Erişilebilirlik

Avrupalı Türklerin AB Kararına Tepkileri - 2002-12-15


Kopenhag’da alınan kararın içeriğinden en fazla düş kırıklığına uğrayanların başında Avrupalı Türkler de geliyorlar. Bugüne kadar görülmemiş bir seferberlik kampanyası sürdürdüler. Türkiye’nin üyeliğinin neden önemli olduğunu her kesimdeki insana anlatmaya çalıştılar. Siyasi partiler içinde faaliyet gösterenler, parti yöneticilerini etkileyebilmek için tabiri caizse kendilerini parçaladılar. Türk seçmenlerin oylarının unutulmaması gerektiği uyarısında bulundular. Bu milletvekillerinden biri de, Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesini reddeden ülkelerden en büyüğü yani Almanya’nın koalisyon ortağı Joschka Fischer’in Yeşil Birlik Partisi'nden Özcan Mutlu oldu. Berlin Eyaleti milletvekili Özcan Mutlu iki nedenden dolayı Türkiye’nin işinin zorlaştığını şöyle anlatıyor:

Yeni gelen 10 ülke daha çok alıcı ülke yani yardıma ihtiyacı olan ülkeler. Tabiî ki bunlar ortada bulunan pastanın, hele Türkiye gibi ülkenin de ortak olmasını istemezler. Bu yüzden aralık 2004 zorlaşabilir diye düşünüyorum. Diğer taraftan 2004’ten sonra Avrupa Anayasası gündeme gelecek. Aralık 2004’te Türkiye’ye herşeye rağmen Türkiye ile müzakerelere başlarlar mı diye şüphem var. Unutmamak lâzım ki AB içindeki muhafazakâr partiler Türkiye’nin üyeliğine karşılar. Önümüzdeki yıllarda seçimler var. Avrupa’daki güç dağılımı da değişecek. Kim bize bugün şu garantiyi verebilir. 2004’te siyasi konjonktür ne olursa olsun, AB içindeki güç dağılımı nasıl olursa olsun Türkiye ile müzakereler başlatılacaktır diye. Bu garantiyi kimse veremez, bu garantiyi kimse veremediği için sonuçtan pek memnun değilim. Özellikle partimiz aralık başındaki kurultayında Alman CDU-CSU partilerine cevaben, bir önergeyi % 98’lik bir oranla kabul etti. Önergenin başlığı ise “Türkiye Avrupa’nın parçasıdır” diye bir karar alındı. Buna rağmen sayın Joschka Fischer'in o kadar mesafeli davranması üzdü bizi. 2.5 milyon Türk yaşıyor Almanya’da, 3.5 milyon Türk yaşıyor Avrupa’da siz bu kararı böyle aldınız ve bu karar 2004’te de kendini olumsuz olarak gösterirse, Bu 3.5 milyon insana “sizi istemiyoruz” anlamına gelir. Bunun da AB içindeki uyuma ne kadar yararı olur diye çok şüphem var.

Evet, Avrupa Birliği bir taraftan topraklarında yaşayan Türkler dahil tüm yabancıların uyum sağlamalarını isterken, öte yandan bu uyumu kolaylaştıracak bir adımı atmakta zorlanıyor. Türklerin köklerinin uzandığı Türkiye’yi içine alma zamanını uzattıkça uzatıyor. Üstelik, pek de niyetli olmadığı izlenimi yaratarak onları üzüyor. Üzülenlerden biri de son olarak yaptığı faaliyetler ile Avrupa Türkleri’ni hakikaten temsil edebileceğini gösteren, daha doğrusu rüştünü ispatlayan ATP’nin kurucularından, Avrupalı Türk İşadamları Birliği Başkanı Ahmet Güler oldu. Ahmet Güler yayımladığı bildiride Kopenhag kararı Zafer mi, yenilgi mi sorusunu sordu. Bizde aynı soruyu soruyoruz, zafer mi, yenilgi mi?;

