New York Timesgazetesinde, İsrail'in Gazze'ye son saldırısıyla ilgili bir haber göze çarpıyor. Habere göre, savaşa katılan askerlerin anlattıkları vahşet, İsrail kamuoyunda şok yarattı. Kudüs kaynaklı haber özetle şöyle:
"Çeşitli Filistinli dernekler ve uluslararası kuruluşlar İsrail ordusunu savaş suçları işlemekle suçlamış, askerlerin neredeyse zevk için insan öldürdüğünü ileri sürmüştü. İsrail hükümeti iddiaları şiddetle reddetmiş, askeri birliklerin uygarca ve uluslararası sözleşmeler çerçevesinde hareket ettiğini savunmuştu. Savaşa katılan askerlerin anlattıkları, hem hükümeti, hem de komutanları yalanlar nitelikte. Asker ve subaylar, yüzlerce Filistinlinin boşuna öldürüldüğünü, evlerinin barklarının eğlence için imha edildiğini söylüyor. Bir İsrail askeri, yanlışlıkla bir kontrol noktasına yaklaşan bir kadınla iki çocuğunu neden öldürdüğü sorulduğunda "Hesap mı soracaklar?" cevabını veriyor. Nöbet tuttuğu binaya yaklaşan yaşlı bir kadını öldüren başka bir asker ise "terörist olabilirdi" diyor. Askerler, komutanların, "şüpheli gördüğünüz her kişiyi vurun!" emri verdiğini ileri sürüyor. Savunma Bakanı Ehud Barak ise vahşetin kural değil istisna olduğunu iddia ediyor.İsrail askerleri, Gazze'de, en az 300'ü çocuk olmak üzere bin 300 kişi öldürdü. Savaşta ölen 10 İsrail askerinden çoğunun ise yanlışlıkla kendi birlikleri tarafından vurulduğu sanılıyor."
Washington Postgazetesi ise, Kongre'nin, devletin batmaktan kurtardığı AIG sigorta şirketinin yöneticilerine ödenen ikramiyeye tepkisini aşırı buluyor. Kongre üyelerini dar görüşlü ve sorumsuz olmakla suçlayan gazete, sorunun AIG şirketinden değil, mali sistemdeki bozukluklardan kaynaklandığı görüşünde:
"AIG şirketi yöneticilerine, hem de şirketin batmasına sebep olan kişilere, devletin verdiği paradan 165 milyon dolar ikramiye ödenmesi akıl alacak bir şey değildir. Halkın tepkisini fark eden Kongre üyeleri, şirketi cezalandırmak için neredeyse birbirleriyle yarış ediyor. Dün alelacele kabul edilen bir yasa tasarısına göre, 1 Ocak'tan itibaren geçerli olmak üzere, ödenen ikramiyelerin yüzde 90'u vergi olarak kesilecek. Kamuoyunun tepkisini anlamak zor olmasa da Kongre'nin, seçmenlerin gözüne girmek için yasa çıkarması, sisteme güveni sarsar."
Christian Science Monitor gazetesi ise "insanların temiz suya sahip olması temel hak mıdır?" sorusunu soruyor. Bu sorunun İstanbul'daki konferansta gündeme geldiğini hatırlatan gazete, yaratacağı muhtemel sorunların bazı çevrelerde kaygıya karşılandığını yazıyor ve şöyle diyor:
"Temiz su temel hak olarak kabul edilirse, yoksulların bile içme susuz kalmayacağı ileri sürülüyor. Bazı uzmanlara göre en az 30 ülkede bu yolda yasalar var. Yani devlet, vatandaşlarına temiz su sağlamakla yükümlü. Konferansa katılan 120 ülkenin imzaladığı bildiride ise, temiz sudan temel hak değil, temel ihtiyaç olarak söz ediliyor. Başka bir deyişle suyu olmayan herkesin hükümetine karşı dava açması mümkün olacak. Temiz suyun temel hak olduğunu reddeden ülkeler arasında Amerika, Kanada ve Çin de var. Nedeni ise, topraklarındaki suları komşularıyla paylaşmak zorunda kalacaklarına inanmaları. Birleşmiş Milletler'e göre dünyada 1 milyar kişi temiz sudan yoksun yaşıyor. Bazı uzmanlar, temiz suyun temel hak olarak kabul edilmesi yerine, kişi başına belirli bir miktar belirlenmesinin daha yararlı ve pratik olacağı görüşünde."