Erişilebilirlik

Valery Gicard d’Estaing Washington'daydı - 2003-02-14


Fransa eski Cumhurbaşkanlarından ve Avrupa Kurultayı Başkanı Valery Gicard d’Estaing, Washington’daydı. Aralık ayında yapılan Avrupa Birliği Kopenhag zirvesi öncesi, “Türkiye’nin AB’ye girmesi birliğin sonu olur” diyerek dikkatleri üzerine çeken d’Estaing, konuşmasında Avrupa anayasından, Avrupa Birliği ile Amerika ilişkilerine, Irak konusundan Türkiye’nin Avrupa’daki yerine kadar pek çok konuya değindi. d’Estaing, Türkiye’nin tam bir Avrupa ülkesi olmadığı görüşünü tekrarladı.

Konuşmasının sonunda soruları yanıtlayan Valery Gicsard d’Estaing’e, Türkiye hakkında pek çok soru geldi. Toplantı yöneticisinin seçtiği “Önümüzdeki 5-10 yıl içinde Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne üye olarak görüyor musunuz?” sorusuna d’Estaing’in cevabı şöyle oldu.

"Öncelikle Türkiye’ye saldırı amacı taşımadığımı, hakaret etmek istemediğimi ya da Türkiye’nin önemini az görmediğimi söylemeliyim. Türkiye halkıyla birlikte büyük ve önemli bir ülke. Bölgede de oynadıkları bir rol var. Tamamen Avrupalılar mı? Hayır. Eski bir kültürleri var. Dini inanışları, Atatürk rejiminden beri yeniden gözden geçirilmiş.. Hukuk sistemleri de Avrupa’dan farklı. Birkaç yüzyıl boyunca Avrupa’da bir güçtüler. Sonra gittiler. Şu an Avrupa Birliği’ne kabul ettiğimiz üyelerle kavga ederek gittiler. Bu ülkeler Yunanistan, Makedonya ve Bulgaristan gibi ülkeler. Türkiye bizim için önemli bir komşu. Güçlü bir ilişkimiz ve yeterince bağımız olmalı. Ancak Türklerin şu an Avrupalı olmadığı ortada."

Gicsard d’Estaing, önümüzdeki 5-7 yıl içinde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olamayacağını düşündüğünü de sözlerine ekledi.

D’Estaing’e yöneltilen bir diğer soru ise Avrupa Birliği’nde hakimiyetini hissettiren Fransa ve Almanya’nın gücünün 10 yeni üyenin katılımıyla azalıp azalmayacağıydı.

"Bu durum Fransa-Almanya etkinliğini daha da gerekli kılacak… Fransa ve Almanya’nın oluşturduğu ekip tabi ki değişecek. Başlangıçta 6 ülke vardı. Fransa, Almanya, İtalya ve 3 Benelüx ülkesi vardı. Bunların aralarında Fransa ve Almanya nüfus olarak en kalabalık, zenginlik olarak da en iyi durumdaydı. Bu durumda Fransa ve Almanya’nın ortak yol izlemeleri normaldi. Bu sistemi korumalıyız çünkü bu ülkeler sistemin merkezindeler. Tabi ki tekel olmamalı. Görüşlerimizle diğerleri üzerinde baskı oluşturursak yeniliriz. Ancak diğerleri için esin kaynağı olabiliriz."

Avrupa Birliği’nin dış politika sözcüsü kim? Pek çok dinleyicinin yanıtını merak ettiği sorulardan biri de buydu. Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu’nun ayrı ayrı başkanları olması, Avrupa dışındaki ülkelerin kimi muhatap alacakları konusunda soru işaretlerine yol açıyor. Bu ülkeler kimi aramalı? Gicard d’Estaing’in yanıtı şöyle oldu.

"Şimdi aranacak 25’ten fazla telefon numarası yerine 2 numara var… Şunu söylemeliyim ki bu yanlış bir yaklaşım. Geçen yaz okuduğum bir kitapta Amerikan ve Avrupa demokrasilerinin karşılaştırması yapılıyordu. Bir görüşe göre Amerika, güçleri bölerek, gücün tek elde toplanmasını önlüyor. Federal, eyalet, yüksek mahkeme, farklı kurumlar düzeyinde bu hep böyle. O zaman neden tek bir güçle muhatap olmayı istiyorsunuz ki? Avrupa’da kimin hangi görevle hangi komisyonun başında olduğu belli. İsterseniz ulaşabilirsiniz."