Hem Avrupa’daki, hem de Türkiye’deki Türklerin beklentisinin çok uzağında olan bir karar. Hayal kırıcı bir karar oldu. Bizce bir yenilgi çünkü 1999’da Helsinki’de alınmış kararın aynısı biraz süslenerek aynısı verildi burada 2004 senesinde gelin bir daha görüşelim diyorlar. Kesin bir tarih verildiği yok. 2004 senesinde ne olacağı belli değil. Köprünün altından daha çok sular akar. Vermiş oldukları söze pek güvenmemek de lâzım. Rasmussen bugün yaptığı açıklama ile tasdik etti. Bu garanti değildir dedi. 2004’te müzakerelere başlanacağına dair bir tarih verileceği garanti değildir diye Kendi eksiklikleri olarak görüyoruz. Kendileri, Türkiye’nin alınıp, alınmaması konusunda bir fikir sahibi değiller. Avrupa Türkleri Platformu çok büyük çalışma yaptı. Bu çalışmalarda farklı siyasi parti ve kesimlerle bir araya geldik. Gördüğümüz, farkettiğimiz olay şu oldu ki Türkiye’nin AB üyeliği hakkında çok az bilgilendirilmişler. Yani Türkiye’yi tanımıyorlar. Türkiye karşıtı çok insana rastladık. Bunların bilgilendikten sonra Türkiye hakkındaki görüşlerinin değiştiğini de farkettik. Tüm Türkler etrafındaki insanları aydınlatmakta biraz geç kaldık diyebilirim..

Türkiye kararının 2004 aralığına ertelenmesine farklı ve hatta olumlu bakanlar da var. Kabahatin Avrupa Birliği’nde değil, Türkiye tarafında aranmasını söylüyorlar. Bu görüşte olanları Tüsiad Avrupa Daimi Temsilcisi Bahadır Kaleağası seslendiriyor:

AB çok önemli bir hamleyi gerçekleştirdi Kopenhag’da. 75 milyonluk bir grup giriyor. Türkiye’den birazcık fazla. Ama kurumlardaki ağırlıkları açısından onar ülke girmekte. Şimdi bu tabiî AB’nin kurumsal işleyişi açısından çok önemli bir sorun yaratacak. Kurumsal reform yapamazsa varolma mücadelesinde büyük bir zayıflamaya, hatta geri düşme yönüne doğru gidebilir. Burada Euro’nun istikrarı da söz konusu. Gerçekten tarihi bir zirve büyük bir başarı ama yeni hamle gereğini, genişleme değil, derinleşme kurumsal reform hamlesi getirdi. AB bir tarihsel dönemden başka bir tarihsel döneme geçiş yapmış oldu böylece Türkiye açısından baktığımızda istediğimiz kadar iyi bir sonuç değil. Tabiî kötü bir sonuç da değil. Türkiye – AB ilişkileri daha iyi bir noktaya geldiler. Türkiye’nin bastırması ve gündemi belirlemesi çok önemli bir rol oynadı. Bu siyasi bir müzakere hatalar da yapıldı bence. Duygusal yaklaşıldığı anlar oldu, geçmişteki hükümetler de bu hataya düşmüşlerdi. Duygulara yer yok çıkarlar üzerine kurulu bir işleyiş var. Bunu unuttuğumuz zamanlar kendi kendimize zarar verdiğimiz durumlara düşüyoruz. Türkiye, dışarıdaki bir ülke, büyük bir ülke, fakir bir ülke, ona göre gücünü kullanabildiği ölçüde kararlara etkide bulunabiliyor. Gücünü sonuna kadar kullanabildi mi, kararları olumlu yönde etkileyebilmek için? Hayır. Bunda çeşitli nedenler var. Seçimler oldu. Türkiye’nin imajı AB seçmenleri nezdinde iyice bozuldu. Kara çarşaflı kadın görüntüleri verdi AB medyası bunu unutmayalım. AB liderleri de herşeyden önce buna önem vermekteler. Seçmenin ne düşündüğüne önem vermekteler. Diğer bir unsur Türkiye açısından Kıbrıs’ta bir uzlaşmaya gidemedik. Bu da kararı bizim açımızdan az olumlu kıldı. Ama önemli olan işlerin devam etmesi. Her zaman olduğundan farklı bir senaryo demeti yok. Ya birinci senaryoda Türkiye kendi içinde güçlü bir toplum olur. Ya da ikinci senaryoda başarılı bir evrim içinde olmaz. Zayıf bir ülke olur, zaafiyetleri olan bir ülke olur. Birinci senaryoda AB ile ilişkilerimiz daha iyiye gider kapılar daha az zorlanarak açılır. İkinci senaryoda her zaman iki arada bir derede oluruz. Oyunun temel kurallarında bir değişiklik yok. Çerçevesi daha somutlaştı.

