Erişilebilirlik

28 Ağustos 2003 - 2003-08-28


28 Ağustos tarihli gazeteler, Washington’un Irak’ta bir Birleşmiş Milletler gücüne yeşil ışık yakılabileceği yolundaki haberlere geniş yer veriyor. Bu haberlere göre, Beyaz Saray yönetimi, sözkonusu Birleşmiş Milletler gücünü bir Amerikalı komutanın denetiminde tutmayı düşünüyor. Bu arada Bush Yönetimi’ne, bir an önce Birleşmiş Milletler’le işbirliğine gitmesi yönündeki çağrılar da artıyor. Washington Post gazetesinde bu konuda çıkan bir yazıda, şu görüşler aktarılıyor:

Başkan Bush, önceki gün Irak’ın demokrasiye kavuşmasının "aylar değil, yıllar alacağını" itiraf etti. Aynı zamanda, ABD’nin bu yöndeki çabalarını, II. Dünya Savaşı sonrasının Almanya ve Japonya’sıyla karşılaştırdı. Irak’ın Amerikalı yöneticisi Paul Bremer da, Irak’ın yeniden yapılandırılmasının on milyarlarca Dolar'a mal olacağını söyledi. Eskiden Irak’la savaşa karşı çıkan kesimler bile, artık ABD’nin bu ülkede bir başarısızlığı kaldıramayacağı görüşünde. Irak’taki yetkinin bir kısmının Birleşmiş Milletler’e devredilmesi durumunda, bu ülkedeki durumun düzelip düzelmeyeceği sorgulanıyor. Bunun yanıtı ortada: Birleşmiş Milletler’in devreye girmesi, Türkiye, Pakistan ve Hindistan gibi ülkelerin Irak’a asker göndermesine yarayabileceği gibi, Avrupa ve Arap devletlerinin mali yardımlarda bulunmalarını da sağlayabilir.

Washington Post gazetesinde yer alan Irak’la ilgili bu yorumdan sonra, ülkenin batı yakasında yayınlanan Los Angeles Times gazetesine gözatıyoruz. Gazetede yer alan Jonathan Power imzalı bir köşe yazısı, Ortadoğu’daki son gelişmelere değişik bir açıdan bakıyor. Power, özellikle Irak’taki son gelişmelerin, medeniyetler çatışması şeklinde, dar bir çerçevede yansıtılmaması gerektiğine dikkat çekiyor:

Askeri başarılar hiçbir zaman bir medeniyetin geleceğini, bir ya da iki yüzyıldan fazla şekillendiremedi. Ne Haçlı Seferleri’nin sonuçları, ne de 15. yüzyılda askeri gücünün zirvesine ulaşan Osmanlı İmparatorluğu, bu durumu değiştiremedi. Aynı şekilde Hıristiyan Batı, bugünlerde yükseliş dönemini yaşıyor olsa dahi, bugünkü durumunu İslam medeniyetine borçlu olduğu gerçeğiyle hiçbir zaman yüzleşmedi. Batı dünyası, özellikle de ABD, bugün askeri bakımdan güçlü durumda. Ancak siyasi nüfuzunu çok uzun süre sürdüreceğe benzemiyor. Köklü medeniyet geleneğinden dolayı, İslam’ın da bir gün kendi rönesansını yakalama olasılığı uzak görünmüyor. Bunun için yeterli beyin gücüne sahipler ve doğru siyasi yapılanmaya ihtiyaçları var. Modern dünyada demokrasiler, bastırılmış potansiyellerin ortaya çıkmasına yardımcı olabilir. Bunun bir örneğini, Türkiye gösterme çabasında. Batı dünyası da, bu gelişmelere içtenlikle kucak açmalı.

Los Angeles Times’dan Christian Science Monitor gazetesine geçiyoruz. Dün Pekin’de başlayan ve Kuzey Kore’nin nükleer programının ele alındığı çok taraflı görüşmelere geniş yer veren gazete Washington ve Pyonyang arasındaki gerginliği çözecek kilit ülkenin, Çin olduğu görüşünde. Gazetede bu konuda yer alan bir başmakalede şunlar yazıyor:

ABD, Irak ve Afganistan örneklerinin aksine, Başkan Bush’un terör destekçiliği yapmakla suçladığı Kuzey Kore’yle diplomatik görüşmelere gitmeyi tercih etti. Washington, Pyongyang’ın nükleer programından tamamen vazgeçmesi için, bu ülkedeki denetimlerini yeniden başlatmak istiyor. Kuzey Kore’yse, ABD’den saldırmazlık güvencesi alma peşinde. Pyongyang, Washington’un Irak’taki denetimlerden bir anda vazgeçip bu ülkeyi işgal ettiğine tanık oldu. Kuzey Kore, sınırlarını denetimcilere sonuna kadar da açsa, ABD’nin her taşın altında nükleer bomba arayabileceğinin farkında. Washington’un Kuzey Kore’ye karşı bu şüpheciliği pek de haksız sayılmaz. Ancak, Kuzey Kore’nin bölgeyi nükleer bir facianın içine atmasına engel olabilmenin yolu, Çin’in bu ülkeye baskılarını sürdürmesinden geçiyor.

XS
SM
MD
LG