünebilen bir iktidarız. Ülkemizde yaşayan herkes inançlarını bizim güvencemiz altında yaşayabileceklerdir. Uyum paketi ile atılan önemli adımlardan biri de ülkemizdeki İslam dini dışındaki inançlara mensup olanların da ibadethane yapabilmelerine imkan sağlayan yasa değişikliği yapılmıştır ve uygulamaya açıktır."

Başbakan Erdoğan’ın basın toplantısı sırasında gözden kaçmayan bir kelime vardı: Timing, yani zamanlama... Erdoğan 'her şeyin bir zamanı var' anlamına da gelen bu kelimeyi Avrupa Birliği’nin beklentilerinin karşılanması bağlamında kullandı. Türkiye ile Romano Prodi-Gunther Verheugen ikilisinin Avrupa Komisyonu yönetimini devraldıktan sonra vardıkları bir mutabakat var. Ne verirsen, onu alırsın... İşte şimdi Türkiye müzakereleri başlatma tarihini alabilecekse Kopenhag Kriterleri dışında kalan Kıbrıs ve Ege sorunları üzerinde de adım atabileceğini, aksi takdirde çözümsüzlüğün de belki bir çözüm olabileceğini Avrupalı muhataplarına anlatmaya çalışıyor.

XS
SM
MD
LG