Peki Kıbrıs?

Kıbrıs konusunda bir çözüme doğru gidiliyor anlaşıldığı kadarıyla. Kopenhag’dan önce olsaydı, kararı daha olumlu etkileyecekti. Kıbrıs’taki halk da bunu istiyor. Bundan kaçış yok. Ama bizim önceliklerimizi dikkate alan bir çözüm olacaktır. O da bir uzlaşmadır. Her iki taraf da belli konularda taviz vermek zorunda zaten şu aşamada da her iki taraf taviz vermiş durumda şimdi genel tavizlerin dışında ayrıntılardaki tavizlerle uğraşılmakta.

Kıbrıs’ta çözümün artık kaçınılmaz hale geldiğine inananlardan biri de Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin Genel Direktörü Prof. Faruk Şen. Essen’den önce Türkiye kararından duyduğu üzüntüyü dile getiriyor sonra da Kıbrıs’ta, Rauf Denktaş’ın somut adımlar atması zamanının geldiğini bakın nasıl anlatıyor:

Türkiye’nin haketmediği bir karar. Zira Türkiye son altı ayda bir çok ev ödevini yaptı. Benim beklediğim en çok Nisan 2004’e kadar bir tarih verilmesi ve görüşmelerin başlamasıydı. Türkiye AB ile görüşmelerini 15’ler ile yapmalı, 25’ler ile yapılacak görüşmeler Türkiye’nin yolunu kapatacak görüşmelerdir. Oraya giderken çok iddialı bir şekilde gittiler, başka kararı kabul edemiyeceklerini düşündüler fakat verilen karar bence kabul edilebilecek bir karar değildi. Karardan sonra Abdullah Gül’ün açıklamaları beni de hayal kırıklığına uğrattı. Çıtayı yükselttikten ve Türkiye için başarısız bir karar alındıktan sonra böyle bir geri çekilmeyi Türk hükümetinden ben de beklemiyordum. Kıbrıs’ta daha fazla taviz vermeye Türkiye hazırdı. Fakat bu karardan sonra elbette Rauf Denktaş’ın elindeki kartlar güçlendi. Bence Türkiye’nin çok somut şekilde Kıbrıs’ta çözüme gitmesi lâzım. Kuzey Kıbrıs’taki halk dünkü karardan sonra Güney Kıbrıs hükümetine daha fazla yaklaşacak. Denktaş’ın bunu görerek somut adımlar atmasında yarar var.

Şimdi önümüzde iki yıl var. Kopenhag’da alınan kararı olumsuz nitelendirenler ile, akıntının yönünü üyeliğe doğru değiştirmek zorunda olan tarafın Türkiye olduğuna inananlardan hangi tarafın haklı olduğunu görebilmek için tam iki yıl beklemek gerekiyor. Türkiye, çoğumuzun samimiyetsizlikle itham ettiği Avrupa Birliği’ni 2004 aralığında köşeye sıkıştırmak ve bu kez müzakere tarihini kopara kopara alabilmek için çok ve hızlı çalışmak zorunda. Karşı tarafa söyleyebilecek söz bırakılmaması gerekiyor. Şu son bir iki aylık toplumsal seferberliğin önümüzdeki aylarda ara verilmeden sürdürülmesinin bu süreci kısaltabileceğine inananlar da yok değil. Onlarla da önümüzdeki günlerde konuşacağız.

XS
SM
MD
LG