Erişilebilirlik

Seçimlere AB İş Çevreleri Nasıl Bakıyor? - 2002-11-02


Muhtemel bir Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına AB iş çevreleri nasıl bakıyorlar? TÜSİAD ve TİSK’i Avrupa patronlar klübünde temsil eden Dr. Bahadır Kaleağası'na göre endişe var ama öncelikle Abdullah Gül’ün Brüksel’de verdiği güvencelere sadık kalacak biçimde bir hükümet politikası izleyip, izlemeyeceğine bakılacak.

Radyomuza Avrupa Birliği ülkelerinde yaptıkları son temasları da değerlendiren Kaleağası, Kopenhag’dan iki tarafı da tam tatmin etmese bile ileriye doğru bir karar çıkacağı izlenimi edindiklerini söyledi.

Abdullah Gül’ün Brüksel’de, Tayyip Erdoğan’ın da Ankara’da Avrupa’ya yönelik verdiği mesajların Brüksel’i ikna ettiği söylenebilir mi? Kaleağası'nın yanıtı şöyle:

"AB’ni ikna etmedi bu mesajlar. Kuşku devam ediyor. Zaten, Abdullah Gül de Brüksel’de dedi ki, 'bekleyin iktidara gelmemiz yakınlaştı, gelince göreceksiniz bu bir meydan okumadır. İddia ediyorum ki, iktidarımız ilk gününden, Kopenhag Zirvesi’ne kadar AB’ni ikna edecek, çok önemli uygulamalara imza atacak. Bunları başlatacak, önemli açıkları tamamlayacak ve biz Türkiye’yi AB’ne taşıyacağız.' Evet, bekle ve gör. Başka çare yok. Göreceğiz doğru mu değil mi? Avrupalı olmak, AB’nin klâsik bir muhafazakâr demokrat partisi kimliğine bürünebilmek ideallerini söyledikleri gibi başarabilecekler mi yoksa bu konuda kuşkuları daha da derinleştiren kendileri hakkındaki, başarısızlıklara mı, çalkantı ve yalpalamalara mı imza atacaklar bunu gerçekten görmemiz gerekiyor. Bu bir macera olmaya başladı Türkiye için ama belki de kaçınılmaz bir senaryo olarak karşımızda duruyor, tabiî iktidara gelirlerse."

Geldikleri takdirde Avrupa Birliği bir tür zaman kredisi mi açacak? Eğer böyle ise AKP icraatının hangi boyutları önem kazanacak? Kaleağası'nın görüşleri şöyle:

"Nereye kadar götürecekler, nereye kadar bireysel sınırlar içerisinde tutacaklar, nereye kadar empoze edilmeye çalışılacak. İşte bunları hep görmek gerekiyor. Beyanları 'biz ne içki içilmesine karışırız, ne türbana karışırız, ne dinî uygulamalara karışırız, bu herkesin bireysel özgürlük alanındadır biz bu alandaki engelleri kaldırmak istiyoruz ki Avrupa’daki gibi dinsel özgürlükler olsun' şeklinde. Ama tabi bir bürokraside yükselmek için, bir siyasetçinin gözüne girmek için AKP’nin anladığı anlayışta dinî uygulamaları yapmak mecburiyetinde kalacaksa, zorlama anlamına gelebilir. Yavaş yavaş topluma siyasi iktidarın belli bir töhmeti enjekte etmesi elbette bir yerden sonra Türkiye’yi AB’ne yakınlaştırmaz, uzaklaştırır. Burada çok dikkatli olmak gerekiyor, bir partiyi önyargılı biçimde daha icraatını görmeden, üstelik de söylemi bu kadar açık ve Avrupalı iken, Avrupa karşıtı diye yargılamak doğru bir şey değil. Belli bir kredi ve hoşgörüye ihtiyaç var. Halkın oyunu alan her partinin hakettiği gibi."