Gittikçe genişleyen Avrupa Birliği’nin karşılaştığı sorunlara değinen Gicard d’Estaing, kıtadaki çeşitliliği şöyle özetledi.

"Avrupa Birliği’nin en büyük 6 üyesinden dördü, yani Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya’ya ek olarak toplam 40 milyon nüfusu olan İspanya ve Polonya, Avrupa nüfusunun yüzde 74’ünü, tüm Avrupa’nın gayrı safi milli hasılasının da yüzde yüzde 85’ini oluşturuyor. Demokratik anlamda bu büyük bir çoğunluk. Ancak buna ek olarak nüfusu 8 ile 16 milyon arasında değişen diğer 8 üye ülke, Avrupa nüfusunun yüzde 19’unu temsil ediyor. Geri kalan ülkeler de nüfusun yüzde 17’sini oluşturuyor. Nüfus ve zenginlik açısından çeşitlilik var."

Gicard d’Estaing’e göre temel soru Avrupa Birliği’nin ne olduğu. Federasyon mu ya da federasyon olma yolunda mı? Yoksa Amerika’nın başta olduğu gibi konfederasyon mu? Amerika’da daha sonra kurulan federal sistemin savunma, vergi ve dış politika açısından merkezi bir yapı oluşturduğunu belirten d’Estaing, eyaletlerin merkezde temsil edildiğini söyledi. d’Estaing, Avrupa Birliği’nin ise kuruluşunda tam tersi bir sistemin olduğunu, üye ülkelerin savunma ve dış politika alanında egemenliklerini koruduklarını birliğin ise ekonomik anlamda ortaklık oluşturduğunu kaydetti.

"Fedesayon mu yoksa konfederasyon mu tartışması Avrupa Birliği’nin kendine has özellikler taşıdığını gösteriyor. Avrupa Konvansiyonu bunu değiştirmeyecek ancak anayasaya geçirmenin yollarını arayacak. Anayasanın birinci maddesi, Avrupa Birliği, ortak bir gelecek oluşturma yolunda Avrupa ülkeleri ve halkının isteklerini yansıtacaktır şeklinde olacaktır. Üye ülkelerin politikaları koordine edilecektir."

Avrupa Birliği’nin Bakanlar Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu’ndan oluştuğunu söyleyen d’Estaing, bu kurumların Avrupa anayasasını oluşturmada ve genişlemede önemli rol oynayacağını belirtti.

d’Estaing ayrıca karar vermeyi kolaylaştrıcak bir anayasaya ihtiyaç duyduklarını kaydetti.

d’Estaing, Avrupa anayasasını oluştururken karşılaştıkları zor bir konunun Avrupa Birliği dışişleri bakanını tayin etmek olduğunu da sözlerine ekledi.

Avrupa ile Amerika’nın her zaman aynı fikirde olmayacağını ancak işbirliğinin önemli olduğunu söyledi.

"Avrupa’yı Amerika’ya karşı rakip değil ortak olarak görüyoruz. Avrupa Birliği olarak iki tarafın da işine gelecek bir işbirliği öngörüyoruz. Bu yeni Avrupa Birliği ile 175 yıl önce kurulan Amerika arasında yapılacak. Eski ve yeni tartışması nedir? Şimdi kelime tartışmasına ve polemiğe girmeyelim, diyaloğa önem verelim. Tarafların birbirini dinleyeceği ve diğer tarafa nutuk atmayacağı bir diyalog başlatalım."

Kongre Kütüphanesi’nin davetlisi olarak Washington’da konuşan Avrupa Kurultayı Başkanı Valery Gicard, Irak konusunda Amerika ile Avrupa arasında 3 ay önce daha fazla diyalog olsaydı, bugünkü durumun daha iyi olacağını savundu.

XS
SM
MD
LG