Erişilebilirlik

'AB Çıkmazdan Kurtulma Çabası İçinde' - 2002-12-12


Tarihi Kopenhag Zirvesi başlamadan önce gün boyunca sürdürülen pazarlıklar, Türkiye ile Kıbrıs, Polonya ile de parasal yardımın arttırılması üzerinde yapıldı.

Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği, TÜSİAD'ın Avrupa temsilcisi Bahadır Kaleağası, radyomuza yaptığı değerlendirmesinde, Türkiye’nin izlediği başarılı politika sonucu, Avrupa Birliği’nin güç durumda kaldığına ve içine düştüğü çıkmazdan kurtulma arayışlarına girdiğine dikkat çekti:

"AB’nin kendi içindeki dengeler sonucu oluşturduğu, Türkiye takvimi ile, Türkiye’nin kendi öncelikleri doğrultusunda oluşturduğu müzakere takvimi birbirine uyuşmamakta. O zaman Türkiye’den aldıkları sinyal, Türkiye’nin bu konuda yavaş hareket edeceği yönündeydi. Kendilerine göre yaptıkları plânda, önce on ülkeye genişleyecekler ve arkasından derinleşme sağlanacak, Avrupa’nın geleceği kurultayının çalışmaları bitecek, bunun sonucunda hükümetlerarası konferans bir AB anayasasını onaylayacak, bu anayasa bir çok Avrupa ülkesinde referanduma tabi olarak yürürlüğe girecek ve AB kendi içindeki dengeleri tuttuktan sonra, Türkiye’yi alma cesaretini gösterebilecek. Bunu cesaret meselesi olarak görmesinin temelinde de hem büyük bir ülke, Türkiye girer girmez Fransa’nın, İtalya’nın kurumsal kudretine sahip olacağı var. Diğer taraftan da ilk defa bu kadar fakir bir ülke girecek AB’ne. Oranlara bakarsak Portekiz ve İrlanda’nın ortalamaları bize kıyasla AB ortalamasının iki misline tekabül ediyor. Ama diğer taraftan dışlanamayacak bir ülke. Çoğunluk bunu artık görüyor."

Görüyor ama kısa sürede gerçekleşmesini de istemiyorlar. Bu Türkiye’de kimilerine göre, AB’nin yeni bir oyalama taktiği olarak yorumlanıyor. Brüksel, Türkiye’nin üyelik sürecini zamana yayacak ve böylece önce kendi iç yapılanmasını tamamlayacak ve belki de Türkiye için yeni şartlar getirecek bir ortam oluşacak, Ankara’nın o dönemdeki yöneticileri belki de kendiliklerinden üyelikten vazgeçebilecekler. İşte Türkiye bu oyunu bozdu. 2004 yılından önce kendisi ile masaya oturulmasında ısrarlı oldu. Kaleağası’na göre de Avrupa Birliği’nin iç takvimi bozuldu:

"AB bunu bir cesaret meselesi olarak görmekle beraber aynı zamanda bir zorunluluk olarak da görüyor. Geri dönüşü olmayan bir yolda görüyor. Görmeyenler de var ama genellikle alınan kararların da gösterdiği gibi bunu artık kaçınılmaz olarak görmekte. Ama ne zaman? AB önce iç genişlemesini tamamlayacak, sistem daha büyük ülkeleri daha iyi entegre edebilecek bir kurumsal reforma tabi olacak. Bu arada tarım politikası değişmiş olacak, bölgesel fonlarla ilgili politikalar daha dengeli hale gelecek ondan sonra Türkiye’ye sıra gelecek şeklinde görmekteydiler. Türkiye’yi dışlamanın bedelini de pek ödemek istemediler. Kendi takvimlerini başka türlü yaptılar."

Erdoğan–Gül ikilisi, Kopenhag’dan istediğini alarak Ankara’ya dönebilecek mi? Kaleağası’na göre taraflar, mutlaka bir uzlaşı sağlamak zorundalar:

"Kopenhag Zirvesi’nden Türkiye ile ilgili çıkacak karar, herşeyden önce AB içinde bir karar olma özelliği taşıyacak. Bu da AB içindeki bazı çevrelerin yıllardır istemediği bir gelişmeydi. Ama bu kararın içeriği bizi memnun eder, etmez, eden ve etmeyen noktalar olabilir, bunları ayrıca tartışmak gerekecektir. Bugün gelinen nokta karşılıklı iki tavrın çatışması ve bir ara yol, uzlaşma üzerinde son dakikaya kadar sürecek diplomatik pazarlıklardır."

Müzakerelere başlamak, AB’nin ileride belirleyeceği yeni kuralların dışında kalmak anlamına gelmiyor. Gelmiyor ama, en azından Brüksel atacağı her adımda müzakere masasına oturmuş bulunan Türkiye’nin duyarlılıklarını da dikkate almak zorunda. Kaleağası’na göre bugün karşılaşılan zorluklar biraz da Türkiye’nin gecikmesinden kaynaklanıyor ama en azından Türkiye oyunun tarafı oldu:

"Mevcut kuralları değiştirdiği an müzakereyi yapan ülke de ona uymak zorunda. Bu yüzden aday ülkelerle müzakere başlıkları hep geçici olarak kapatılır. Zira o ana kadar AB mevzuat ve müktesebatını ilgilendiren bir gelişme olursa, müzakere paketinin içine sokulabilsin diye. Önemli olan zaman kazanmaktır. Türkiye o kadar çok zaman kaybetti ki, yıllar boyu yazarlar hapse atıldı, yıllar boyu en normal kitaplar bile yasaklandı. İşkence sorunu kara leke gibi çöktü. Ekonomik çıkarlarını zedeledi. Artık bu zamanı telafi etmek gerekiyor. AB içindeki lobiler bu sayede palazlandılar. Bu yanlış denkleme son vermek gerekiyor. Ağustostan beri önemli bir ivme kazanıldı. Bugün Türkiye siyasi oyunu oynar hale geldi, eskiden ağzını açamayan bir ülke idi. Bugün bastırıyoruz. Bizden yana ülkeler var, karşı olanlar var, bugün oyunun bir parçasıyız. Ama dışarıdan bir ülke olduğumuz için, her dışarıdan olup da topluluğa girmeye çalışanın başına geldiği gibi biz de haksızlıklara uğruyoruz, çifte standarda uğruyoruz. Bu işin doğasında var. Nato’ya girişimiz de böyle olmuştur."

Fransa, İngiltere’nin girişini engelledi. Başka ülkelerle müzakereler en az on yıl sürdü. Ama bir gün geldi Paris, Londra’ya evet demek zorunda kaldı. Uzamasına rağmen üyelik müzakerelerine oturan İspanya gibi ülkeler üye oldular. Geleceğin Türkiye için ne getireceğini tahmin etmek kolay değil. Ancak, bugünün meselesi, Kopenhag’da üyelik müzakerelerinin mevzuat ve müktesebat değişiklikleri ile genişleme sürecinin başlangıç yılı olan 2004’ten evvel başlatılabilmesi. Bunun da yolu Kıbrıs’tan geçiyor.

XS
SM
MD
LG