Erişilebilirlik

'Saddam'dan Kalan Boşluk İran'a Yaradı'


İran’ın nükleer programına devam etme konusundaki ısrarlılığı, başta Amerika olmak üzere, birçok ülkede kaygıya yol açıyor. Bu gelişmelerden ayrı olarak İran, Irak konusunda Amerikalı yetkililerle masaya oturmaya hazırlanıyor.

Uluslararası uzmanlar, İran’ın altı ila dokuz ay içinde uranyum işlemeye başlayabileceğini belirtiyor. Bu gerçekleşirse, Tahran’ın birkaç yıl içinde nükleer silah üretebilmesi mümkün. Peki, dünya ülkeleri bu programı durdurmak için neden gerekli adımları önceden atmadı?

Kitaplarından birinde Amerika’nın önümüzdeki yıllardaki askeri stratejisine ışık tutan siyasi uzman Thomas Barnett, dünya gündemini yıllarca meşgul eden Irak konusunun, dikkatleri İran’ın nükleer programından çektiğini belirtiyor:

"Saddam son 25 yıl boyunca İran’a karşı önemli bir denge oluşturdu. Saddam’ın gücü küçümsenemezdi. İktidarda kaldığı sürece, yalnızca İran’ın bölgedeki niyetlerine karşı duran bir denge unsuru olmakla kalmadı, tavırlarıyla dış dünyanın ilgisini de sürekli kendi üzerinde tuttu. Sonuçta biz hem Saddam’ı hem de Taleban’ı devirdik. Ama aynı zamanda İran’ın bölgedeki iki önemli düşmanını ortadan kaldırmış olduk."

Saddam Hüseyin’in devrilmesi, Irak’taki güç dengesini Sünnilerin elinden alıp, nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şiilere verdi. Sünni Arapların yönetimindeki Irak, 1980 yılında İran’a savaş açmıştı.

Uzman Thomas Barnett, İran’ın iki önemli düşmanının ortadan kalkmasının, bu ülkenin İsrail’den sonra bölgedeki en büyük askeri güç olmasına yol açtığını söylüyor. Uzmanın dikkat çektiği diğer bir nokta da, İran’ın, İsrail’den ya da bir Batı ülkesinden gelebilecek olası saldırılara karşı kaygılarının arttığı yönünde. Bu da İran’ı nükleer güç olmaya iten etkenlerden biri. Ancak Thomas Barnett, İran’ın asıl amacının nükleer silah imal etmekten öte, caydırıcı bir unsura sahip olmak istediğini belirtiyor:

"Anlaşılan o ki, İran her ne şekilde olursa olsun, kendini güvence altına almak istiyor. Amerika’nın kendilerini işgal etmeyeceği yolunda güvenceye ihtiyaç duyuyorlar."

Bazı uzmanlar bu görüşe katılıyor. Bu uzmanlar, Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad’ın sert söylemlerine rağmen, İran’ın İsrail’e saldırmayı planlamadığını da kaydediyor. Washington’da bulunan, Johns Hopkins Üniversitesi Uluslararası Araştırmalar Yüksek Okulu’nda Ortadoğu uzmanı olarak görev yapan Trita Parsi, İran ve İsrail’in Soğuk Savaş döneminde yoğun işbirliği içinde olduğunu, ancak Sovyet tehlikesinin ortadan kalkmasından sonra bu işbirliğinin de sona erdiğini belirtiyor:

"İran ve İsrail, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra kendilerini bölgenin en güçlü iki ülkesi olarak buldu. Güvenlik alanında bir işbirliği olasılığını düşünmek yerine, birbirlerini rakip olarak gördüler. İran’ın İsrail aleyhtarı küresel terör eylemlerine destek vermesinden çok önce, İsrail ciddi bir U-dönüşü yapmış, İran’ı, varlığına karşı küresel bir tehdit olarak göstermeye başlamıştı."

Trita Parsi, İran’ın uluslararası tecrit durumundan çıkıp, bölgesel güvenlik açısından kilit rol oynama çabalarını da, Amerika’nın reddettiğini belirtti. Uzman, bunun üzerine İran’ın, Ortadoğu barış sürecini bölgesel gücünü kısıtlayacak bir gelişme olarak gördüğünü, bundan dolayı da Hamas gibi, Filistinli radikal ve terörist örgütlere destek verdiğini kaydetti. Trita Parsi, İran’ın ayrıca, Amerika’nın Hazar Denizi bölgesindeki gücünü dengelemek amacıyla, Rusya, Çin ve diğer bölge ülkeleriyle işbirliğini artırdığını sözlerine ekledi.

Çok sayıda uzman, İran’a bir operasyon düzenlemenin, bu ülkenin nükleer programını önlemeye yetmeyeceği görüşünde. Bunun bir nedeni de İran’ın nükleer tesislerinin, dağınık bir şekilde inşa edilmesi ve bazı tesislerin yeraltında kurulmuş olması... Uzmanlar, Amerika’nın İran’a düzenleyeceği olası bir saldırının, istenmeyen sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulunuyor. Thomas Harnett de aynı görüşte:

"Böyle bir saldırı, duygusal bir rahatlama dışında hiçbir işe yaramaz. Belki İranlıların nükleer programlarını biraz geciktirebilir. Ama sonuçta eski hızına tekrar dönerler. Üstelik bir saldırı İran halkını bize karşı birleştirir. Bu da bizim açımızdan çok talihsiz bir şey olur, çünkü İran halkı Amerika’yı seviyor. Bizim sorunumuz hükümetleriyle. İran halkının büyük çoğunluğu Amerika’yı seviyor ve ilişkileri kurmak istiyor. Üstelik halk dış dünyayla bağlantılarını sürdürmekten yana ve Amerika’yla çatışmak istemiyor."

Siyasi uzman Thomas Barnett, İran’ı daha çok tecrit etmek yerine, Amerika’nın İranlı gençlerin yurtdışına açılma arzusuna çare bulması gerektiğini belirtiyor. İran’ın nüfusunun yüzde 70’ten fazlasını 30 yaşın altındakiler oluşturuyor. Barnett, İran’ın İsrail’i tanıması ve terörle ilişkisini kesmesi durumunda, Amerika’nın bu ülkeye nükleer enerji konusunda bile yardım edebileceğini söylüyor.

Ancak çoğu uzman, İran’nın böyle bir öneriyi Amerika açısından zayıflık olarak algılayabileceği görüşünde. Amerikan Dış Politika Konseyi Başkan Yardımcısı ve Ortadoğu uzmanı Ilan Berman, Washington’un Irak konusunda görüşme yapmak istemesini bile Tahran’ın bir zayıflık işareti olarak algıladığını söylüyor:

"Tahran Amerika’nın bu önerisini bir iyi niyet girişimi olarak görmediği için, böyle bir öneriyi Amerika’nın zayıflığı olarak görüyor. İran’a göre böyle bir teklif, Washington’un, Tahran’ın yardımı olmadan Irak’taki sorunu tek başına çözemeyeceği anlamına geliyor."

İlan Berman, İran’daki mevcut rejimin denetiminde oluşturulacak nükleer programın, bütün dünyayı tehdit edeceğini, bundan dolayı da devam ettirilmemesi gerektiğini düşünüyor. Ancak uzmana göre İran’a operasyon düzenlemek, bu işin kısa vadeli çözümü olacak. Berman, Ortadoğu’da düzenin, İran’ın komşuları ve dünyanın geri kalanıyla barış içinde yaşama isteği göstermesi durumunda sağlanabileceği görüşünde.
XS
SM
MD
LG