Siyasiler dışında, Türkiye ile kültürel ve ekonomik olarak yoğun ilişki içinde olanların endişeleri var mı? Kaleağası şöyle yanıtlıyor:

"Var. Sorular soruyorlar bu konuda. Bayağı endişeleri var, Türkiye İslâmcı mı olur? Çünkü Avrupa’da bu İslâmcı sözcüğü çok açık, İslâmcı eşit, İran, Libya, Suudi Arabistan. Bunun nüansları yok Avrupa kamuoyunda, uluslararası kamuoyunda. Bu iş buraya kadar gider diye görmekteler. Yine icraatını görme, bekleme düşüncesi Avrupa iş çevrelerinde de oluşmakta. Allah’tan turizm mevsimine daha var. Belli bir kendini ispat etme dönemi olacak AKP’nin. Aksi takdirde gerçekten turizm mevsiminde böyle bir iktidar değişikliği söz konusu olsaydı, daha büyük bir darbe vurabilirdi. Çağdışı kalmış, köhne, zavallı, gariban bir dinî anlayış sanki oturuyormuş gibi bir görüntü gerçekten yazık olur, ülkenin çıkarları ve istikbâli açısından."

Refah Partisi’nin kazandığı seçimler öncesinde ve sonrasında olduğu gibi, Türkiye, Batı yörüngesinden sapma yapar ve dengesizliğe sürüklenir korkusu da hakim mi? Kaleağası yanıtlıyor:

"Bu Türkiye’deki belli istikrar unsuru etkenlere rağmen, ordu gibi, sivil toplumun sağlam duruşu gibi, bu her zaman var. Çünkü bunun olması için bu yönde nihaî bir kayma değil, belli bir karışıklık, belli bir istikrarsızlık, iç sosyal çalkantılar, ekonomik krizin de derinleştirdiği dalgalanmalar da yeterli olabilmekte. Ama bu AKP iktidarı yüzünden böyle olur demek çok ileri gitmek olur. Bu partiler sadece Türkiye’yi olduğu yörüngede tutmak ve daha da ileri götürmekle yükümlü değiller, ayrıca bu sorunları artık aştırmakla yükümlüler, çünkü bu sorunlar ülkenin geleceğine, üretkenliğine, daha iyi eğitim, sağlık gibi halkın ivedi ihtiyaçlarına yanıt vermeyen soyut konularla uğraşan partiler de geçmişte görüldüğü gibi boğuluverirler bu girdabın içinde."

Seçimlerden sonra yeni iktidarı bekleyen en önemli dosyalardan birinin üzerinde AB’ne üyelik sürecinde atılacak adımlar, yazıyor. Peki AB tarafındaki son gelişmeler söylendiği veya olumlu işaretler gönderildiği gibi mi?

Bahadır Kaleağası’na göre, Brüksel ilerideki bir tarihi düşünüyor. İngiltere’nin sol eğilimli gazetesi "Guardian" ın haberinde üyelik müzakerelerinin 2008 tarihinden itibaren başlatılabileceği ileri sürülüyor. Kaleağası’nın izlenimleri de bu yönde:

"AB içinde değişik hükümetlerin, kendi seçim konjonktürlerine, kendi ideolojilerine, hem yurt içindeki, hem de AB içindeki siyasi önceliklerine göre tavırları değişiyor. AB’nin Türkiye’ye karşı bir ortak tavrı var diyemeyiz. Türkiye ile ilgili bir takvim var AB’nin kafasında. Bir takım insanlar dışında, genel olarak AB artık Türkiye’nin üyelik sürecinin geri dönülmez bir hedef olarak görmekte. Fakat bunu belli bir ritme bağlamak, kendi iç önceliklerine göre belli bir yere koymak derdindeler. 2004 yılına kadar mevcut gelişmeyi tamamlamak, sindirmek ve kendi kamuoyuna anlatabilmek, kendi kamuoyunun mevcut genişlemeyi kabulünü sağlamak, Euro’nun istikrarını bu dönemde muhafaza etmek ve bunun ötesinde kurumsal gelişmelerini tamamlamak ve rahatlamış olarak bir taraftan Romanya ve Bulgaristan ile işi bitirirken, diğer taraftan Türkiye’ye bakmak ve hatta sırf Türkiye değil, Norveç ve İsviçre gibi ülkelere de bakmak eğiliminde AB. Bir de tabiî Türkiye’nin imâjı bozuk kamuoyunda. Bir ilerleme bekliyor AB ki, Türkiye’nin değişen imâjını kendi kamuoyuna anlatabilsin. Sonuç itibariyle, Kopenhag’da bir sentez karar çıkacak. Bizim istediğimiz kadar beyaz, bazılarının Avrupa’da istediği kadar siyah olmayacak. Gri tonlarda olacak ama biz inanıyoruz ki, açık gri olacak."

XS
SM
MD
LG