Erişilebilirlik

'Türkiye'yi Parlak Bir Gelecek Bekliyor'


Bu yılki TASSA konferansına katılan işadamlarından biri de başta Fiat ve Tofaş olmak üzere uzun yıllar otomotiv sektöründe yöneticilik yapan, 2005'ten 2007'ye kadar Petrol Ofisi’nin genel müdürlüğünü yürüten ve halen Hexagon şirketinin CEO’su olan Jan Nahum'du. Ulusal İnovasyon Girişimi'nin kurucularından olan Nahum'la Amerika’nın Sesi’nden Özge Övün Türkiye'de iş, ekonomi, araştırma geliştirme (AR-GE) ve yaratıcılık konularını konuştu.

Özge Övün: Siz uzun yıllardır Türk iş piyasasının içindesiniz. Büyük tecrübeniz var. TASSA konferanstaki konuşmanızda da altını çizdiğiniz bir şey vardı: ‘Türk ekonomisi o kadar büyük ki, bu şekilde devam edemeyiz, daha yaratıcı olmalıyız.’ Bununla ne demek istediniz?

Jan Nahum: Doğru. Şimdi bakın, bugünkü Türkiye’nin gelişme süratini alırsak -ben hep 2023 diye bir nokta koyuyorum çünkü 2023 biliyorsunuz Cumhuriyet’in 100. Yılı. 2023 yılında kabaca Türkiye 20 bin Dolar kişi başına geliri olan, nüfusu 90 milyon kişi olan, yani bunları da çarptığınızda 2 trilyon Dolar boyutunda bir ekonomi olmuş olacak. O ekonominin sadece üretimle, bugünkü üretim ve yarattığı katma değerle yaşaması imkansız. Çünkü bugünkü üretim modelinde Türkiye çok iyi üretim yapıyor, çok kaliteli üretim yapıyor, çok verimli üretim yapıyor fakat ödemeler dengesini bir türlü kapatamıyor. Yani ürettikçe ödemeler dengesindeki açık artıyor. İki sebepten dolayı, Türkiye geliştiği için tüketimi artıyor, ve de ara malı üretimi az oldugu için üretim arttıkça ara malı ithalatı yükseliyor. Bu da ödemeler dengesinin kapanmasına yetmiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin iki şey yapması lazım. Bir tanesi, bir kere buna devam edecek, yani çok ciddi boyutta üreten bir ulus olacak ama diğer taraftan değer zincirinin iki ucuna doğru kaçacak. Sadece üretimde kalmayacak, marketing tarafına, yani pazarlama tarafına, yani marka yaratma tarafına gidecek. Bir tane Starbucks markası ondan çıkacak ya da bir tane ciddi tekstil markası ondan çıkacak. Veyahutta bir takım konularda, gıda konusunda, tekstil konusunda, ürün konusunda, otomotiv konusunda bir takım markalar yaratacak. Öbür taraftan ise işin ta en başına gidecek, teknoloji üretecek. Bir Airbag -hava yastığı- konusu, ABS –akıllı fren- konusu gibi konularda illa dışarıda yaratılıp sonra biz lisansla Türkiye’ye, ara malını ithal ederek getirmeyeceğiz. Onu Türkiye’de üreteceğiz. Ve biz Türkiye’den bunu dünyaya verdiğimizden kazandığımız lisanslarla veyahut royalty’ler, intellectual property –fikri haklarla- katma değerimizi sadece üretim olarak değil, diğer taraflardan da yapar hale gelmemiz lazım. İşte önümüzdeki 15 yılda en önemli aşmamız gereken engel budur.

Özge Övün: Peki sizce bu bugüne kadar neden gerçekleşmedi Türkiye’de?

Jan Nahum: Çok basit. Bence gerçekleşmemesi konusunda kendimizi suçlamamalıyız. Katiyen suçlamamalıyız. Bunun gerçekleşmemesinin sebebi şu: Biz sanayileşmeye ve gelişmeye geç başladık. Cumhuriyet daha genç bir Cumhuriyet. Dolayısıyla orada en kolay, en az kaynakla, en az kaynağı harcayarak yanlış yapmadan ilk önce belli bir üretim olgunluğuna erişmeye ihtiyacımız vardı. Zaten Türkiye’nin endüstrileşme modeli de ona göre gitmiştir. Onun da yapma tarzı şudur: Başkalarının yarattığını, yaratmaya harcadığını çok az parayla lisans alaraktan almak, uygulamak, üretimi öğrenmek, üretimde yavaş yavaş entegrasyonu sağlamak, üretimde iyi bir iş gücünü, mühendislik gücünü, teknisyen gücünü yaratmak. Şimdi ancak artık biz en iyi üretici, kaliteli üretici diyoruz. Boyutumuz artık AR-GE’ye yatırım yapmaya, araştırmaya geliştirmeye, marka yaratmaya yetecek hale, boyuta geldi. Bu boyuta getirmeye ihtiyacımız vardı. Şimdi o boyuta geldik. Şimdi o kritik noktaya geldik. Bundan sonra artık ona yatırım yapmaya ihtiyacımız var.

Özge Övün: Yaratıcılık konusunda geri kalınmasında Türkiye’deki eğitim sistemini sorumlu tutanlar var. Buna ne diyorsunuz?

Jan Nahum: Ben eğitim sistemiyle bir takım çarpıklıklar olduğu eleştirilerine katılmıyorum. Bunlara katiyen inanmıyorum. Herşeye rağmen o sistemin içindeki ciddi rakabet, müthiş rekabet bence çok ciddi ve sıkı düşünen insanlar yaratıyor. Suç bizim eğitim sistemimizin yaratıcı insanlar yaratmamasında değil, suç yöneticilerimizin. Yaratmaya inanmamışlar. Suç güç onların elinde, para onların elinde. Yeni gelen nesilde değil. Yeni gelen nesil inanılmaz dirayetli. En büyük gücümüz o. Demek ki eğitim sistemimiz onları yaratıyor. Ama biz yöneticiler, yani artık yaşlı kesim, onları yönetmeyi bilmiyoruz. Biz onların önünü açmıyoruz. Dolayısıyla yanlışlık burada. Eğitim sistemini çok da bozmamak lazım. Dikkat etmek lazım bozmadan önce. İyi yorumlamak lazım.

Özge Övün: Teşekkür ediyorum.

Jan Nahum: Ben teşekkür ederim.

Konuyla ilgili görüntülü haberi Gündem programının yer aldığı http://www.voanews.com/turkish/gundem.cfm sayfasındaki Real Player ya da Windows Media Player linklerinden izleyebilirsiniz.

XS
SM
MD
LG